Bağımsız kitabevlerine duyulan özlemi kuir feminist seçkiyle doyurmak: Frankeştayn Kitabevi’ni kurucusu Ayşe Tümerkan’dan dinliyoruz

Kuir feminist seçkisine hayran olunacak bağımsız bir kitabevi açıldı Lüleci Hendek’te: Frankeştayn. Ahşap dekoru (bu özelliği bize biraz Robinson Crusoe’yu hatırlattığı için daha da ısınmış olabiliriz) ve daha ilk andan karşımıza çıkan özel seçkisiyle burayı bir ev gibi görmeye başlamamız hiç de şaşırtıcı değil.

Kuir çocuklar, kaç yaşına gelirse gelsin, çocukluğunu kucaklayan yerler gördü mü evi olur oralar. Frankeştayn’a bu hisle koşuyoruz ve geri dönmüyoruz. Umami’nin kurucularından Seçil Epik’in hazırladığı kuir feminist seçkiye de böyle düşülüyor. Cadılığından utanmıyorsun ve kuirliğine sarılıyorsun içeride… Kapıdan geçtiğin, hatta mahalleye adım attığında bile öyle bir auraya giriyorsun ki kimse ne fikrine saldırıyor ne de seçkine. Sonra kurucusu Ayşe Tümerkan’la tanışıyorsun; avukatlıktan kapsayıcı dünyamıza bir kurtarıcı gibi girmeye karar verdiğini muhabbette öğreniyorsun.

Meğer onun da aradığı daha fazlasıymış, kitapçılığa dadanmış; ilk defa basılmış kuir yazarları, kurmaca ve akademik feminist metinleri, kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarını raflarına taşıyorlarmış. Hikayeyi bizim kadar merak edenleri röportaja alalım yoksa kendi kendimize bir manifesto çıkarmaya çalışıp beceremeyeceğiz belki… Kuir feminist seçkilere ve bağımsızlığı korumaya dadanan bu kitabevinin yolculuğuyla baş başa bırakalım sizi…

Bağımsız bir kitabevi kurma ihtiyacı nereden çıktı? Bağımsızlığı korumak için neleri gözetiyorsunuz?

Kitap okumayı seven birçok kişi gibi ben de İstanbul’da sayıları azalan bağımsız kitabevleri konusunda mutsuzdum. 2000’li yılların başında Beyoğlu’nda avukatlık stajımı yaparken öğlen tatillerimi Robinson Crusoe Kitabevi’nde, bazen hiçbir şey satın almaksızın kitapları inceleyerek geçirirdim.

Bağımsız kitabevlerinin bir bir kapanması sonucu kalan zincir kitapçılarda tek tip yayınların bulunması, butik yayınevlerinin kitaplarına yer verilmemesi, tüm raflarda aynı “çok-satan”ları görmek ve İngilizce yeni çıkan kitaplara erişememek beni çok üzüyordu. Avukatlık mesleğimi de artık kurumsal dünyanın içinde icra etmek istemediğim için böyle bir işe giriştim.

Bağımsızlığımızı korumak için herhangi bir sermaye grubundan destek almıyor, kendi yağımızda kavrulmaya çalışıyoruz. Ticari avantajlar sağlamak için büyük yayınevleri ve dağıtımcılarla özel anlaşmalar yapmıyoruz; bu şekilde kendi istediğimiz, politik duruşumuza uygun kitapları ön planda sergiliyoruz, istemediğimiz kitaplara raflarımızda hiç yer vermiyoruz.

Frankeştayn Kitabevi seçkilerinde hangi ilkeleri önceliklendiriyor ve çeşitli ihtiyaçları nasıl belirliyor?

Öncelikle henüz kitapları yeni çıkmış veya Türkiye’de ilk defa basılmış kuir yazarların kitaplarının hemen hemen hepsine yer vermeye çalışıyoruz. Yine etkinliklerimizde mutlaka kuir yazarları ağırlamaya çalışıyoruz.

Diğer kitabevlerinde sıklıkla göremediğimiz kurmaca ve akademik feminist metinleri, kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarını raflarımıza koyuyoruz. Genel bakış açımız, başka yerlerde bulunmayan kitaplara erişimi sağlamak. Fakat bu saydığım nitelikteki kitaplar kitabevimizdeki kitapların sayıca az bir kısmına denk geliyor. 7 bin civarı kitabımızın çoğunluğu Türkiye ve dünya edebiyat çevrelerinde ses getiren yeni eserler ile siyaset tarihi, sanat tarihi, felsefe, sosyoloji kitapları ve çizgi romanlar.

