Diana bizi izliyor: Kral III. Charles’ın Taç Giyme Töreni’ne dadandık

Evet o gün geldi çattı, bekleye bekleye bir hal olan Kral III. Charles görkemli bir tören ile seçkin birçok davetlinin eşliğinde sonunda kraliyet tacını giydi. Annesi Kraliçe Elizabeth’in 1953’teki taç giyme töreninden tam 70 sene sonra Birleşik Krallık bir taç giyme töreniyle geçtiğimiz cumartesi günü çalkalandı. Hem de ne çalkalanma! Bize de bu törene, Kraliyet ailesinin gelmişine geçmişine dadanmak düştü.

“Bu devirde ne monarşisi yahu” dediğinizi duyar gibiyim, biliyorum ancak yine de kendimizi onları takip etmekten de bir türlü alıkoyamıyoruz. Dünyanın önde gelen medeniyet ve ülkelerden biri olan İngiltere’nin hâlâ monarşi ile yönetiliyor olması birçok kişi tarafından eleştirilse de çok büyük çoğunluk bu kurumun Birleşik Krallık için doğru olduğunu, İngiliz kimliklerinin en önemli unsurlarından biri olduğunu savunmakta.

Kral ya da kraliçenin İngiliz monarşisindeki yerini kısaca hem devletin hem de İngiliz Kilisesi’nin başı olarak özetleyebiliriz. Selefi öldükten sonra aynı gün içerisinde en büyük çocuğu kraliyetin başına geçer, cinsiyet ayrımı yoktur, en büyük çocuğun reşit olması yeterlidir. İngiliz Kilisesince boşanmak uygun görülmediği için eğer halef eşinden boşandıysa boşandığı eşinin vefat etmiş olması gerekir, aksi takdirde tahta oturamaz. Charles ve Camilla’da da durum böyle olduğu için her ikisinin de ikinci evliliği olsa da hem evlenmelerinde hem de tahta geçmelerinde engel görülmemişti.

Kraliçe Elizabeth babası öldüğünde henüz 25 yaşındayken kraliyet tacını takmış, 1953 yılında gerçekleşen taç giyme töreni de televizyonda yayınlanarak monarşi tarihinde bir ilk yaratmıştı. O zamanlar beş yaşında olan Charles annesi gibi erken yaşta tacı giyemedi, on yıllarca beklemek durumunda kaldı ama olsun sabreden Charles muradına sonunda erdi.

Konumuz taç giyme töreni ancak bu töreni anlamlandırılan önemli unsur kralın kimliği. Nitekim taç giyme töreni ile ilgili tüm konularda Charles’ın monarşiyi ayakta tutabilecek bir liderliğinin ve popülerliğinin olup olmadığı konuşuldu. Bu tartışmalar aslında yeni değil, medyayı 40 yıldır meşgul ediyor desek abartmış olmayız. Bunun nedeni de çok açık: Charles’ın özel hayatı yani Charles-Camilla-Diana aşk üçgeni. Charles’ın çevrecilik ve nice kurum ve derneklerin kuruluşunda önemli rol oynadığı, ırksal ve kültürel çeşitliliğe olan olumlu yaklaşımlarını açıkça beyan eden üst düzey bir kraliyet üyesi olduğu bilinse de Charles’ın kral olmak için yeterli olmadığı konusunda bir görüş var. Bunun en önemli etkisi kalplerimizin kraliçesi, “İngiltere’nin Gülü” Lady Diana’nın 1995 yılında BBC’ye verdiği skandal röportajı.

The Crown izleyicilerinin de son sezondan hatırlayacağı gibi, Charles ile çekişmeli boşanma davalarının olduğu esnada yapılan bu röportajda Diana, Charles’ın kral olmak için yeterli olmadığını açıkça ifade etmişti. Ha şimdi haklı olarak “yahu üzerinden neredeyse 30 sene geçmiş, adam 75 yaşında, kaç senedir çalışıyor, hazırlanıyor, nasıl hâlâ yeterli görünmez” diyebilirsiniz. Çok haklısınız, ancak bunda da insanların Diana sevgisi ve Charles’ın Camilla ile olan ilişkisinden ötürü Diana’nın hep kurban olarak medyada yansıtılması yatıyor. Diana’nın mutsuzluğundan hep Charles sorumlu tutuldu. Camilla da metres olarak etiketlenerek hep nefret öznesi oldu. Bunun hâlâ devam ettiğini Kraliyet ailesinin resmi Instagram hesabında Camilla’nın tacı giydiği anın fotoğrafının paylaşıldığı gönderinin altına gelen “metresler kraliçe olamaz” ve benzeri yorumlardan görebilirsiniz.

