
Heykeltıraş Hande Şekerciler ve dijital sanatçı Arda Yalkın’ın oyun alanı: ha:ar
Heykeltıraş Hande Şekerciler ve dijital sanatçı Arda Yalkın yaklaşık dört yıldır ha:ar olarak birlikte üretimlerine devam ediyor. Heykel, resim, video, animasyon ve 3D modelleme gibi birçok pratiği beraber kullanan sanatçı ikilisi ha:ar, Hande’nin deyimiyle “tüm medyumları, teknoloji ve fikirlerimizi denediğimiz bir oyun alanı” olmuş her iki isim için de.
Bu dört yıla pek çok sergi sığdıran ikili, “Pulse: Electric Mannerism” başlığı altında sergilenen bir düzenlemeyle, Hande Şekerciler’in “ecstasy” serisinden heykellerini ve ha:ar’ın “Impossible Sculptures” serisinden lightbox’ları bir araya getiriyor.
Bu sergide lightbox’ların yanı sıra ilk defa hareketli figürlerin olduğu bir video da sergilenecek. Hande, ha:ar açısından en heyecan verici eserin bu video olduğunu söylüyor. Arda ise serinin sürekli değişen dinamiğine vurgu yaparak, “Electric Mannerism, her edisyonuyla evrilen bir sergi oldu. Yeni eserler eklendi, bazıları eksildi. Çok enteresan bir deneyim oldu bizim için” diyor.
Rönesans, Barok, Helenistik dönem eserlerinden ilhamla üretilen çalışmaların yer aldığı “Pulse: Electric Mannerism”, yolculuğuna Ankara’da başlamış; Venedik ve Milano’nun ardından Contemporary İstanbul kapsamında İstanbul’da devam etmişti.
Şimdiki rota ise Londra.
12 Ocak’ta Londra’da JD Malat Gallery’de kapılarını açan sergi vesilesiyle Hande ve Arda ile bir araya geldik. “Oyun alanları” ha: ar’dan; NFT, Metaverse kavramlarına; “Pulse: Electric Mannerism” serisinden heykel özelinde insan-makine-sanat ilişkisi hakkındaki yorumlarına uzanan bir sohbete daldık.
NFT’ler; birden etrafımızı saran Metaverse ve dijitalleşmenin her alanda olduğu gibi sanatta da yenilikleri beraberinde getirmesi hakkında neler düşünüyorsunuz; bu baş döndürücü hızdaki gelişmeleri takip etmek de zorlanıyor musunuz bilemiyoruz. Ancak, Arda’nın “NFT’lerin telif hakları sorununa da sanatçıların lehine bir çözüm olacağına” olan inancı; Hande’nin ise tüm bu “yenilikleri”, “sanatçılar için de yepyeni imkanlar ortaya çıkaran oyuncaklar ve oyun alanları” olarak tanımlaması tıpkı bizde olduğu gibi size de yeni fikirler ve bakış açıları kazandırabilir.

Arda Yalkın
Üç seneyi aşkın süredir ha:ar olarak birlikte üretimlerinize devam ediyorsunuz. Bize biraz birlikte çalışmayı ve geçen zamanı anlatır mısınız?
Arda: Mart ayında dört sene olacak. Aslında çok daha uzun zamandır beraber çalışıyoruz ama adını koymamıştık. Şöyle özetleyebilirim; dünya hızla değişiyor, sınırların bulanıklaştığı; kavramların, pratiklerin iç içe geçtiği bir dönemdeyiz. Biz de bu bulanık alanlarda dolaşmayı seviyoruz. Hande, bizim dijital animasyon ya da video ile uğraştığımız dönemlerde bile heykelden kopmadı. Geleneksel üretim yöntemlerine; bronza, ahşaba, kaleme, kağıda son derece hakim. Hatta bu durum kendi bronz döküm atölyesini kurup bizzat döküm yapmaya kadar ilerledi. Öte yandan, ikimiz de yeni dünya ile iletişim kurabilmek ve geleceğe dair planlar yapabilmek için teknolojiyi ve teknoloji felsefesini anlamanın şart olduğuna inanıyoruz. Öyle ki, aksi artık bir seçenek bile değil. Eskiden olsa “Ben Hande’den konvansiyonel yöntemleri, o benden yazılım ve donanımları öğreniyor” derdim ama o defter kapandı artık. Ortak, hibrit bir çalışma ve düşünme biçimi geliştirdik.
