Dört karakter, dört dünya, dört hikaye, tek oyuncu

Dadanizm olarak İstanbul’da devam eden ve sezona yeni başlayan en iyi anlatım tiyatrolarına dadandık! Ve “neden” diye sorduk.

Hazırlayanlar: Mert Uyguner & Can Bora

Nedir bu “hikaye anlatma” dürtümüz? Robert Fulford, Anlatının Gücü adlı kitabında samimi bir itirafta bulunarak, “Bir hikayemiz olmadığını anlamak, varlığımızın anlamsız olduğunu fark etmektir; bunu kaldıramayabiliriz (…) Hikaye anlatmak yaşamın korkutucu rastlantısallığının üstesinden gelebilme, en azından onu kısmen kontrol altına alma çabasıdır.” diye yazıyor. Öte yandan filozof ve edebiyat eleştirmeni olan Richard Kearney, “hikaye anlatma sanatının insana ‘paylaşılabilir’ bir dünya sunduğunu” söylüyor.

Kültürümüzde, özellikle de tiyatro geçmişimizdeki “meddahlık” sanatını hatırlayalım. Son dönem Türk Tiyatrosu’nda -belki de böyle bir ihtiyaç var ki-, ister adına monolog ister anlatım ya da ‘solist’ tiyatrosu diyelim- bu teatral formun örnekleri artmaya başladı. Dadanizm olarak İstanbul’da devam eden ve sezona yeni başlayan en iyi anlatım tiyatrolarına dadandık. Ve “neden” diye sorduk.

Anlatmak, oynamaya nazaran belki de daha teatral, daha kuvvetli, hatta daha samimi! Çünkü, oyuncu kişisi sahne üstünde rol arkadaşlarından ayrışıp tek kaldığında, iletişim kurabileceği tek varlık seyirci oluyor. Bu tek kişilik gösterilerde, seyirci edilgen kabuğunu artık bir biçimde terk edip yeri geldiğinde bir tanık, bir dert ortağı, bir sırdaş, hatta bir yol(culuk) arkadaşı olarak gösterinin ortak bir parçası haline geliyor.

Derlediğimiz oyunlar otobiyografik ögelerle kurguyu harmanlıyor. Saklanmadan, aşırılığa ya da suniliğe kaçmadan… İnsan olmanın beraberinde taşıdığı binbir türlü farklı hal ile. Bu bağlamda, yazar ya da anlatıcı-oyuncu kişisi, sadece kendi mahremini açmıyor. Bir yandan da “biricikliğini” seyirci ile paylaşıyor. Ve bu kendini anlatma, paylaşma, hatta “insanla, karşımızdakiyle bağ kurma” itkisi sanırım bizi biz yapan en önemli unsurlarımızdan…

Anlatmanın başka tatlı bir özelliği de, izleyenin hayal dünyasına apaçık bir kapı, bir genişlik yaratması… Bayıldığınız kitapların sinema uyarlamalarını düşünün! Asla kafamızda resmettiğimiz gibi çekilmeyen sahneler, eksik ya da unutulmuş detaylarla çoğu zaman bir hayalkırıklığı oluyor… Anlatım tiyatrosu, bize gözlerimizin önünde, et ve kemikten olan icraatçinin bedeni aracılığıyla canlı canlı bir performans sergilerken hikayenin tüm diğer karakter ve durumlarını kafamızda canlandırmamızı sağlıyor.

Seçtiğimiz dört başarılı oyun için de aynı şeyleri söylüyoruz: hipnotik, samimi, cesur ve kırılgan!

Dirmit Çığlık

Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit / Hemhal Tiyatro

“Durur muyum, durmadım tabi!…”

Latife Tekin’in romanından Hakan Emre Ünal ve Nezaket Erden tarafından uyarlanan oyun, Nezaket’in performansıyla can buluyor. Dirmit, köyden şehre göç etmiş bir ailenin, okumuş olan tek kızının direnmeme gücünü yitirmemek için türlü yollar arayan hikayesi… Nezaket o kadar başarılı, tempoyu asla düşürmeyen aynı zamanda kırılgan ve cana yakın bir oyunculuk sergiliyor ki, her şeye rağmen mücadele yolu bulup devam etmeyi sürdürebilen Dirmit karakterinin büyüsüne kapılmamamız elde değil! Suretine büründüğü tüm diğer kişiler, Dirmit’in aile üyeleri, arkadaşları, bulunduğu mekanlar o kadar somut bir halde gözünüzde canlanıyor ki.. oyunun zaman zaman tek kişilik bir oyun olduğunu unutabiliyorsunuz!

Dirmit, sezon boyunca Zorlu PSM, Moda Sahnesi’nde devam ediyor.

