
Merve Çalkan’ın ‘Defter’inde yazanlar
Aynı göğün altında uzandığımız için mutlu olduğumuz Merve Çalkan’a birkaç soruyla dadandık.
Yıllardır defterine yazdıklarını, akustik gitarıyla çalıp söyleyerek SoundCloud hesabı üzerinden dinleyiciyle paylaşan Merve, Sofar konserleri ve şimdi de birbiri ardına gelen klipler ile sesini müzikseverlere duyurmaya devam ediyor.
Merve Çalkan, aslında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu; hayatı dostlarıyla, çok sevdiği müzikle ve yoga yaparak yaşamayı seven, samimiyetini konuşurken yüzünde beliren gülümsemesinden görebileceğiniz, şarkılarıyla kalbini açan, içten biri.
Bir beste bitmeden diğerinin heyecanına kapılan ve her defasında yepyeni duyguların peşinden giden Merve’yle müziğe dair bir sohbete koyulduk. Hem bir de cover’lar söz konusu olduğunda dadanmaya bizim kadar meyilli olduğunu öğrendik. (Bir şarkıya dadandık mı biz de bırakamıyoruz açıkçası. Demiştik ya dadana dadana kazanacağız diye.) Şaka bir yana, Merve’yle müzik kariyerindeki ilk anları ve Mabel Matiz imzalı ilk teklisi Defter’den sonra gelen ve bu sefer kendi bestesi olan Gözlerin şarkısının yolculuğunu dinledik. Şarkılarındaki o dingin ruh halini, cevaplarından da yakalamak mümkün.
Merve Nasılsın? Müzik hayatındaki gelişmeleri mutlulukla ve heyecanla takip ediyoruz. Önce Mabel Matiz bestesi Defter ve şimdi kendi besten Gözlerin bir kliple beraber yayınlandı. Nasıl geçiyor bu yoğun süreç?
Merhaba, teşekkür ederim. Bir yandan emeklerimin sonucunu alıyorum yavaş yavaş, diğer yandan her yeni iş taze duygular, farklı heyecanlar yaratıyor. Bir şarkı biterken diğerini nasıl yapacağız telaşına düştüğüm bile olabiliyor. Genel anlamda bütün bu süreç çok keyifli, bazen stresli ama her saniyesi müzikle uğraştığım için mutluluk verici.
Biz senin müziğinle SoundCloud’da şu sözlerle tanıştık: “Şimdi bu şarkılar hep dutluktu. İçimde bir yerde mevsiminde bile unutuldu. Kuruduklarında dökülüverdiler. O zaman da utançlarını yendikçe bu sayfaya yüklendiler. Sözlü müzikli benimdirler. Arkadaşlarım da yazıyorlar bazen. Ama söyleyen hep benim. Çünkü ben o hep söyleyecek bir şey bulanım.” Söyleyeceklerini, sayfalarına dökülenleri müzikle anlatmaya, paylaşmaya nasıl karar verdin?
İlk gitarımı aldığımda öğrendiğim ilk akorlar ilk şarkımı yazdırmıştı bana. Sevdiğim şarkıları çalıp söylemek, kaydedip arkadaşlarıma dinletmek hobim olmuştu. Beğenen herkes bunları paylaşmam gerektiğini de söylüyordu zaten ve SoundCloud’a ufak ufak kayıtlar atma cesaretini de o sayede topladım.
İlk konserini arkadaşlarına vermişsin. Bu anını paylaşır mısın?
Bir konser deneyimi yaşamayı çok istiyordum. Bir yere başvurmaya çekingen yaklaşıyordum. Bir gün ablamın arkadaşının mekanını ziyarete gitmiştik Kadıköy’de Kılçık diye bir mekan. Yeni açılmıştı ve konserler veriliyordu. Gittiğim gün sahne boştu, bana “Haydi çık bi şarkı söyle” dediler. Orda şansıma bir gitar vardı alıp çaldım. Zaten kapanmaya yakın bir saatti ve neredeyse kimse kalmamıştı içeride. Bu sebeple çıkıp şarkı söyledim. “E konser versene sen de burada” diye benim aklıma girdiler 🙂 Ben de bu fırsatı kaçırmak istemedim ve bütün arkadaşlarıma haber verip o konseri gerçekleştirdim. Çok samimi, çok eşsiz bir gündü o gün. Benim için çok kıymetli olan bütün arkadaşlarımın gözüne baka baka şarkılarımı söylemek ilk konser deneyimi için epey güzel bir durumdu.
Bu ilk konserin sonrası seni insanlar Sofar Sounds konserleri tanıdı. Müzik yolculuğuna nasıl etkisi oldu bu konserlerin?
Sofar konser videolarının YouTube’a yüklenmesi ve özellikle Türkiye’de Sofar Sounds YouTube kanalının aşırı popüler olması benim de kolaylıkla büyük bir kitleye ulaşmamı sağladı. Birçok insan benim müzik yaptığımı Sofar videoları ile keşfetti. Gelen konser teklifleri de hep o keşifler ardından gerçekleşiyordu.
