
Dünya gözüyle Amanda Palmer’ı görmek
Hem de öyle mesafelerin olduğu bir konser salonunda değil; piyanosuyla bir meydanın tam ortasında, mutlu kalabalıkların arasında…
Viyana’da, Karlskirche’in görkemli yapısının gölgesinde, mülteciler için piyano başına geçti Amanda Palmer. Bazen de o meşhur ukulelesini eline aldı, tam 1 buçuk saat boyunca çaldı.
Amanda Palmer, bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde çıkardığı; daha kişisel, daha açık ve daha kendi olan There Will Be No Intermission albümüyle ”döne döne dinlediklerim” listemde yine kendine kallavi bir yer açmıştı. Everybody Knows Somebody adlı yeni teklisini de geçtiğimiz haftalarda Twitter üzerinden paylaşmıştı. Bu sefer yine elinde ukulele…
Bu arada, sosyal medyayı da olabilecek en etkin şekilde kullanıyor Amanda Palmer. Hayranlarıyla dürüst ve iki yönlü bir iletişim içinde daima. Onun içtenliğine dair en iyi ipuçlarını Twitter ve Instagram’dan yaptığı paylaşımlar üzerinden, kalp atışlarımız hızlanarak takip ediyoruz. (Ayrıca bkz. Neil Gaiman’ın sosyal medya hesapları) Son albümünü de kitlesel fonlama platformu olan Patreon üzerinden, 15 bin takipçisinin katkılarıyla finanse etmişti.
Amanda Palmer’ın müziğini üretme ve dinleyiciye ulaştırma şekli, ”başka yöntemler de mümkün” dedirten cinsten. Bu konuyla ilgili ilham veren konuşması için sizi aşağıdaki videoya alalım.
Konu Amanda Palmer olunca, insan ”bir de şu var, aaa şunu da anlatıyım” demekten alamıyor kendini. Bir yandan da dünkü konseri anlatmak için o en doğru kelimeleri seçmek yerine, “Nolur şarjım bitmesiiin” diye dualar ederek kaydettiğim görüntüleri paylaşma isteği baskın geliyor.
Yeni albüm sonrası Avrupa turnesine çıkan Amanda’nın beşinci durağı Viyana’ydı. Şehrin önemli salonlarından Konzerthaus’ta vereceği konseri öncesi Karlsplatz’da, parkın tam ortasında Open Piano for Refugees etkinliğinde dinleme şansını yakaladım ben de kendisini.
Open Piano for Refugees, 2017 yılından beri şehrin farklı noktalarında etkinlikler gerçekleştiren; sınırları, dilleri, ırkları ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bunun için de enstrümanı, toplumu birleştiren bir mekanizma olarak sahiplenen bir oluşum. Ve bu etkinlik kapsamında Amanda Palmer’a denk gelmek, onun hemen yanında yerde oturarak konseri izlemek (hatta izleyicinin arasında da sık sık dolaştı) gerçekten büyük bir andı! Salon konserine defalarca kez tercih ederim.
Kendisi de burada konser vermenin mutluluğu ve şaşkınlığı içerisindeydi. ”Başka bir Avrupa şehrinde bunu yapsam tutuklanırdım” dedi konser sırasında. Galiba Amsterdam’da, bir anıt üzerinde şarkı söylemeye başlayınca polisle karşı karşıya gelmişti. Sanırım ona gönderme yapıyordu bu sözüyle…
Konsere bisiklet sepetinde gelen Amanda’mız ilk olarak ukulelesiyle, o çok sevdiğimiz Radiohead cover’ını seslendirdi. Evet, daha da hüzünlü bir hale gelen Creep yorumundan bahsediyoruz.
Mültecileri merkezine alan bu etkinliğin Amanda Palmer açısından bakarsak başka bir önemi daha var: Son albümündeki o yürek sıkıştıran parça, Drowning in the Sound’u Bodrum’dan Kos’a giderken batan botta hayatını yitiren Aylan Kurdi için yazmıştı. Aylan’ın kıyıya vuran cansız bedeninin fotoğrafıyla birleştiğinde insanın zihnini paramparça eden bir şarkı…
Bir buçuk saat boyunca, hiç bitmese diyerek dinlediğimiz konserde bir de the Dresden Dolls şarkısı olan Coin Operated Boy’u söyledi. Çok tatlı bir andı; kendisine olan sevgimiz pekişti.
Dünya gözüyle Amanda Palmer’ı gördük sonunda ve üzerimizdeki etkisi hâlâ devam ediyor!