Hande: ha:ar, tüm medyumları, teknoloji ve fikirlerimizi denediğimiz bir oyun alanı bizim için. İkimiz de başımıza iş açmayı çok severiz. Bu yüzden de sürekli yeni şeyler öğrendiğimiz bir çalışma biçimimiz var. Arda’nın çok güzel ifade ettiği gibi kendiliğinden hibrit bir çalışma ve düşünce biçimi gelişti. Şu anda küçük bir bronz dökümhanesinden, render farm’a uzanan birçok yazılım, donanım ve teknoloji içeren birkaç mekana yayılmış bir atölyemiz var. Son üç yılın nerdeyse tamamı zaten pandemi etkisiyle geçti. Açıkçası karantina bizim için seyahat ya da trafikte vakit kaybettiren toplantılar, katılmak gereken davetler olmadan çok odaklı çalışabildiğimiz bir süreç oldu. ha:ar’ın arkada pişen birçok işini olgunlaştırdık. Yine bu karantinalar sırasında genç sanatçı adayı arkadaşlarımızla, deneyimli sanatçıları ve sektör profesyonellerini bir araya getirdiğimiz Piksel. isimli yeni medya odaklı misafir sanatçı programını, Cem Leon Menase’yle birlikte kurduk ve yürütmeye devam ediyoruz. Ankara, Venedik ve Milano’da sergiler açtık. Şimdi de 12 Ocak’ta Londra’da JD Malat Gallery’de açılacak sergimizin heyecanını yaşıyoruz. Buraya kadar her şey yolunda sanırım.
”Bu sene heykel özelinden insan-makine-sanat ilişkisini her yönüyle tartışmaya açmak amacıyla bir performans ve sergi gerçekleştireceğiz. “Dokunmadığın şey sanat eseri değildir”, “Sen yapmıyorsun ki zaten bilgisayar yapıyor”, “İnsan eli deyince başka oluyor” gibi fikirleri tartışmak için de geniş bir konuşma-tartışma serisi eşlik edecek bu performansa.”
Her ikiniz de sanatın farklı disiplinlerinden geliyorsunuz, farklı malzeme ve medyumlarda uzmanlığınız var. Bu durumun avantajları ve dezavantajları var mı, neler deneyimlediniz?
Hande: Büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Zaten ha:ar bu kadar farklı görünen iki disiplini nasıl bir araya getiririz ve neler yapabiliriz konusunu araştırdığımız deneysel bir laboratuvar bizim için. Bu sayede hiç bir medyum ya da anlatı biçimine bağlı olamadan serbesçe salınıyoruz. Birbirimizin dilini de iyi bildiğimiz için aklımızdakileri paylaşmak, geliştirmek görece daha kolay oluyor sanırım.
Arda: Teknolojiyi bir ifade biçimi ya da medyum olarak kullandığınızda ister istemez iş birlikleri kurmak zorundasınız. Elbette bireysel de çalışılabilir ama fikirler büyüdükçe kendi pratiğinizin dışında alanlara girdikçe ortak çalışmalar yapmak gerekiyor. Konvansiyonel sanat dünyasında işler para ver-hizmet al şekline ama bizim dünyamızda ortak çalışma daha yaygın. Hiç unutmuyorum, önemli bir galerici ile bir sohbette “Sanatçılarınızı teknolojiyi öğrenme konusunda motive ediyor musunuz?” diye sormuştum. Bana, “Gerek yok, teknolojiye ihtiyaç olursa birisine para verir yaptırırız” demişti. Maalesef işler öyle yürümüyor. Elbette bu mümkün ama hiç bilginizin olmadığı bir alanda birisine iş yaptırdığınızda sonuç kimse için tatmin edici olmuyor. Son NFT çılgınlığında daha çok konvansiyonel çalışan birçok sanatçı dijital medyumlar kullanarak işler üretmeye başladı. Ortaya çıkan sonuçlar hiç tatmin edici olmadı. Çünkü ne medyumu ne de kullandıkları araçları tanıyorlar.
