
En iyi kadın kazansın!
RuPaul’s Drag Race All Stars’ın dördüncü sezon finalinden sonra aşka geldik yine…
Futbol taraftarlarının tam olarak ne hissettiğini ve o coşkuya nasıl ulaşabildiklerini yıllarca anlamadım. Fanatizmin nasıl bir şey olabileceğini, ona çok yakın deneyimlerim üzerinden biraz seziyor gibiydim de öyle hıçkıra hıçkıra ağlamalı, kafa göz yarmalı bir sevgi selinin kaynağı ne olabilir, kafamın almadığı bir konuydu benim için.
Ta ki tam iki yıl önce, düşkünleri oynadığım bir günün akşamında yolum tesadüfen RuPaul’s Drag Race’le kesişene kadar.
Artık futbol taraftarlarıyla benzer duygularda buluşabiliyorum. Göz pınarlarımda titreyen yaşların arasından önümü görmeye çalışırken “Yürrü be!” diye haykırırken kendimi buluyor, lip-synch’ler karşısında ayılıp bayılıyorum. Ve şuna artık çok kesin bir şekilde inanıyorum: Dünyayı RuPaul kurtaracak.
RuPaul’un bu yıl 11’inci yılına girecek olan yarışma programı RuPaul’s Drag Race hakkında sanırım her şeyi buradaki yazıda anlatmıştım. Ha, yine yeniden anlatmayı çok isterim, çok malum artık fanatiğim ve dadanistim. Ama asıl konudan uzaklaşmayalım. Yani RuPaul’s Drag Race All Stars, dördüncü sezon finali.
Ana akım medyanın orta yerinde, gökkuşağı renkleriyle donatılmış bir hanedanlık kuran RuPaul ve tayfası, RuPaul’s Drag Race geniş kitlelere yayılan bir ilgiyle karşılaşınca, yan bir yarışma daha düzenlemeye başlamıştı: RuPaul’s Drag Race All Stars. Yarışmanın önceki sezonlarında yarışan ve seyircinin çok sevdiği queen’ler yeniden bir araya geliyor bu sefer. Bir tür şampiyonlar ligi ya da “best of” gibi… Tüm assolistler kapışıyor yani anlayacağınız. (Aynı şeyi kaç farklı şekilde söyleyebilirdim acaba…)
RuPaul’s Drag Race’in ilk üç sezonu, yarışmada zaten kendini kanıtlamış ve en çok sevilen queen’leri ağırladığı için eğlenceli ama tahmin edilebilir bir tempoda ilerliyordu. Evet, hayranı olunan isimleri yine yeniden o muhteşem performansları eşliğinde izlemek büyük bir keyif olsa da fazla şaşırtıcı yerlere doğru savrulamıyordunuz. Zaten herkes çok yetenekliydi, görmüştük. Sadece, hak ettikleri ama kendi sezonlarında elde edemedikleri başarıya doğru bu sefer tam gaz ilerleyişlerini izliyorduk. Üçüncü sezonda mesela, BenDeLaCreme bizi ters köşeye yatırmasaydı çok renkli performanslar izlemekle kalacak, yarışma heyecanını yaşayamayacaktık muhtemelen -ki bence bu yüzden BendelaCreme’in kararında yapımcıların da payı büyük haha-. Herkesi ezip geçen BenDeLaCreme yarışmadan çekilince Trixie Mattel’ciğimizin de önü açıldı neyse ki…
Bu yıl yayınlanan dördüncü sezon ise, tüm yıldız isimler önceki üç sezonda yarıştığı için; gözden kaçırdığımız, gölgede kalan, daha önce yeteneklerini çok da keşfedemediğimiz queen’lerle karşımıza çıktı. Ve aslında Sasha Velour’ların, Aquaria’ların arkasında sessiz sakin duran ne kadar harika queen’ler olduğunu fark etmemizi sağladı.
- RuPaul’s Drag Race All Stars Season 4 Gallery Pictured: Monét X Change Credit: Benjamin Lennox/VH1
Özellikle geçtiğimiz haftaki finale kalan son dörtlü o kadar iyiydi ki, ben şahsen bizzat kendim, ilk kez taraf tutamadım. Trinity zaten bir assolist seviyesindeydi gözümde ama Monét X Change ve Monique Hart’a gereken özeni gösterememişim izlerken. (Evet, o sünger kıyafeti ve inek deseni standartların bu kadar yüksek olduğu bir yarışmada ilgiyi dağıtabiliyor.) Naomi Smalls’un da Valentina gibi daha çooook büyümesi gerektiğini düşünüyordum ki, fikrimi değiştirdim; içeride bir yerlerde hata yapmaktan korkan, kırılgan birini barındırdığını fark etmemiştim. Bu kadar sevmeyi beklemiyordum.
Hâlâ izlemeyenler için, son sözü söylemeyeyim ama RuPaul’un finaldeki o sürpriz kararı o kadar doğruydu ki. Sanırım RuPaul’u ve yarışmayı bu kadar sevmemdeki sebeplerden biri de bu: Her daim adaletli olması ve herkese hak ettiğini vermesi, yarışmanın kurallarını tek bir hamlede silme pahasına da olsa.
Şimdilerde RuPaul’s Drag Race’in 11’inci sezon için geri sayımdayız. Yarışmada dediğim gibi, standartlar yükseliyor; aklımızın alamayacağı kıyafetler ve performanslarla karşılaşmaya devam ediyoruz. On bir sene önce sessiz sedasız başlayan ve sadece ABD’de yayın yapan bir LGBTİ+ kanalında gösterilen RuPaul’s Drag Race’in bugün buralara gelmesi gerçekten ilham verici.
İşin ekonomik ve medyatik boyutu bir yana, ulaştığı kitleleri bu kadar genişletmesi, özellikle RuPaul’un sevgi dolu mesajlarının yayılması açısından önemli. Dokuzuncu sezonundan itibaren VH1’da da gösterilen ve böylece “resmi” olarak da ana akıma taşınan RuPaul’s Drag Race sayesinde RuPaul ve tayfası hem dünya çapında LGBTİ+’larla güçlerini birleştiriyor hem de ana akım medyayı gökkuşağı renkleriyle dolduruyor. Nefret söylemlerinin en güçlü olduğu şu dönemde, RuPaul’a ihtiyacımız çok.