Ayrıntılı bilgi: hemhaltiyatro.com

4

TROM / Seyyar Sahne

“Bize sahnede nasıl kendin olmaman gerektiğini anlattılar yıllarca. Halbuki o kendi olmak istiyordu…”

TROM, Fransız oyun yazarı Roland Topor’un Masanın Altında isimli oyunundan esinlenilmiş. Uyarlamasını da oyunculuğunu da Hakan Emre Ünal göğüslüyor. TROM, biraz daha katmanlı bir oyun: Hakan Emre’nin kişisel hikayesi, oyuncu kişisinin ve oynadığı karakter Dragomir’in hikayesiyle iç içe geçiyor. Karakter, hiç gücenmeden kendini açıveriyor seyirciye. Oyunculuk geçmişine kimi zaman sarkastik ve komik atıflarda bulunarak, düşlediği rejiyi ince ince anlatıyor. Emre, salonu etkisi altına alan güçlü mevcudiyetiyle, karakterin izinden giderken kendi hayatındaki göç deneyimini, oyuncu olma tutkusunu, aşk hikayesini çekinmeden eksik yanlarıyla anlatıyor. Anlatıyor ki seyirci tamamlasın onun bu utangaç, açık ve mahçup hallerini… Var olduğumuzu hissetmemiz için anlatmamız lazım, “Tek yol anlatmaktı,” diyor Dragomir çünkü.

TROM, sezon boyunca Entropi Sahne, Kadıköy Emek Sahnesi’nde devam ediyor.

Ayrıntılı bilgi: seyyarsahne.com

Screen Shot 2019-01-09 at 16.20.04

KADER CAN / Bam

“Babanı hatırla, anneni an, abine küfret, geceye sarıl…”

Başarılı yazarlardan Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleminden çıkmış olan Kader Can, Murat’ın Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin ile deşmeye başladığı oyuncu-anlatıcı ilişkisini başka bir boyuta götüren son oyunu… Kader Can, 21 yaşında, “rap” yapan bir gencin askerliğe gitme hikayesini anlatıyor. Hikaye; isyan kokan ama aynı zamanda da eğlenceli rap müziğini, Kader Can’ın beraber yaşadığı annesi, gönlünü kaptırdığı mahalledeki kız, askerlik macerasında karşılaştığı diğer karakterlerle olan ilişkisini Murat’ın hem dokunaklı hem de mizah sahibi kalemiyle iç içe geçiriyor. Murat öyle bir yazıyor ki… size yepyeni, tanımadığınız bir insanı en doğal, yalın ve en “insan” haliyle tanımanıza, hatta onu sevmenize olanak sağlıyor. 5 ana karakter ve 19 da yardımcı karakteri ise deli ve fişek gibi bir performansla sergileyen, yoğunluktan ve enerjiden ödün vermeden, zor bir görevin üstesinden gelen Deniz Karaoğlu ise meddahlık sanatını bir üst seviyeye taşıyor!

Kader Can, sezon boyunca Kadıköy Theatron ve TOY İstanbul’da!

Ayrıntılı bilgi: bamistanbul.com

Screen Shot 2019-01-09 at 16.03.35

ALTAR / berika

“Gözlerimi açıyorum. Yanımda değilsin. İçimdesin.”

Disiplinlerarası çalışmalarıyla tanınan berika’nın tiyatro ve dansın birbiriyle ayrılmaz bir ilişki kurduğu son oyunu ALTAR, reenkarne olmamak için bilinçaltıyla yüzleşme kararı alan Rüzgar’ın hikayesini anlatıyor. Oyun, klişelerden uzak, “normal” (yani olması gerektiği gibi) bir gay karakterin temsilini sunarken; onun ailesi, öğretmenleri, arkadaşları, eski sevgilileri ve hatta kendisiyle olan en mahrem ilişkisine tanık oluyoruz. Oyunun metni, her ne kadar bir gay karakter üstünden ilerlese de -bu asla göze çarpan ya da seyirciyi yönlendiren bir bilgi olmuyor-, “bir bireyin hayatının ve bakış açılarının kademe kademe nasıl oluştuğunu” gözler önüne seriyor. ALTAR, tiyatronun diğer ögelerinin (hareket, ışık ve dekor tasarımı) tüm potansiyelini patlatarak teyatralliği zeki ve ince bir matematik hesabıyla, bir görsel şölene dönüştürüyor ve sadece görüneni değil ama ruh, bilinçaltı, benlik gibi soyut kavramları somut bir dille, ve daha da önemlisi “somut bir hisle” hissettirebiliyor seyirciye. Can Bora ise estetik beden kullanımı, danstaki becerisiyle; yeri geldiğinde çocuksu, yeri geldiğinde ise sert ve güçlü oyunculuğuyla etkili ve can alıcı bir performans sergiliyor.

ALTAR, sezon boyunca NoAct Sahne’de!

Ayrıntılı bilgi: can-bora.com