Biz, yapay zeka ya da motion capture, cnc ya da bronz hattta blockchain’e kadar hangi alana girersek girelim o medyumu tanımak için azami gayret göstermeye çalışıyoruz. Elbette her şeyi bilemeyiz ve yapamayız fakat birisi iş birliği yapmak gerekiyorsa o alanda mutlaka ne istediğimizi bilecek ve elde ettiğimiz sonucu analiz edecek kadar bilgi sahibi olmaya çalışırız. Tabii iki kişi olmanın çok büyük avantajı var, konuları bölüşüp çalışıyoruz.

Hande Şekerciler
Heykel deyince aklımıza genelde çamur, taş gibi malzemeler geliyor ancak sizin de yaptığınız gibi günümüzde 3D teknolojilerle de heykel üretmek mümkün. Bu dijitalleşmenin hem sanatçılarda hem de izleyicilerde nasıl bir etkisi oldu sizce, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Hande: Teknolojiyle beraber kültür, sanat ve insanlar da değişiyor, evriliyor. Biz her ne kadar günümüz teknolojilerinin temelini atan bir nesil olsak da bunun içine doğan nesillerin estetik anlayışı, hayatı ele yaşayış ve kavrama biçimleri çok farklı. Tepkiler de bu yönde oluyor. Yeni temsiliyetler, mesela AR heykeller, izleyiciyi de heyecanlandırıyor. Bir heykeli sadece sergi salonlarında değil her bulundukları ortamda deneyimleyebilmek, mobil cihazlarla bulundukları mekanda beraber fotoğraflamak, videosunu çekmek ve bunları hayatın çoğunu paylaştıkları sosyal medya platformlarında paylaşmak izleyiciyi de çok etkiliyor. Genellikle aldığımız yorumlar hep olumlu yönde. Tabii ki bir yandan da işin kavramsal yanı tartışılıyor, sorgulanıyor. Bu da bizim işin çok sevdiğimiz yönlerinden biri.
Arda: Bu soruyla çok sık karşılaşıyoruz. Bu sene heykel özelinden insan-makine-sanat ilişkisini her yönüyle tartışmaya açmak amacıyla bir performans ve sergi gerçekleştireceğiz. “Dokunmadığın şey sanat eseri değildir”, “Sen yapmıyorsun ki zaten bilgisayar yapıyor”, “İnsan eli deyince başka oluyor” gibi fikirleri tartışmak için de geniş bir konuşma-tartışma serisi eşlik edecek bu performansa. Şimdilik detay veremiyorum fakat çok heyecanlıyız.
- ecstasy: Isolated No. 5 20x20x20 cm 6+1 edition (+AR Edition) Painted Bronze 2020
- ecstasy: Isolated No. 3 20x20x20 cm 6+1 edition (+AR Edition) Painted Bronze 2020
- ecstasy: Isolated No. 1 20x20x20 cm 6+1 edition(+AR Edition) Painted Bronze 2020
”Örneğin serinin ilk işini Hillary Clinton’ın seçim kampanyasında şahit olduğumuz bir andan esinle, Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’ni yeniden üretme fikri üzerine kurgulamıştık. İsa dirilse onunla konuşur musunuz yoksa selfie mi çekersiniz?”
“Pulse: Electric Mannerism” serisi Ankara’da başladığı yolculuğuna Venedik ve Milano’nun ardından Contemporary İstanbul kapsamında İstanbul’da devam etmişti. Şimdiki rota ise Londra. Üretimleriniz farklı şehirlerde sergileniyor, siz nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Hande: Ankara izleyicisi bizi sosyal medyadan sıkı takip eden, İstanbul’a gelmeye fırsat bulamayan bir izleyici. Pek çoğu işlerimizi zaten bilerek geldi sergiye. Biraz da onlarla bir araya gelebilmek için Ankara’da yaptık sergiyi. İstanbullu izleyiciyle bir şekilde buluşuyorsunuz çünkü.