Tek özelliğiniz olmadığını bilmekle beraber şu sıralar kent kültüründe kuir feminist kitap seçkinizle biliniyorsunuz. “Kuir feminist bir kitabevi” olmak veya bu şekilde öne çıkıyor olmak sizin için ne anlama geliyor?

Bu şekilde öne çıkmış olmak bizi hem çok mutlu ediyor, hem de gözlerimizin dolmasına sebep olan olaylara tanık olmamıza vesile oluyor. Henüz ergenlik yaşlarında harika bir kitle var örneğin. Bazen ailelerini de alıp geliyorlar. Genç yaşlarında insanlara kaliteli içeriklere erişim sağlayabiliyor olmayı çok önemsiyoruz.

Dijitalleşmeyle birlikte okuma alışkanlıklarımız da değişti. Kitabevlerinin bu süreçte nasıl evrileceğini öngörüyorsunuz?

Birçok insan hâlâ basılı şekilde kitap okumayı tercih ediyor. Dijital içeriklerin kitabın yerini yüzde yüz alacağını düşünmüyorum, bu sebeple kitabevleri açısından dijitalleşmeden ziyade, fahiş indirimlerle çevrim içi kitap satışlarını ve kağıdın pahalılığı sebebiyle kitapların basılamama riskini tehdit olarak görüyorum.

Bienal mekanlarından birisiniz. Nasıl gidiyor? Yeni bir kitlenin mekanı ziyaret ettiğinizi gözlemliyor musunuz?

Evet, kesinlikle bunu gözlemliyoruz. Özellikle Bienal’le eş zamanlı olarak yer verdiğimiz sanatçı kitapları da bu vesileyle çok ilgi görüyor.

Yeni etkinliklerinize başladınız. Birlikte etkinlik düzenlediğiniz insanların seçkisi nasıl oluşuyor ve etkinlik esnasında belirlediğiniz “Dikkat edilecekler,” gibi bir listeniz var mı?

Etkinliklerimizi planlarken davet ettiğimizin kişilerin Frankeştayn’a paralel duruşları olmasına dikkat ediyoruz. Buna ilaveten İstanbul’da, en azından benim çok göremediğim, daha önce pek yapılmamış etkinlikler organize etmeye çalışıyoruz.

Örneğin, önümüzdeki ay, Shakespeare ve Müzik konulu bir etkinliği, üstelik de performans da barındıracak şekilde planladık—bir Shakespeare sever olarak bunun için ben kişisel olarak da büyük heyecan duyuyorum.

Etkinlikler ve buluşmalar derken Frankeştayn bir taraftan da aslında kitap severler için bir buluşma mekanı ve platforma da dönüşüyor. Bu bir aradalık neden önemli mesela?

Umarım Frankeştayn böyle bir kitabevine dönüşüyordur ve ileride daha da yoğun olarak insanların bir araya gelmek istedikleri bir mekan haline gelir. Kültür-sanat ortamları, farklı bakış açılarının paylaşıldığı, yeni insanların yeni fikirlerine alan açan mekanlar olabilirse bunun ziyaretçilerine katkısının da çok büyük olacağını düşünüyorum.

Gelecek planlarınızdaki hayalleriniz nedir? Bir yayınevi olma planınız var mı mesela?

Henüz çok yeni açıldığımız için, öncelikli hayalim Frankeştayn’ın oturmuş, müdavimleri olan, tanınan bir kitabevi haline gelmesi. Sonrasında başka hayallere de mutlaka yer açılacaktır.

Bir de bonus: Frankeştayn’ın şu ana kadar en çok satan, en çok ilgi gören veya en çok “Şu var mı?” diye sorulan kitabı hangisi oldu?

Tabii ki Cennet Çürüdü ve Yakut Orman! Umami Yayınları’ndan çıkan bu iki kitap açıldığımızdan beri en çok sorulan ve en çok sattığımız kitaplar. Bu şimdilik Frankeştayn’a özel bir durum fakat dileğimiz bu kitapların diğer kitabevlerinde de bizdeki gibi yıldız olmaları.