Bir belgeselden daha fazlası: The Last Dance

Basketbol fanatiklerinin tutkulu ısrarlarıyla yayın tarihi planlanandan çok önceye çekilen The Last Dance belgeseli, görüşmeleri Zoom üzerinden tamamlanan son iki bölümüyle final yaptı. Majesteleri’nin son sezonunu anlatmak için yola çıksa da Chicago Bulls’un on küsur yıllık bir dönemini anlatmaya koyulan belgesel, bildiğimiz bir tarihi bilmediğimiz taraflarıyla karşımıza çıkarıyor.

Yazı: Engin Zeynelabidin

Karantina günlerinde içerikleri tek tek bünyeye indirmeye başlamışken çıkıverdi karşımıza The Last Dance. Aslında çok kolay karşımıza çıktığını da söyleyemeyiz: erken yayınlanması için kampanyalar yapıldı, Lebron James gibi spor camiasının önde gelenleri de bu kampanyaya coşkuyla katılıverdi; böylece Haziran ayı için planlanan gösterim Nisan ayına çekildi. Michael Jordan’ın kariyerini anlatan, özellikle son sezonuna dair spekülasyonları ve kimin en iyi olduğuna dair soru işaretlerini şu anlık rafa kaldıran belgesel, gündemde kendine kallavi bir yer edinmeye devam ediyor.

the last dance jordan

ESPN Films ve Netflix ortaklığında hayata geçirilen projede, yönetmen Jason Hehir’in belgesel yapma sanatına da şahit olduk. 10 bölümden oluşan serüven, geçtiğimiz hafta yayınlanan son iki bölümüyle kapanışı yapmış oldu. Bir tür fenomene dönüşen belgesel tabuları yıkarak, aslında sadece söylenti olan olguların gerçekliğini bize öğretmeyi başardı. Netflix’in açıkladığı rakama göre ABD dışında yaklaşık 25 milyon hanede izlenen belgesel, ABD’de yayınlandığı ESPN kanalında da rating rekorlarını kırmayı başardı. Basket severlerin ısrarlarıyla tarihinden çok önce yayınlanmış olsa da kriz yine beklenildiği üzere, fırsata dönüşmüş durumda.

Tarih yazan bir dönem

Aslında sadece Michael Jordan’ın ve onun Bulls’taki son sezonuna odaklanılacağı sanılan belgesel, izleyicileri yanıltarak Jordan özelinde Chicago Bulls’un 1985-1998 yılları arasında hanedanlık seviyesine gelen başarısını aktarıyor. Scottie Pippen’in alamadığı kontratı, Dennis Rodman’ın rengarenk hayatını (mecaz anlamda değil, bkz. ‘‘saçı’’), Koç Phil Jackson’un nasıl bir taktik deha olduğu en doğal halleriyle bize gösteriyor. Daha ne olabilir derken oyuncuların özel hayatlarına daldık bu sefer. Bu özel görüntülere erişmemizi sağlayan da Bulls yönetiminin Jordan’ın kariyerinin ortalarından itibaren belgesel yapımcılarına kulüp imkanlarını sonuna kadar açması. Yani belgeseli izlerken ‘‘Aa burayı nasıl çekmişler, nasıl izin almışlar’’ gibi soruları sormamız için çok sayıda sahne mevcut.

the last dance jordan 23

Yapım aşamasında olan belgeselin erken gösterime girmesi tabii ki bazı aksaklıkları da beraberinde getirdi; malum şartlardan ötürü belgeselin son iki bölümü Zoom üzerinden gerçekleştirilen görüşmeler ile kurgulandı. İzleyenlerin çoğu muhtemelen bu detayı fark etmedi; çok az bir kopukluk olsa da son iki bölüm yine harikulade, yine muazzam.

Peki ya Jordan?

Hep anlatılan, ‘‘takım içi dengeyi bozmadan bir süperstar olmak çok zor’’ masalına son veren adam Jordan. Antrenmanlarda takım arkadaşlarına yarı hoyrat (!) davranması dikkatlerimizden kaçmıyor tabii ama zafere giden yolda tüm takım pek çok fedakarlıkta bulunuyor ve karşılıklı sağladıkları bu denge sayesinde de altı şampiyonluk yakalıyorlar.

Genç yeteneklere abilik yapması, şampiyonluklar ve tecrübeler kazandıktan sonra artık bir üst seviye olan ustalığa geçişinin bir kanıtı niteliğindeydi. O abilik yaptığı genç yeteneklerden biri de geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Kobe Bryant… Belgeselde karşımıza çıkınca çok buruk bir tebessüm ettiğimizi belirtelim; kendisini izleyerek büyümüş basket severler olarak çokça duygulandık. Çaylak sezonunda Majesteleri’nin yardımıyla gelişme gösteren Black Mamba, ona böyle teşekkür ediyordu: ‘‘Hayranlarım gelip bana bire bir karşılaşmalarda Michael Jordan’ı yenebileceğimi söylüyor, halbuki benim size verdiklerimin hepsi ondan bana miras kaldı. O olmasaydı beş şampiyonluk kazanamazdım.’’

the last dance bulls

Haksızlık var mı?

NBA tarihine adını altın harflerle yazdıran genel müdürlerden birisi olan Jerry Krause’un iyi yönlerini göremedik belgeselde. Scottie Pippen, Horace Grant ve Toni Kukac gibi yıldız isimleri draft etmeyi başarmış, takıma geldiği zaman kendi felsefesi doğrultusunda yeniden yapılanmayı başarıyla uygulamış bir ismi, hanedanın en büyük düşmanı gibi lanse etmek belgeselle ilgili eleştirilecek en önemli konulardan biri.

Aynı zamanda Krause’nin 2017 yılında aramızdan ayrıldı; haliyle onun bir de ondan dinleyemiyoruz olup biteni. Ölmeden önce, o çok uğraştığı kitabını yayınlayabilseydi -ki bu bazılarına göre dönemi anlatan en büyük kaynaklardan biri olacaktı- belki daha farklı şeyler konuşuyor olabilirdik.

Bu arada Scottie Pippen de belgeselde kendi karakterinin olduğu gibi yansıtılmamasından dolayı Jordan kankasına oldukça kızgınmış. Kendisinin takım için her şeyi yapan bir karakter olduğunu söyleyip duruyormuş etrafına. Kim bilir, belki de haklıdır… Jordan’ın eski eşi Juanita Vanoy da sanki Majesteleri’nin hayatında hiç var olmamışçasına es geçilmiş belgeselde. Neyse ki izleyici fark etti durumu da belgeselde olmasa bile, internet aleminde Juanita Vanoy’a dair birkaç kelam söz edildi, hakkı teslim edildi.