İtalya ise bizim için yeni sulardı. Beklediğimizden çok çok iyi bir tepki aldık. Her ne kadar rönesansın doğduğu yer olsa da, galiba tam da bu sebepten bir miras yedi gibi çağdaş sanat konusunda biraz zayıf kalmış durumda. Bir kısmı o topraklarda üretilmiş başyapıtların yeniden yorumlarını içeren çağdaş eserlerle karşılaşmak, bizim gözlemlediğimiz ve aldığımız tepkilerden de anladığımız kadarıyla onları etkiledi.
Arda: Bizim referans verdiğimiz görsel dünyayı keşfedenler Avrupalılar. Benim görebildiğim kadarıyla, Türkiye ya da benzer ülkelerden gelen sanatçılardan daha çok yerel referansları eşleşemeleri bekleniyor. Bu nedenle, Avrupaya gelip gelip rönesans sanatına referans veren ve saha çok yerel değil evrensel politik göndermeleri ya da söylemleri olan eserler sergileme fikri başlarda bana korkutucu gelmişti. Bu konuda Hande’nin hakkını teslim etmem lazım, onun hiç bir zaman şüphesi olmadı. Gerçekten de Last Supper’ın şehrinde kendi yorumumuz olan işi sergiledik ve çok iyi yorumlar aldık. İngiltere’deki ilk sergimiz de açıldı ve yine geri dönüşler çok iyiydi.

Lucid Portraits Series
C-print
100×70 cm
2019
“Pulse: Electric Mannerism” serisiyle neler görecekler, sergideki çalışmaları biraz anlatır mısınız?
Hande: Pulse: Electric Mannerism, “ecstasy” serisinden heykellerimi ve ha:ar’ın “Impossible Sculptures” serisinden lightbox’ları bir arada sergilediğimiz düzenlemenin adı diyebiliriz. Bu sergide lightboxlar’la beraber ilk defa hareketli figürlerin olduğu bir video işi de göstereceğiz. Bence ha:ar açısından en heyecan verici eser bu video. Öte yandan en karanlık resimlerimizden birini yaptık, kişisel olarak benim yeni favorim olduğunu da söyleyebilirim.
Kısaca heykellerde de bahsetmek gerekirse, uzun zamandır ülkedeki iş ahlakı yoksunluğundan, istediğim detayda sonuçlar alamamaktan şikayetçiydim. Nihayet bu yıl “artık yeter” deyip bir dökümhane kurduk. Bu sergideki birkaç heykeli de küçük ekibimle beraber döktük. Normalde dışarıdan atölyelerde yapılan döküm, kaynak, tesviye gibi işlerin tamamı bu ekiple beraber bizzat tarafımdan yapıldı. Benim için inanılmaz heyecan verici bir durum bu.
Arda: Electric Mannerism, her edisyonuyla evrilen bir sergi oldu. Yeni eserler eklendi, bazıları eksildi. Çok enteresan bir deneyim oldu bizim için de. Bu sonbaharda İstanbul’daki ilk solo sergimizle sonlanacak. Orada içerik dramatik olarak değişecek. Çok kanallı ve katmanlı video enstalasyonlar, performans tarafı olan eserler, VR ve AR deneyimler eklenecek. Bu sefer sadece Hande’nin kişisel heykellerini değil ha:ar’ın da heykellerini sergilemek için hazırlanıyoruz.
“Pulse: Electric Mannerism”de göreceğimiz çalışmalarınız nelerden ilham aldı?
Hande: Bu başlık altından hem “ecstasy” isimli heykel serim hem de ha:ar’ın “Impossible Sculptures” isimli serisinden işler sergiliyoruz. Her ikisinin de ortak ilham kaynağı Rönesans, Barok, Helenistik dönem eserleri.
