Birkaç şarkıyla, Charles Aznavour’un ardından…

Mesleki bir deformasyon oldu artık benimkisi; bir haber gördüm mü, iyi veya kötü, hemen Dadanizm’de yazmalıyım diye bilgisayara doğru hamle yapıyorum.

Charles Aznavour’un öldüğü haberini aldığımda (hayır, bir yerlerde okumadım, gerçekten bir mesajla haberi “aldım”, çünkü etrafımdakiler ne kadar sevdiğimi biliyor) yine o anlamsız refleks dürttü beni. Sonra vazgeçtim. Tek bir haberle geçiştirilemeyecek kadar büyük bir adam Charles Aznavour. Derin bir üzüntü vurdu beni. Evet, çok yaşlıydı ama hâlâ ta Japonya’larda konser veriyordu.

Sonra ablamı aramak istedi canım. Hayatımda gördüğüm EN BÜYÜK Charles Aznavour hayranı o bence. İkimiz de Fransız basınında çıkan, bizim ülkede de bazı sitelerde paylaşılan lafa takılmışız: “Fransa’nın Frank Sinatra’sı öldü.” Tamam, Frank Sinatra’ya saygımız sonsuz ama bu benzetmeyle bir derdimiz var. Bir kere Charles Aznavour çok daha cesur sözlere, şarkılara imza attı. Bir drag queen’in hayatını anlatan ilk şarkıyı o söyledi. (Comme ils disent) Öğrencisiyle aşk yaşayan öğretmenin hikayesini de yine o anlattı. (Mourir d’aimer) Hatta bu noktada ablamla yazışmalarında kendisi iyice aşka geldi ve şu cümleyi söyledi: “Kaç cesur yürek vardır ki karısına, ‘Sen de iyice kendini saldın ha!’ diyebilir ki?” (Tu t’laisse d’aller) Çok doğru bir nokta…

Charles Aznavour sevgim “evden” geldiği için kendimi şanslı hissediyorum açıkçası. Yıllar içerisinde de yine yeniden keşfettim onu ve müziğini.

Mesela bir filmde çıktı karşıma. Tüm zamanların en acıklı aşk filmlerinden birinde, gayet de mutlu bir sahnede.

Bir de tabii, şimdilerin ustası Jean-Marc Vallée’nin C.R.A.Z.Y. filminde…

Aslında Charles Aznavour’a, özellikle de hayatına dair söylenecek çok söz var. Ama zihnimizde birer birer bu şarkılar dönerken çok da uzaklara gidemiyoruz.

Yine bir şarkıyla bitirelim bu yazıyı. Yukarıda da yazdığımız, onun dehasının en güçlü örneklerinden biri…