Kafası kırık bir romantizm: Love

Netflix’in karmaşık duygular hakkındaki dizisi Love, üçüncü sezonuyla ekranlara veda ediyor. Tam da dizinin dinamiklerine yeni yeni ısınmaya başlamışken…

Sağlam bir ekibin elinden çıkan başta bulanık hisler yaratsa da sonrasında izleyiciyi içine alan bir Netflix yapımı Love. Judd Apatow (kendisinin her işini sorgulamadan bağrımıza basmaya hazırız), Paul Rust (başkarakter Gus’ı da o canlandırıyor) ve Lesley Arfin’in (Girls’ün de yazarlarından) yaratıcıları olduğu dizinin adı aslında hikayeye dair her şeyi anlatıyormuş gibi gözükse de aslında sınırları çok daha geniş.

Adıyla kelime oyunu yapmak istemiyoruz ama Love, aşk ile nefret arasında garip hisler yaratıyor izleyende. “Nefret” demişken, hakkında kötü şeyler yazacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. “Bulanık hisler” demiştim ya; çoğu zaman itici olmayı başarabilen o karakterleri sevmek ile öldürmek istemek arasında gidip gelen, “E ne oldu şimdi” dedirtecek kadar anlamsızlaşan olaylarla bile garip bir şekilde özdeşleşmenin getirdiği bir kararsızlık durumu bu. Aslında son yıllarda zirveye yerleşen o ‘yeni’ anlatım şekliyle bir türlü uzlaşamamaktan kaynaklanıyor tamamen. (Uzlaşamıyorum desem de iki seriyi de baştan sona izlemiş olmam…)

Yeni tür bir komedi (Artık o kadar “yeni” sayılmasa da)

Love, Girls’le birlikte başlayan ‘aşırı derecede realist’ komedi furyasının ürünlerinden biri. Karakterlerin hepsi sorunlu, kusurlu ve dert sahibi… ‘Aşırı derecede realist’ tavır da tam da bu noktada sıkıcı bir hale bürünüyor: Sanki gerçekçi olmanın tek yolu aşırı sorunlu olmakmış gibi… Karakterleri gerçek kılmak adına yüklenen özellikler o kadar abartılı ki absürt bile olamayacak bir noktaya taşıyor hikayeyi. Sıradanlaşma çabası insanın gözüne gözüne sokuluyor, izleyeni zorluyor. Yenilikçi bir anlatım tarzı ama yerinde kotarılmadığında vezir etmek yerine sağlam rezil edebilecek kadar da riskli. Love ise her iki uca da tam olarak yaklaşamadan, orta yolu bularak akıp gidiyor. “Bulanık” hislerimizin sebebi de bu olsa gerek; tam olarak karar veremiyoruz ne hissettiğimize dair.

Biraz da hikayeden bahsedecek olursak…

En çok yan karakterlerini sevdik biz

Ortak hiçbir özelliği olmayan Mickey (Gillian Jacobs) ve Gus adlı iki karakterin tesadüfler sonucu yollarının kesişmesini, birbirlerini iyice süründürdükten sonra birbirlerine aşık olmasını anlatıyor Love. Lesley Arfin ve Paul Rust, kendi hayatlarından esinlenmelerle yazdıkları için olsa gerek (gerçek hayatta evliler ve bir çocukları var), bu aşk hikayesinin giriş ve gelişme bölümleri, tüm ilişkilerde olabilecek minik detaylarla son derece eğlenceli bir hale bürünüyor; Mickey’nin bir bakışı ya da Gus’ın salak bir lafıyla her şey çok sahici. (Karakterlerin günlük hayattaki hallerinin tersine…)

Yine de hikayeyi esas eğlenceli kılan ise Mickey ve Gus’ın ilişkisinden ziyade, yan karakterlerle aralarında geçenler. Özellikle Gus’ın, film setlerinde özel hocalığını yaptığı ergen aktris Arya ile muhabbetleri ve sette yaşananlar absürtlükleriyle sizi yüksek sesle güldürecek kadar komik. Mickey’nin oda arkadaşı Bertie’nin otuzlarını aşmış gitmiş olsa da ergenler gibi yaşayan erkek arkadaşı Chris’le olan ilişkisi de çaresizliğiyle yürek sıkıyor (Allah vermesin tarzı bir ilişki) ama komedi dozunu da yükseltiyor. Diziyle aramızdaki bağı güçlendiren anlar ise bu yan karakterlerin merkezde olduğu sahneler.

arya_love

Arya’yı Judd Apatow’un kızı Iris Apatow canlandırıyor.

Mickey ve Gus’ın ilişkileriyle paralel bir ruh hali var dizinin de. İlk sezonda, ilişkiyi bir türlü olduramadıkları sıralarda manyaklıkları da zirveye çıkan bu kafası kırık karakterler, ilişkileri düzenli bir hale gelince sükunete ulaşıyor, arada yine absürtlük sınırlarını zorlasalar da hayatlarındaki dengeyi korumaya başarıyorlar.

Üçüncü sezonda artık kallavi bir çifte dönüşen Mickey ve Gus’ın basit ama ruhen yükseklerde dolaşan hikayesi bu sefer final yapıyor. Evet, iptal kararı dizi çekildikten çok sonra geldiği için anlamsız bir şekilde bitmiş gibi gözükebilir ama Judd Apatow’un açıklamasına göre öz hakiki final öncesi, hikayeyi bağlamak adına birkaç bölüm daha çekilecek. Yani üçüncü sezonun son bölümüyle veda etmeyeceğiz hikayeye. (Hatırlarsanız Sense 8 için de aynı çözüme gidilmişti.)

Yürek sıkıştıran karanlık distopyalardan yorulduysanız; suça, belaya batmış karakterlerin peşinde gerim gerim gerildiyseniz Love hayata dönmek için iyi bir fikir. Ha son birkaç yıl komedilerden uzaklaştıysanız uyaralım; Friends vari minnoşluklar çok geride kaldı, yeni tür komediye hazır olun.