Arda: İkimiz de Rönesans sanatındaki teknik yetkinliğine hayranız. Benim kişisel işlerimde sıklıkla yer verdiğim Ortodoks ikonografisine de geçmişten gelen bir düşkünlüğüm var. “Impossible Sculptures” serisinde, hayranlık duyduğumuz bu dönemin eserlerine öykünüyoruz. Aslında bir bakıma kendi ikonografimizi yaratmak istiyoruz. Bu serinin ve genel olarak işlerimizin ele aldığı konuların merkezinde insanın medeniyet ve teknolojiyle çatışması var. Hande, Rönesans döneminde üretilen resim ve heykellerde karşımıza çıkan formları ancak yakından incelendiğinde görülebilecek mimikler ve jestler biçiminde yorumladı. Rönesans düşüncesinde önemli bir yeri olan cennet/cehennem, ilahi/fani gibi ikilikleri de üretimimizde sıklıkla kullanıyoruz. Hemen her resimde kısmen bir şiddet vurgusu var ve bu eserin ilk andaki parlak, renkli, albenili görüntüsüyle çelişiyor. Bu seri biz üzerinde çalıştıkça detaylanıyor ve her detayda bazen sadece bizim bildiğimiz bazen de kolayca anlaşılabilecek tarihi, sosyal ya da politik referanslar gizli.
Örneğin serinin ilk işini Hillary Clinton’ın seçim kampanyasında şahit olduğumuz bir andan esinle, Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği’ni yeniden üretme fikri üzerine kurgulamıştık. İsa dirilse onunla konuşur musunuz yoksa selfie mi çekersiniz?
- Impossible Sculptures 2021
Sergi, ziyaretçilerde nasıl bir etki bıraksın istersiniz?
Hande: Açıkçası ben izleyicinin kendi hikayesini yazmasını seviyorum. Denk geldiğimizde bizimle de paylaşıyorlar bazen. Sergilerin en keyifli yanlarından biri bu. Biz tabii ki bir takım fikirleri anlatmaya çalışıyoru ama nihayetinde nasıl bir kitaptan , filmden anladığınız sizin yaşadığınız hayatla ve kültürel birikimlerinizle ilintiliyse, sanat eserlerinden anladıklarınız ve yorumlarınız da aynı şekilde bunlarla ilintili. Umarım izleyicinin de keyif aldığı, damağında hafif acılı tat bırakan bir sergi deneyimi olur.
Arda: Elbette bir üretim yaptıktan sonra bunun bir tartışma yaratması, ilgi gösterilmesi çok önemli sanatçı için. Benim için bundan daha önemlisi, üretim sürecindeki öğrendiklerim ve o deneyimin kendisi. Çoğu zaman eserler sergilendiği anda benim onlarla romantik ilişkim kesilmiyor ama bayağı azalıyor ve sıradaki deneyime odaklanıyorum.
Dünyanın pek çok farklı şehrinde üretimleriniz sergileniyor. Ayrıca sanatçılar sosyal medya ve NFT gibi gelişmelerle globalde de üretimlerini sergileyebiliyorlar. Genel bir değerlendirmeyle, günümüzde sanatçıların tüm dünyaya ulaşabilmesini nasıl yorumlarsınız? Dijitalleşmenin bu sınırları ortadan kaldırması, sanatçılar için işleri daha da kolaylaştırdı mı?
Arda: Hem evet, hem hayır. Geçenlerde serbest piyasa hayranı ünlü bir ekonomist ve akademisyen internet sayesinde Yemen’deki çocuklarla Almanya’daki çocukların aynı fırsat eşitliğine sahip olduğunu söylemişti. Bu, dünyanın en büyük yalanı. Bilgiye ulaşma arzusuna sahip olmak, bilginin gerekliliğinin bilincinde olmak, bilgiye nasıl ulaşacağını bilmek ve tüm bunları yapabilecek vakit bulmak sınıfsaldır. Evet, sanatçıların önünde hem iletişim hem de öğrenmek için inanılmaz büyük bir araç var ama bu aracı kullanmak için gereken kaynaklar her sanatçıda yok. Bir de şu var, evet iletişim imkanı arttı ama bu herkes için geçerli, kibar bir tanım olmayacak ama “sanat arzı” da arttı.

