“Bizi siz delirttiniz”: ABD’de yaşanan Büyük İstifa dönemi

Arkamızda bıraktığımız 2021 yılı hepimiz için yine pandeminin etkisinde geçen ve “varyant” kelimesini duymaktan bıktığımız zorlu bir yıldı. Ama özellikle ABD’de, tüm dünyanın COVID-19 ve varyantlarına aşılarıyla savaş açtığı bir acayip 2021 yılı benzerine az rastlanır bir döneme, bir nevi toplu bir greve sebep oldu. “Büyük istifa” olarak adlandırılan bu dönem, adından da anlaşılacağı üzere neredeyse her sektörden istifa sayısının bir hayli arttığı ve Kasım ayı sonunda 4.5 milyon kişiyle rekor sayılara ulaşılan bir dönem olarak dikkat çekiyor. Ve kimilerince “kendi değerinin farkına varma” meselesine, kimilerince tükenmişliğe, kimilerince de çocukları için duydukları bakım güvensizliğine bağlanan ve ekonomistlerin de anlam veremediği şekilde kuvvetlenen bu istifa rüzgarı ABD’de son sürat esmeye devam edecek gibi görünüyor. Biz de Büyük İstifa döneminin ABD’ye ve dünyaya olan etkilerine dadanıyor, pandemiyle birlikte değişen yeni dünya düzenini anlamaya çalışıyoruz.

Büyük İstifa döneminin detaylarına girmeden önce o kara yılı yani 2020’yi anmak zorundayız. 2019 yılının sonuna doğru patlak veren ve 2020’de tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgınının iş ve işçilerin dünyasını nasıl etkilediğini hatırlayalım beraber. Başlarda neredeyse tüm sektörlere durgunluk getiren, hayatı durduran, insanları tuvalet kağıdı stoklamaya(?) iten pandemiden en çok psikolojimiz ve iş hayatımız etkilendi elbette. Gündelik hayatımızın olağan akışında tereddüt etmeden yaptığımız tüm aktiviteler artık ölüm riski taşımaya, muhatap olduğumuz her insan potansiyel birer bulaş kaynağı olmaya başladı. Evden çalışmaya elverişli birçok meslek kolu hemen çalışanlarını eve yollarken, evden çalışmanın mümkün olmadığı sağlık, taşımacılık, konaklama ve eğlence gibi sektörlerin çalışma koşullarının yeniden yapılandırılması epey bir zaman aldı. Hatta bu koşullar hâlâ birçok yerde tam olarak oturmuş değil. Dolayısıyla da özellikle bu sektörlerde çalışan ve her gün işe gidiş yollarında bile canlarını tehlike atan insanların işyerlerinden olan beklentileri de değişti. Artık fiziksel şartların iyileştirilmesi ve pandemi açısından güvenli bir iş alanının sağlanması da bir öncelik ve zorunluluk haline geldi. Ve başlarda çalışanlar, işsizlik korkusuyla işlerine sıkı sıkıya sarılsalar da pandemiden öyle kolayca kurtulamayacağımızı fark ettiklerinde işlerinden ayrılmak için ortada çokça sebepleri olduğunu görmeye başladılar.

İstifa oranları COVID-19 pandemisinin ilk aşamalarında düştü ancak Temmuz 2020’de pandemi öncesi seviyelere döndü ve Nisan 2021’de rekor sayılara ulaşmaya başladı.

Çoğumuz yalnız çalışma şartları konusunda değil yaşam şartlarımız üzerinde de derin sorgulamalara giriştik bu dönemde. Bizim için gerçekten nelerin önemli ya da önemsiz olduğunu, hayatımızın değerini, çoğunlukla çalışanlarının sağlığını önemsemediğini gördüğümüz işyerlerine harcadığımız zamanın kıymetini çok daha iyi anladık. Bu aydınlanma durumu da zaten ABD’de yaşanan Büyük İstifa döneminin gerekçeleri arasında bulunuyor.

Yani pandemiyle beraber yaşadığımız fiziksel ve duygusal değişimler birer domino etkisi yaratarak sonuçta toplu bir isyana, greve, iş bırakma haline götürüyor bizleri (daha çok Amerikalıları). Üstelik bu defa önceki ekonomik kriz dönemlerinde görülmemiş bir durum söz konusu; istifa edenlerin çoğunluğunu “mavi yaka” olarak nitelendirilen ya da hizmet sektöründe çalışanlar oluşturuyor. Normal şartlar altında bir ekonomik ya da küresel kriz olduğunda işverenler tarafından çabucak “gözden çıkarılan” bu grup bu defa kendi isteğiyle işten ayrılıyor ve kendi değerlerini kendileri belirliyorlar. “Eğer sen benim sağlığımı önemsemezsen, bana hak ettiğim ücreti vermezsen ben de bana bunları sağlayan birini bulabilirim” diyerek istifalarını veriyor ve daha iyi şartlarda çalışabilecekleri işlerin peşine düşüyor ya da kendi işlerini kuruyorlar. JUST Capital ismindeki, ekonomik performans değerlendirmeleri yapan bir firmanın baş strateji sorumlusu olan Alison Omens bu konu hakkında “insanlara daha az maaş karşılığında değerleriyle ve istekleriyle daha uyumlu bir şirkette çalışıp çalışmayacaklarını sorduğumuzda her sektörden çoğunlukla ‘evet’ yanıtı alıyoruz” diyor.

