
Eski tip erotik sanat: Burlesk
Erotizmin olmadığı bir dünya düşünsenize. Ne kadar da sıkıcı olurdu.
Freud’un bir analizinin dediğine göre medeniyet insanoğlunun en ilkel dürtülerinin enerjisiyle beslenirmiş. Bu enerji aktarımı medeniyetin varlığını koruması için gerekliyken aynı zamanda insan “dürtülerinin” bastırılmasını zorunlu kılarmış (başka nereden enerji çekecek medeniyet). Budur Burlesque, dürtülerimizin dışa vurumunun artistik formlarından biri, incelenmeden 19. yüzyılın anlaşılmasını imkansız kılan bir eğlence türü. Yakından bakalım.
Etimolojik kökeni, İtalyancada dalga anlamına gelen “burladan” olan burlesk, 17. yüzyılda Fransızların katkısıyla “burlesque” olur. Dramatik ve edebi bir müzikal olan burleskin amacı, antik veya klasik dönemde yazılmış “ciddi” eserlerle dalga geçmekti. Sıradan bir eğlence gibi görünüyor olmasına rağmen burlesk izleyicisinden çok şey ister, çünkü yazılan esprilerin ve icra edilen komikliklerin anlaşılabilmesi için izleyicinin dalga geçilen antik veya klasik eser hakkında bilgi sahibi olması beklenir. (Ben Hur veya Kral Lear hakkında bilgi sahibi olmadan onlar üzerine yazılan espriyi nasıl anlayabilir ki insan, değil mi ama?)
Söz konusu olan klasik eserin zamanıyla, etiketiyle dalga geçen “travesti” veya “ekstravaganza”, 1830-40 ile 1890 arasında altın çağını yaşadı. Yirmici yüzyıla yaklaşırken, Kraliçe Victoria’nın son yirmi yılında (ki Victoria’nın hükümdar olduğu dönem burleskin bütün evrimini betimler; bu yüzden “Victorian Burlesque” sık kullanılan bir terminolojidir), burlesk kendini farklı bir tanımın içine soktu. Kıyafetler yok denecek kadar küçüldü, diyaloglar seksüelleşti ve kolay takip edilebilen hicivler yaygınlaştı. Resmen kültürsüzlükle, odunlukla dalga geçiliyordu artık ve şov kesinlikle ve kesinlikle “yüksek” sınıflar içindi.
1900’lerin başında popülerliğini sürdüren burlesk, 1913’te açılan Dominyon Tiyatrosu’nun etkisiyle Amerika kıtasında da varlığını sağlamlaştırdı. 20’lerde daha da provokatif bir hale geldi; toplumun “ahlaki normları” dolayısıyla ortada olmaya ara vermek zorundaydı. Pek çok aktris “haysiyetsizlikten” tutuklanırken özellikle yirmilerin sonlarında bazı uygunsuz replikler yasaklandı ve böylece yirmilerde ABD’de meşhur olan birçok şey gibi burlesk de yer altına inmek zorunda kaldı. Adeta bir speakeasy olmuştu artık. Bir süre bodrum katlarında, berberlerin gizli kapılarının arkasında hayatını sürdürecekti. Sonuç dönemin alkol yasakları gibi hüsrandı. Sonuçta insanların eğlenceleri ellerinden alınamazdı. Büyük Buhran’dan sonra kültürde başka ne kalmıştı tutunacak?
Biraz giyimden bahsedelim şimdi de. Burlesk kültürü Baudelaire’in Dandyism’ine çok benzemektedir. Baudelaire der ki: “Bir dandy renkli ve dikkat çekici olmak zorundadır, bir aynanın karşısında uyuması, sohbet etmesi ve yemek yemesi gerekir”. Burlesk her ne kadar ironi dolu bir şov olsa da aynı zamanda izleyicilerine fetişist bir şölen sunardı. (Ve şunu da belirtmek gerekir ki o dönemin güzellik algısı, elbette, şimdikinden çok ama çok farklıydı.)
Burlesk saygın bir sanat formu olarak hâlâ varlığını koruyor. O bir “moda” değildir çünkü zamanın testini geçmiştir. Hâlâ dimdik ayakta ve aşağı yukarı üç yüz senelik tarihiyle günümüz toplumuna bir şeyler anlatmaya devam ediyor: çünkü zariflik günümüzden veya modernlikten kaynaklanmaz, onun bulunduğu yer geçmiştir. Bize düşen ise “zarif”i tarihin tozlu sayfalarından çıkarmak ve ona şöyle bir bakmak…