Lucid Portraits Series
C-print
100×70 cm
2019
“Önümüzdeki on yılı etkileyecek olan en büyük teknolojik gelişmelerden birisi Blockchain”
NFT ve Blockchain’ler sanat dünyasının uzun zamandır gündeminde ama hala üzerine konuşmamız çok şey var diye düşünüyorum. Siz tam da uzmanlık alanınız olan dijital sanatın da etkisiyle NFT’ler nasıl yorumluyorsunuz? Geleceği için neler öngörüyorsunuz?
Arda: Elbette bu dünyanın sağladığı maddi getiri ve imkanları göz ardı edecek değilim ama beni esas heyecanlandıran şey, AR, VR, Metaverse gibi kavramlar hayatımıza girdikçe; veri aktarımı depolama ve sinyal işleme hızları arttıkça ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler ile kendi vücudumuza, algılarımıza müdahale imkanları geliştikçe, bildiğimiz anlamda gerçek algımızın da değişecek olması. Ben sanatın teknoloji ile beraber, hiç olmadığı bir formata, insanın tüm bedeni ve algılarıyla dahil olduğu bir tür deneyime evrileceğine inanıyorum. NFT’lerin telif hakları sorununa da sanatçıların lehine bir çözüm olacağına inanıyorum.
Şu anda yaşayan sanatçılar fiziksel eserlerinin ikinci el satışlarından neredeyse hiç bir zaman para kazanamıyorlar. Stream ettiğiniz bir müzikten sanatçının payına yüzde 1’den daha az düşüyor. Blockchain sertifikasyonu tüm bu sorunlara çözüm olacak şekilde evrilecektir. Teknoloji geliştikçe NFT’lerin farklı kullanım alanları bulunacak ve bir sertifikasyon formatı olduğu kadar çok bir medyum olarak öne çıkacaktır ve başka bir formatta deneyimlenemeyecek türden eserler göreceğiz diye tahmin ediyorum.
NFT, zamanla dijital araçları kullanmayan sanatçılar ve galeriler arasında da bir medyum olarak yaygınlaşacak. Yüzyıllardır süren bir geleneğin parçası olan ve milyarlarca dolarlık hacme sahip sanat endüstrisinin böyle radikal bir dönüşüme teslim olmasını beklemek saflık olur. Dünyanın en birikimli, en iyi eğitimli, sermayeye belki de en kolay ulaşam sektörüdür sanat. Şu andaki adaptasyon süreci tamamlandığında, NFT’leri en yaratıcı kullanacak aktörlerin başında bu kurumlar gelecektir. Ben bu sektörün ortak aklına ve entelektüel birikimine güveniyorum. Dolayısıyla plastik sanatlar için “NFT devriminin henüz başında bile değiliz” demek, yanlış olmaz.
Tabii NFT’ler sadece sanat eserleri ya da ses, görüntü, yazı gibi medya dosyaları için üretilmiyorlar. Yazının başında örnek verdiğim gibi fiziksel nesnelere referans veren ortak sahiplikler ya da oyunlarda kullanılabilecek dijital elbiselere, çantalara, arabalara kadar onlarca değişik alanda uygulamalar yapılabilir. Örneğin 100 daireli bir apartmanı 100 adet tapu ile satmak yerine yapının fiziksel gelirine referans veren 10.000 NFT ile daha fazla yatırımcıya satabilirsiniz. Fiziksel karşılığı olan bu NFT’lerin çeşitli borsalarda ticareti yapılabilir. Tabi öncelikle bu varlıkları düzenleyen kanunların çıkartılması gerekiyor. Kim ne derse desin, önümüzdeki on yılı etkileyecek olan en büyük teknolojik gelişmelerden birisi Blockchain.
İnsanlar NFT’leri biraz daha yatırım amaçlı görmeye meyilli sanki… NFT’lerin bu denli yükselişe geçmesi koleksiyonerlik kavramını nasıl etkiliyor sizce?
Hande: Fiziksel sanat piyasasında da yatırım amaçlı alım-satım yapan koleksiyonerler/kurumsal koleksiyonlar var. Bu yönden bakınca iki dünyanın çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Ne var ki NFT’lerin yeni nesil koleksiyoner ortaya çıkarmak konusunda farklı bir işlevi oldu.