ABD’nin Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun yayınladığı verilere göre 2021’de sadece Nisan ayında satış sektöründe çalışan neredeyse 650.000 işçi işlerinden istifa etmiş. 2021’in Eylül’ünde 4.4 milyon insan işlerinden ayrılırken Kasım ayına geldiğimizde 4.5 milyon (işgücünün yaklaşık yüzde 3’ü) ile yeni bir rekor kırılmış istifa sayısında. Salgının başlangıcından Kasım 2021’e kadar geçen süre zarfında beş sağlık çalışanından birinin istifa ettiği şeklinde yürek burkan bir istatistik de söz konusu. Şüphesiz bu salgının iş yükünü çeken sektörlerin başında geliyor sağlık sektörü ve sadece ABD değil tüm ülkelerde çalışan sağlık personelleri bu süreçte en çok yıpranan meslek grubu oldular. Yetersiz ekipman, ağır ve yüksek riskli çalışma koşulları, düşük ücretler derken pandemiyle en önlerde mücadele eden sağlık çalışanları da 2021’de en çok istifa eden ya da farklı alanlara yönelen meslek gruplarının başında geliyorlar.

Büyük İstifa’nın bir diğer majör nedeni ise insanların çocuklarının sağlığı için duydukları endişe. ABD Nüfus Bürosu’nda ekonomist olan Misty Heggeness bu konunun özellikle endişe verici olduğunu çünkü çalışan anneler ve babalar arasında büyük bir uçuruma neden olduğunu söylüyor. Ebeveynlerin istihdam sonuçlarına ilişkin analizlerinde 2021’in Eylül-Ekim aylarında aktif olarak çalışan annelerin sayısının 2019 yılından 1.4 milyon az olduğu ortaya konmuş. Ve üniversite mezunu çalışan annelerin çocuksuz kadınlara göre işten ayrılma ve izin alma oranlarının da daha yüksek olduğu görülmüş. Heggeness’e göre bu eğilimler hem evde eşit olmayan bir iş dağılımının hem de anneler açısından kritik derecede bir tükenmişlik söz konusu olduğunu gösteriyor. Pandemi sebebiyle çocukların da uzun bir süre evde kalması, online eğitime geçmesi derken annelerin de evdeki iş yüklerinin arttığını ve iş hayatlarının kaçınılmaz bir şekilde sekteye uğradığını görebiliyoruz bu istatistiklerde. Bahsettiğimiz bu gerekçeler dışında tamamen kariyerini değiştirmek, kendi işini kurmak ya da daha iyi şartlar sağlayan (örneğin evden çalışabilecekleri) işlere geçiş yapmak amacıyla istifa edenlerin sayısı da bir hayli fazla. Texas A&M Üniversitesi’nin İşletme Bölümü’nde doçentlik yapan ve bu toplu istifalara ‘Büyük İstifa’ yakıştırmasını yapan kişi olan Anthony Klotz “Teknoloji gibi yüksek talep gören sektörlerde yetenekli kişiler için çok fazla hareket yani iş değişimi görüyoruz. İnsanlar kendilerine uzun vadede doğru ücret, sosyal haklar ve çalışma düzenlemeleri sağlayan işler buluyor” diyor.

Büyük İstifa döneminin ortalarında yani Ekim ayında aynı zamanda 100 binden fazla Amerikalı işçinin katıldığı büyük ve örgütlü bir grev hareketi de yaşandı. Striketober olarak adlandırılan bu grev hareketini ateşleyen etkenin de elbette COVID-19 pandemisi ve beraberinde getirdiği ağır çalışma koşulları olduğu biliniyor. İşçilerin sağlıksız çalışma koşullarını, düşük ve eksik mesai ücretlerini ya da haksız bir şekilde işten çıkarılma durumlarını protesto etmek için başlattıkları bu hareket 2021’in Ekim ayında büyüyerek karşımıza çıktı. New York City Üniversitesi’nde çalışan bir sosyolog olan Ruth Milkman son zamanlarda yaşanan hareketliliğin son bulacağını, eski düzene dönüşü, grevlerin son bulacağını öngörse de bu dönemin ileride iş dünyasında köklü değişikliklere sebep olacağını düşünen uzmanların sayısı da bir hayli fazla.

Pandemi her ne kadar hayatımızın orta yerine bir karabasan gibi çökmüş olsa da “dünyevi” dertlerimiz konusunda hepimize birer aydınlanma yaşattığı da ortada. Küçücük ofislerde dip dibe geçirilen ve çoğu zaman günde sekiz saati aşan uzun mesai saatlerinin gereksizliğini, evden çalışmanın birçok meslekte gayet mümkün olabileceğini (ki bir taraftan, esnek mesainin ve evde çalışmanın bazı şirketler için yeni bir sömürü fırsatı yarattığı da doğru), çalışanlarına gerçekten önem veren işverenlerin kıymetini, hayatın sevmediğimiz bir işte çalışmak için fazla kısa olduğunu anladığımız bu zorlu günlerin ardından sömürü üzerine kurulmuş dünya düzeninin de şöyle bir sarsıldığına şahit oluyoruz ve olmaya da devam edeceğiz gibi duruyor. ABD’de yaşanan Büyük İstifa döneminin yalnızca pandemiye has bir fenomen mi yoksa küresel etkileri olan uzun vadeli bir hareket mi olduğunu ise ilerleyen günlerde öğreneceğiz.