İkirciklerimizi bastıran adam, komedyen, besteci: Fats Waller

Al Capone tarafından kaçırılmasından tutun, 1930’ların popüler kültür ikonu olmasına kadar Fats Waller dünyanın komedi algısını, anlayışını değiştirdi. Dolma parmaklarıyla dokunduğu piyanodan oluşturduğu besteleri en çok çalınan caz klasiklerinin arasında (Honeysuckle Rose, Ain’t Misbehavin’, Squeeze Me). Nedir Fats’i bu kadar farklı yapan? Kocaman gülüşü olabilir…

Gerçi fazlasıyla “garip” duran bir tarafı var bu gülüşün. Bana biri böyle gülse ne yaparım bilmiyorum. Komedyenliğinin ön planda olması bir yana, Fats aslında çok yetenekli bir piyanistti. Meşhur stride stiline yönelik geliştirdiği teknikler onu en önemli caz piyanistleri arasına soktu. “Oom-pah” hissiyatı üzerine kurulu stride, senkopa dayanırdı. Piyanistin sol eli bir bas notası veya bir onlu (bir notanın onuncu derecesi, söz konusu notanın üzerine on sayarsınız) çalarken, sağ el senkop bir melodi oluştururdu. Fats akorların karmakarışık dizilimlerinden yola çıkarak legato (İtalyanca, “birbirine bağlı” demek) deneyleriyle bu stile yepyeni bir soluk getirdi. Dolayısıyla Fats’e “caz çalan en iyi komedyen” lakabı boşuna verilmemişti.

fats-waller organ

Waller adeta güldürmek için doğmuştu. Gerçekten de kocaman bir cüsseye ve 48-49 numara ayaklara sahipti. Bütün bunlara ek olarak kaşları geniş kemerliydi, icra ettiği her surat ifadesi doğal bir şekilde komikleşiyordu. Dindar bir babaya sahip olduğu için kilise müziğine ilgi duyması ve o alanda ilerlemesi beklendi. Fakat 15 yaşında okulu bırakan Waller çoktan “modernizmin altın çağının” etkisine girmeye başlamıştı. Yürürken çevresinde işittiği o “kaos, hareketlilik ve motor sesleri” onu bir “şehirli” olarak tanımlayacaktı. 30’larda bütün dünya Kara Perşembe’nin (Büyük Buhran, 1929) etkilerinden kurtulmaya çalışıyor olabilirdi ama şehir hiç “sakinleşmeyecekti”.

Sinema da Fats’e ve onun org müziğine ilgi duyuyordu. Yer aldığı ilk film Hooray For Love 1935 yılında çekildi. Siyahi olması Fats’in ve diğer siyahi müzisyenlerin “fazla” görünmesinin önüne geçiyordu. Paralı bir adamın Pat Thatcher adında bir şarkıcıya aşık olması ve sahtekar babasının bundan çıkar elde etmeye çalışması gibi klasik bir hikaye işleyen film sinematografik olarak başarılı olmayabilir fakat Fats’in orada bulunuşu, dolayısıyla siyahi müziği beyaz izleyiciye anlatım şekli rafine ve saftır.

Gelelim Al Capone tarafından kaçırılmasına. Soğuk bir akşam Chicago sokaklarında yürüyen Fats, bir grup tarafından karga tulumba bir Ford T’ye bindirilir. Kendi tabiriyle “ödü kopmuştur” ve “kesin birine yanlış yapmıştır”. Araba durur. Fats arabadan indirilir ve bağlanmış gözleri açılır. İlk gördüğü şey bir sahne olur; gözleri ışığa alışınca sahnedeki piyano ve diğer enstrümanları fark eder. Arkasından gelen Al Capone sırtına vurarak: “Haydi çal bakalım birşeyler” der. Fats rahatlamıştır. Al Capone ona “şaka” yapmıştır. Üç gün üç gece o müthiş partide çalacak ve hayatında kazanmadığı kadar çok para kazanacaktır.

fats waller2

Kısaca Fats budur. Ralph Sutton’dan Eddie Higgins’e kadar bir sürü caz piyanistine ilham vermiş ve sahne şovları ile Harlem komedisini yeniden tanımlamıştır. Bize kalan miras; onun kocaman gülüşü, literatürdeki yeri ve besteleri, samimiyeti. Ve bize onu anlatan şu sözler:

Be sure it’s true when you say I love you
It’s a sin to tell a lie
Millions of hearts have been broken
Just because these words were spoken
I love you, yes I do, I love you
If you break my heart I’ll die
So be sure it’s true
When you say I love you
It’s a sin to tell a lie

 

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et