Melankoli ve sonsuz inat

Billy Corgan araya solo albümler, Zwan gibi yan projeler serpiştirse de The Smashing Pumpkins’i yine yeniden diriltme inadından vazgeçmiyor. Tabii büyük umutlarla işe koyulup tahammül edilmesi zor albümler çıkarmaktan da… Üzdün bizi, koca oğlan.

Gençliğimi karartan gruplardan biridir The Smashing Pumpkins. Önce bu ihtişamlı adlarına vurulmuştum; ardından, zar zor edindiğim albümlerini dinleyince de müziklerine… Ava Adore’un hemen sonrasındaydı; o zamanlar Billy Corgan yine karanlık kuyulara bırakmıştı kendisini. Gotik etkiler hem şarkılarından hem de albüm kapağının görsellerinden buram buram taşıyordu. Serde ergenlik olduğu için ben de çılgın karanlığa kendimi kaptırmıştım.

Sonra grubun diskografisinde daha da geçmişe gittim; zaten gidik olan aklımı iyice yitirdim. Siamese Dreams üstüne Mellon Collie and the Infinite Sadness şuurumu yitirmeme sebep olmuştu. Siamese Dreams gibi çiğ ama bir o kadar lezzetli bir albüm daha önce hiç çıkmamıştı karşıma. Mellon Collie’nin ise nereden çıkıp geldiğini hiç anlamadım; o sıralarda dünya çapında estiren grunge’la bir alakası olmadığı gibi, gitarlar sağlam patlasa da bildiğimiz rock kalıplarının da dışındaydı. Şimdi bile düşününce romantik hisler canlanıyor kalbimde… Hele albüm kapağındaki o şahane kolajlar… Albüm kapakları konusunda The Smashing Pumpkins’i sollayabilen pek çıkmadı aslında. Billy Corgan albümlerini ful paket düşünen, tüm detaylarına kafayı takan bir adam çünkü. Bir dönem klipleri de aşırı fantastikti bu yüzden.

Lise, üniversite derken The Smashing Pumpkins de ufalandı gitti gönlümde. (ARABESK!) Büyüdüm ve eski zevklerimden soğudum gibi düşünülmesin. Aradaki zaman diliminde The Smashing Pumpkins dağıldı, dağılmadan önce Machina adlı son bir albüm çıkarmaya çalıştı ama onunla da olduramadı. Derken derken, gözden ırak gönülden de ırak gibi bir şey oldu. Ha bir de 2007’de, Rock’n Coke’a geldiler ama orijinal kadrodan bir tek Billy Corgan vardı grupta. Güzel bir anı olmuştu yine de. Kapalıçarşı’dan aldığı ay-yıldızlı tişörtü göstermişti delice sevindirik olarak…

Ama neden…

90’larda bir röportajını okumuştum Billy Corgan’ın “Kendi kendimin karikatürü olmaktan korkuyorum” diyordu, eski bir rockstar’ı örnek vererek. Böyle bir açıklama yapan bir müzisyenin ilerleyen on yıllarda kendi kendinin karikatürüne dönüşme çabası gerçekten çok üzücü.

Defalarca “eski grubunu” toparlamaya çalışması, çoğu zaman Jimmy Chamberlain dışında kimseyi ikna edememesi, eski grupdaşlarına medya üzerinden laf atıp etrafı lise koridorları gibi ergenlikle doldurması, Courtney Love hakkında paso saydırması… Bunlara bir noktada delilik deyip geçebiliriz belki ama bir de o kötü albümleri yapmak için inat etmese…

Belli bir noktadan sonra, vaktiyle harika albümler çıkarmış gruplardan hâlâ birer şaheser çıkarmalarını beklemek haksızlık olur bence. (Bu cümleyi en çok R.E.M. için kurarım.) Eski zamanların onca hatırı var neticede.

Ama “orta karar”, “eh idare eder”, “bir kere alışınca seviyor insan” ve “tahammül edilemez” gibi değerlendirmelerin arasında uçurumlar var. Ve ibre “tahammül edilemez” noktasına doğru kayınca eski zamanlar da kâr etmiyor.

Çok üzgünüm Billy Corgan; James Iha var diye biraz dinlemeye çalıştım ama Shiny and Oh So Bright, Vol. 1 tahammül edilemez klasmanında ful fors ilerliyor. 2000’lerin başındaki teenager gruplar gibi…

Mesela Knights of Malta:

Silvery Sometimes klasik bir The Smashing Pumpkins şarkısı. Machina albümünde bu şarkının aynısından dört-beş tane daha var. Adlarını değiştirip değiştirip koyuyor.

Ah Solara… Asla bir Zero olamayacaksın, çünkü yaş aldın ve duruldun. Zorlama.

Alienation’da Billy’nin sesini çok sevdim. Ama 2000’lerin taze indie gruplarının gitarlarını hatırlattı bana biraz.

With Sympathy klasik bir The Smashing Pumpkins şarkısı. Machina albümünde bu şarkının aynısından dört-beş tane daha var. Adlarını değiştirip değiştirip koyuyor. (bkz. çifte deja vu.)

Üzgünüm, bu albüm hakkında tek güzel bir söz söyleyemeden bitireceğim bu yazıyı.

Yine de eski günlerin hatırına, şunu şuraya bırakmak boynumun borcudur.