Şöyle ki hayatını tamamen ekrada yaşayan, internetin var olduğu bir dünyada doğan, dijital madencilik yaparak zengin olan, alış-verişini kripto parayla yapan, oyun evrenlerinde avatarına tasarım kıyafetler, silahlar, ayakkabılar alan ve bunlara ciddi paralar harcayan insanlarla; nerdeyse tamamen fiziksel dünyada yaşayan insanların yaşamı ele alış biçimleri, estetik zevkleri ve paraya bakışı haliyle birbirinden çok farklı. Tamamen fiziksel dünyada yaşayanların “fiziksel olmayan bir eseri ne yapacağım?” sorusunu yeni nesil “fiziksel bir eseri ne yapacağım?” olarak soruyor. Zira onların “ev”leri “duvar”ları sosyal medya hesaplarında, ekranlarında. Bu yüzden belki de hiç bir zaman bir sanat eseri almayacaklardı. NFT ise onlar için bu ortamlarda sergileyebilecekleri, varlıklarını, kültürel birikimlerini gösterebilecekleri bir alan yarattı. Fiziksel koleksiyonerlikte de olan sahip olma, bunu paylaşma, kültürel statüsünü sergileme, sanatçının macerasına eşlik etme zevklerini NFT koleksiyonları üzerinde onlar da yaşamaya başladı. Böylece NFT hem sanatçının, sanat piyasasının hem de koleksiyonerlik kavramının gelişmesine, bir alan daha kazanmasına sebep oldu. Tanınmış, fiziksel sanat piyasasında önemli yerlerde olan sanatçıların bu piyasaya ilgi göstermesiyle de hibrit bir ortam oluşmaya başladı.
Metaverse kavramının artık gündelik hayatta, beyaz yakalıların hafta sonu kahvaltı masalarında da sıklıkla konuşulmaya başladığı bir ortamda tabii ki bu durum sanatın aldığı ivme açısından gelecek ve umut vaadeden bir durum. Zira beyaz duvarlı galerilere girmeye çekinen ama sanata yatırabileceği bir miktar, geleneksel ya da kripto parası olan genç koleksiyoner adayları, evlerinin güvenli ortamında, kimseden çekinmeden fiyatlara bakıp, zevkince alım yapabiliyorlar. AR teknolojisi gözümüzdeki bir implanta yerleştiğinde, Metaverse’ler fiziksel dünyayı iyice kapsadıktan ve şu anda ön görebildiğimizden çok daha hibrit bir dünya yarattıktan sonra piyasa da bu yönde daha da genişleyecek.

Impossible Sculptures No. 23
Computer-generated imagery (CGI)
UV print in lightbox
200 x 166 cm
2021
NFT sanatı, fiziksel sanatın değeri üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etki yaratır mı, ne dersiniz?
Hande: Az önce bahsettiğim tüm sebeplerden dolayı bu soruya hayır, olumsuz etkilemeyecek diye yanıt vereceğim. Ama tabii duruma hangi açıdan baktığınıza göre cevap değişebilir. Eğer “ben teknolojiden hiç haz etmiyorum/anlamıyorum”cu bir noktadaysanız sizin için oldukça olumsuz etkilecek demektir. Zira kendinizi geliştirip, sanatçı olarak olmanız gerektiği gibi yol açan, yeni bir dünyanın/fikrin/formun varlığını gösteren bir noktada olmadığınız için, NFT, Metaverse, AR, VR , XR gibi kavramların ve ileride bunlara eklenecek olan yenileri, hepsi sanatınızın değeri üzerinde sorun teşkil edecektir. Çünkü kabul etmek istemeseniz de bu kavramlar fiziksel dünyanın, hayatın bir parçası, gelecek nesillerin estetik, kültürel anlayışını oluşturan kavramlar. Sanatçı için de yepyeni imkanlar ortaya çıkaran oyuncaklar ve oyun alanları.