Ve hatta 6 Mayıs’ta gerçekleşen taç giyme töreninde havanın yağmurlu olması bile Diana’nın Charles’a kötü bir şakası diye yorumlandı. Böylelikle bu konunun güncelliğini koruduğunu görüyoruz.

Taç giyme töreninin olduğu günde Charles’a yönelik eleştirilerin bir diğer tarafı da monarşi karşıtı gruplarınkiydi. Geçit töreni sırasında monarşi karşıtı bir grup “Not my King!” (Benim kralım değil), “Abolish the monarchy” (Monarşi kaldırılsın) gibi pankartlar üzerinden tepkilerini gösterdi. BBC’den Adam Durbin ve Daniel Sandford’ın haberine göre 52 protestocu toplum düzenini bozmaktan tutuklandı. Ancak protestolar 2500 kişinin Trafalgar Meydanı’nda toplanmasına ve coşkulu kutlamalara engel olamadı.

Biraz da işin magazinsel yönüne gelelim. Taç giyme töreninin tarihi açıklandığından bu yana en çok merak edilen konu ailenin büyük çoğunluğuyla abartmamış olursak kanlı bıçaklı olduğu bilinen Prens Harry’nin ve Meghan’ın törene katılıp katılmayacağıydı. Özellikle Diana’nın bize mirası, hepimizin el üstünde tuttuğu, sıkı fıkı kardeşler olarak bildiğimiz William ile Harry’nin bu kadar karşı karşıya gelmesi bir dizi olayın sonucu diyebiliriz. Bunlardan birkaçı şunlar: Harry ve Meghan’ın kraliyetten çekildiklerini açıkladıktan aylar sonra yaptıkları Oprah röportajı ve Kraliyet ailesinin “bazı” üyelerini ırkçılıkla suçlamaları, ardından neden kraliyetten çekildiklerini anlattıkları, Meghan’ın İngiliz basını ve birçok kişi tarafından ırkçılığa uğrarken Kraliyet’in onları nasıl yalnız bıraktıklarını göz yaşları içinde izlediğimiz Netflix belgeseli Harry & Meghan. Ve tabii ki de Kraliyet ailesinin kalbinin tam ortasına saplanmış son hançer olan Harry’nin otobiyografisi Spare (Yedek) adlı kitabının ardından çıkan skandallar bu iki kardeşin ilişkisinde büyük bir kopmaya yol açtı diyebiliriz.

Araya bir parantez açalım. Olayların zaman çizelgesine baktığımızda bu iki kardeş arasındaki tüm bozuşmanın Harry ile Meghan’ın evlilik töreni ile başladığını inkâr etmemiz zor. Ancak medyanın yaptığı gibi tek bir kadının (Meghan’ın) kocasının tüm ailesi ile ilişkisini bozmakla suçlanması en hafif tabirle cinsiyetçi, buna bir de ırk unsuru eklendiğinde ırkçı bir tutum olduğunu da belirtmeden geçmememiz gerekir. Parantezi kapattım.

Neyse Harry’e geri dönelim. Dadanizm yazarlarından Ilgaz Gökırmaklı’nın Harry’nin kitabına dadandığı yazısında da belirttiği gibi ikinci çocuk sendromundan muzdarip Harry, aynı olaylar hakkında farklı platformlar üzerinden her konuştuğunda bir türlü istediğini elde edemeyen çocuk durumuna düşmekten öteye geçemiyor. Meghan’ın İngiliz basını tarafından uğradığı ırkçılıkla ilgili karı-koca verdikleri mücadeleler oldukça ve kesinlikle, sessiz kalmadan ifşa edilmesi gereken konular. Ancak sürekli kendi ağabeyiyle nasıl kavga ettiğini talk show’larda anlatması ırkçılıkla ilgili verdiği mücadelelerinin önüne geçmekle kalmayıp İngiliz basınına karşı verdikleri yasal mücadeleyi de itibarsızlaştırıyor.

