
‘Herkesin takvimi kendine’ yahut ‘Oscar’a şurada ne kaldı?’
Yazı: Güliz Atsız
Takvimler tarih boyu çeşit çeşit. Mevsimler, dönemler, dönenceler, önemli gün ve haftalar… Kimileri için 31 Aralık’ın eşiğinden geçtiğimiz an ödül sezonu denilen bir dönem başlıyor. 7 Ocak Altın Küre, 11 Ocak Critics Choice, 21 Ocak SAG (Ekran Oyuncuları Derneği) Ödülleri derken Oscar’dan önce son çıkış BAFTA ödülleri de sahiplerine verildi.
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri’deki rolüyle Frances McDormand şimdiye kadar bu ödüllerin dördünü de aldı götürdü. Artık Oscar’ı da almazsa bu McDormand’dan çok Akademi’nin ayıbı olur gibi gözüküyor. Bana sorarsanız her gün bir Oscar alsın, kendisine öteden beri bayılırım. Ama sonuçta bu onun ilk Oscar’ı olmayacak. Ve Anette Bening hâlâ Oscar’sız ve böyle ölürse, sonradan yaşam boyu Oscar’ı falan verseler de kimse yemez. Üstelik bu sene aday bile değildi! Margot Robbie bence kendini aşmış I, Tonya’da ama mankenden bozma diye hâlâ ciddiye alınmıyor mu nedir, anlamadım. Ve bu kategoride bir de Meryl Streep’i anmadan edemeyeceğim. ‘The Woman’, ‘The Legend’ nasıl tanımlarsanız tanımlayın, torunlarına yetecek kadar var Oscar’ı ve tekrar alacaksa da bir Spielberg filminden daha az ana akım bir filmle aldığını görmek güzel olur.
McDormand’ın erkek şubesinde ise Gary Oldman var. O da tüm bu ödüllerde en iyi erkek oyuncu ilan edildi. Gary Oldman’ı çok sevmeme rağmen, üzgünüm, ama The Crown’da, John Lithgow’ın Chruchill yorumunun çok gerisinde kalan bir performans. En fazla The King’s Speech’de Timothy Spall’ın Churchill performansı kadar başarılı buldum. Belki bu kadar çok taklit edilmemiş, oynanmamış daha az bilinen bir tarihi karakter olsaydı yahut da hayali bir karaktere el atmış olsaydı etkilenebilirdim. Zira Oldman gerçekten de bütün filmi sırtında taşıyor. Ama bir Churchill değil. Benzetmeye çalıştıkça daha karikatürize ve daha garip bir adam olmuş.
Guillermo del Toro ve filmi Shape of Water, en iyi yönetmen ve en iyi film kategorilerinde ortalığı kasıp kavuruyor ve favori olarak görülüyorlar. Magical realism’in tartışmasız etkileyici bir hali tavrı var. Tarihsel kontekst içindeki durumu ve anlamı düşünüldüğünde hem duygusal haller yaratıyor hem de politik kafalar açıyor. (Bunu başka bir yazıda anlatalım.) Türünün en güzel örneklerinden biri olan Shape of Water, del Toro’nun uzun zamandır yaptığı en iyi film. Ne kadar iyi bir film olsa da -bence- Fantastic Beasts and Where to Find Them’in Soğuk Savaşlı ve daha “politik” bir versiyonundan hallice. Yine de bu bahaneyle del Toro’nun Pan’s Labyrinth’ten bu yana Crimson Peak ve Pacific Rim gibi -bence- hayal kırıklığı filmler yaptıktan sonra yeniden ‘doğru’ yolu bulduğuna inanmak istiyorum. Yine de akademiden daha klasik duruşlar sevdiğim için, bu senenin en Oscar’lık filmi bence Three Billboards Outside Ebbing, Missouri. Eğer gönlümün efendisini açıklamam gerekirse de Get Out ile Call Me By Your Name arasında kalabilirim.
Yine de bence senenin hakkı en çok yenen filmi Mother!. Hiçbir ödülün hiçbir kriterine mi olmadı be kardeşim! Kenara bir yere zayıf bir aday olarak bile ilişemedi. Bence kurgu ve senaryoda bir iki yerde aday gösterilebilirdi. Müthiş bir film değildi bence ama fena da değildi. Kimsenin adını anmamasına üzülüyorum.