Şöyle düşünelim, mağara resimlerine çok hayranlıkla bakıyoruz hala. Yapıldığı dönem için ne kadar değişik bir aklın ürünü olduğunu düşünüyoruz ama artık mağara resmi yapan yok. Çünkü mağara duvarlarındansa birçok başka ilginç, yeni medyum var kullanabileceğimiz. Ya da Rönesans sanatçılarının eserlerine bakınca işçilik ve bakış açılarına aklımız ermiyor. Onlarca asistanın emeğiyle ortaya çıkan eserler karşısında büyüleniyoruz ama bugün bir sanatçının ne o kadar asistanı karşılayacak bir Medici’si var ne de buna gerek var. Macbook, CNC, 3D printer’lar ve hatta kolayca AR heykelleri, objeleri fiziksel var oluşlarına oldukça yakın şekilde görüntüleyebildiğimiz iPhone’lar gibi birçok donanım ve yazılıma erişim hem zaman ve ekonomi açısından daha mantıklı. Tabii bu güncel araç-gereçleri kullanarak güncel dili yakalamanız daha olası/kolay. Dolayısıyla durum böyleyken bunlara sırtınızı dönüyorsanız ancak kullandığınız medyumda çok çok iyiyseniz, çok ilginç bir vizyonunuz varsa ve hatta ikisi birden bir aradaysa negatif etkilenmeden devam edebileceksiniz. Bu da sanırım olumsuz bir etki olarak görülebilir.
Serginin yanı sıra ha:ar ve Hande Şekerciler’in çalışmalarından görsellerin ve özel metinlerin yer aldığı bir kitap da yayımlandı. Kitapla ilgili neler söylemek istersin Hande?
Hande: Kitap Pulse: Electiric Mannerism’de sergilenen işlerin yanı sıra hem benim hem ha:ar’ın mevcut tüm işlerini içeriyor. Çok kıymetli, harika bir ekiple çalıştık. Süreyyya Evren, eserlerin aralarındaki iletişimiyle, hem eserlerin hem serginin katmanlılığıyla inanılmaz güzel konuşan bir hipertext yazdı. Sayesinden bir araya geldiğimiz Sena Danışman, kitabın editörü olarak kısa zamanda tertemiz, derli toplu bir yayın ortaya koydu. Kitabın tasarımcısı Naci Güneş Güven ise incelikli detaylar içeren minik dokunuşlarla çok rafine bir tasarım çıkardı. Bütün bu insanların bir araya gelip bu güzellikten bir iş çıkarmasına imkan sağlayan, LG Türkiye ekibi ise her aşamada bize inanılmaz destek oldu. Sonuçtan çok memnun olduğumuz, çok heyecanlı bir süreç oldu. Kitap iki bölüm olarak planladık. Londra sergisiyle beraber sadece İngilizce metinleri içeren bu ilk kitap ve İstanbul ayağı sırasında eklenen yeni eserlerin ve yeni metinlerin sadece Türkçe olarak yer alacağı ikinci kitap 2022 sezonunda bir arada bulunabilecek.
Epey yoğun bir programınız, devam eden sergileriniz var. 2022 nasıl bir yıl olacak sizin için, neler planlıyorsunuz?
Arda: Şu anda bütün enerjimi sonbahardaki solo sergimizin merkezinde yer alacak video enstalasyonu ve Contemporary Istanbul’da gerçekleştirmeyi planladığımız insan-makine-sanat ilişkisi konulu heykel/performans çalışmaları için kullanıyorum. Bu sefer kişisel olarak içinde olduğum bir sanat Metaverse’ü projem var.
Hande: Londra’daki solo sergimizin sonrasında CI 2022 edisyonu için büyük bir performans-heykel işi ve bu işle bağlantılı bir solo sergileme projemiz var. Uzun zamandır geliştirdiğimiz işlerden biri bu. CI ile eş zamanlı olarak da Istanbul’daki solo sergimizi açmayı planlıyoruz. Kitabın ikinci bölümü de bu sergi sırasında yayınlanacak. Umarım her şey yolunda giderse kitapçılarda ve web sitemiz üzerinden de bulunabilecek. Bütün bu işleri bitirdikten sonra umarım pandemi, dünya savaşı vs olmazsa bir süre New York’ta çalışmayı ve hatta bir Güney Amerika seyahati planlıyoruz.