Tüm bu olaylar ışığında Harry’nin kitap skandalı sonrası ilk kez tüm aileyle görüştüğü taç giyme törenine Meghan katılmadı. Harry tek başına ABD’den kendi imkanlarıyla gelerek törene katıldı, törenin bitiminde özel bir araca binerek alandan ayrıldı. Oğulları Archie’nin doğum günü olduğu için hemen döndüğü şeklinde açıklama yapıldı. Tören alanına kuzenleri Beatrice ve Eugenie ile birlikte giriş yaptı. Ne Prens William ne de Kate ile konuştuğu görüldü.

Westminster Abbey’de 203 ülkeden 2200 davetlinin olduğu törene dünya liderleri, devlet bakanları ve ünlüler katılırken binlerce kişi de Londra sokaklarına kurulu barkovizyonlardan töreni izledi. Milyonlarca kişinin de televizyonlarından izlediği tören bin yıllık monarşi ve Hıristiyan teamüllerine uygun şekilde gerçekleştirildi. Kral ya da kraliçenin Tanrı tarafından seçilip kutsandığı kabul edildiği için Charles’a tacı Canterbury Başpiskoposu taktı.

Törende en çok konuşulan bir diğer konu da “Galler”ler oldu. Her zamanki gibi asil ve zarif haliyle karşımıza çıkan Galler Prensesi Kate, bu törende de oldukça beğenildi. Prenses Charlotte ve Prens Louis anne ve babalarının arkalarından ele ele tutuşarak salona girerken Prens George da “Pages of Honour” denilen ekipte yer alarak tören boyunca dedesinin (böyle deyince bir tuhaf oldu ama dedesi gerçekten) yanındaydı. Prens William da babası Charles’a bağlılık yeminini etti, o esnada dışarıdaki kalabalıktan oldukça alkış geldi.

Avam Kamarası Lideri, Muhafazakâr Parti milletvekili ve Birleşik Krallık Özel Konseyi Başkanı Penny Mordaunt’un 2 saatlik tören boyunca “Sword of State” (Devlet Kılıcı)nı tutarak kol kası yapmasının yanı sıra krala “Devlet Kılıcı”nı takdim eden ilk kadın olması da öne çıkan bir diğer konu oldu. İngiliz Hükümeti aylardır bu tören için Buckingham Sarayı ile hazırlık yapıyordu. Amerikan basınına göre 120 milyon sterlinin harcandığı söylenen törenin masraflarını İngiliz hükümeti karşıladı. Hayat pahalılığından ötürü yaşanan ekonomik krizde böylesine bir masraf eleştirilirken yetkililer bu törenin İngiltere’yi dünyaya tanıtmak için önemli bir diplomatik fırsat olarak değerlendirdiler.

Televizyonun yanı sıra Kraliyet’in sosyal medya hesaplarından töreni canlı izleme imkanını sunması, töreni ve temsil ettiği kurumu bir nevi demokratikleştirirken bir yandan da halka İngiliz monarşisinin ne kadar büyük, ulvi ve kapsayıcı olduğunu tüm görkemiyle gösterdi. Ulaşılmaz ile ulaşılabileni aynı ekrana taşıyarak monarşiyi günümüz dünyasına adapte ederken bir yandan da bu kurumun sarsılmazlığının altını çizmiş oldu. Böylelikle Kraliyet ailesinin “bizim gibi sıradan” insanlar olduğuna inanmamızı sağlamaya çalıştı. Ne kadar başarılı olduğunu kesin olarak söylemek belki imkansız ama genel havaya baktığımızda sanki başarılı oldular diyebiliriz.

Londra’da insanlar töreni izledikten sonra evlerine altın varaklı atlı arabalarla değil metroyla döndüklerinde bunları düşünmüşler midir bilemeyiz ancak ülke tarihinde 70 sene sonra ilk kez kanlı canlı bir taç giyme törenini izleme şansına sahip oldukları bir gerçek. Diana yattığı yerden ne düşünüyor hepimiz tahmin etsek de Kraliyet ailesi eski bir çağa ait gelenek görenekleriyle, prens ve prensesleriyle ve tabii ki skandallarıyla sadece İngiltere’nin değil tüm dünyanın ilgi odağı olmaya devam edecek, e tabii biz de dadanmaya devam edeceğiz.