Yeni yayınlanan teklilerden önce 2017 yılında Ozan Doğulu ile “Sebebi Aşk” şarkısını seslendirdiğin bir çalışman var. Senin cover’larını da sevdiğim için mi bilmiyorum ama sanki hep senden dinlemişim gibi hissediyorum bu şarkıyı:) Bu çalışma nasıl ortaya çıktı?
Ece SoundCloud’dan benim müziksiz kaydettiğim Sebebim Aşk şarkısına denk geliyor. Beğenip üst üste dinleyince Ozan’ın da ilgisini çekiyor ve direkt şarkının üzerine çalışmaya başlıyor. Bitirdiğinde de bana ulaştılar ve çok tatlı bi kayıt süreci geçirdik.
Cover’lara devam etmeyi düşünüyor musun?
Çok sevdiğim bir şarkıya feci şekilde sarabiliyorum. Defalarca döne döne aynı şarkıyı dinleme takıntım var. Hatta taktığım, üst üste dinlemek istediğim bir şarkı yoksa modum düşebiliyor 🙂 Bu durumun aynısı şarkı söylerken de geçerli. Bir şarkıya takıyorum ve onu söylemekten müthiş keyif alıyorum. Onu kaydedip paylaşınca da birine içimde tuttuğum bir şeyi söyleyip rahatlamışım hissini yaşıyorum. Yani cover’ların sonu yok 🙂
Müzik hayatında eminim senin için çok kıymetli isimler vardır ama Mabel Matiz’le dostluğunuzu ve müzik yapmayı anlatır mısın?
Mabel’le seneler önce bir konserde ortak bir arkadaşımız vesilesiyle tanıştık. Ona SoundCloud adresimi vermiştim. Dinleyip beğendiğini söylemişti. Müziğimi beğenmiş olması sanırım bizi arkadaş yapan şey oldu. Dostluğa dönüşen kısmı burda ifade etmek zor, kendi kendime bunu düşündüğüm çok an var; hepsi çok özel. Onunla müzik yapmak hayalimdeydi hep ancak durum bundan farklı gelişti. Ben müzikle alakalı ne yapmam gerektiğine çok üzgün ve agresif yaklaştığım günlerde ona koştum. O da iyi ki benimle Defter’ini paylaştı. <3
Gözlerin dinlemeyi sevdiğim şarkılarından. Sonunda bir kliple de karşımızda. Klibin hikayesi nedir?
Gözlerin kendi hikayesini kendi çizip yaşıyor resmen. Sofar’da söylerken de videonun ona çekilmesine ben karar vermemiştim. Eda çok seviyordu, grup arkadaşlarım seviyordu… Ben diğer şarkılarımdan ayırmıyordum onu çok fazla. Mabel de dinlediğinde çok sevmişti. Bir an önce dijital platformlarda güzel, temiz aranjmanlı bir kavuşmak istedik. O yüzden bütün şarkılarımı bir tarafa bırakıp onu kaydettik. Defter’den farklı, benim diğer şarkılarımdan da çok farklı bir şarkı bu. Uzun uzun aşkı, aşkı yaşarkenki telaşı, tedirginliği, sarhoşluğu, çekingenliği, yalnızlığı anlatma çabası veriyor. Stüdyoda şarkıyı kaydederken şarkının içine hiç girmediğim kadar girdiğimi hissedip ağlamıştım. ”Ne kadar keyifli bir salınışı var bu şarkının ve bir o kadar da hüzünlü bir keyif bu” demiştim. Klibin de o salınışlarda olması, suyun ortasında olması aynı zamanda güneşe uzanarak sevgiliyle yan yana oturarak söylenmesi tam o keyifli hüznü yaşattı bana. Hikaye benim fikrimdi ve tam olarak aklımdan geçeni yansıtabilecek bir dostum çekti klibi; Baturay Tüngür.
Her şarkının bir hikayesi var mı ya da olmalı mı?
Bazen oturup bir hikayeye şarkı yazıyorsunuz. Bazen bir hikayenin kendisi anılmayan fakat hissedilen duygusuna şarkı yazıyorsunuz. Hiç belli olmuyor ki; kendi adıma konuşacaksam da farklı şarkı yazımları deneyimliyorum. Bazen bir hikayesi yok gibi yazıyorsunuz sonra şarkıyı söylerken hikayesi canlanıyor. Bilemiyorum. Bunun bir cevabı yok ve olmaması daha güzel diye düşünüyorum.
Sürekli ürettiğini biliyorum, yazıyorsun, çalıyorsun. Beste yapmak nasıl bir şey senin için, nasıl tanımlarsın?
O üretim bende hep bir şifalanma olarak çalışıyor. Çok garip yani şarkı yazmak için oturup şarkı yazamıyorum. Bunu kitap okuyayım şimdi dediğimde de yapamadığım gibi. Zorla ders çalıştığımız okul zamanlarını ayrı tutuyorum. Başka bir şey büyütürsünüz ya o eylemi gerçekleştirirken elinizdeki nesne ile aranızda. Fotoğraf çekmek keza… Bunların hepsi sizinle karşılıklı bir üretimdeler bence.
Ben şarkıyı yazarken, içimdeki o sözler yazılıyor, o müzik kendini duyuruyor, duygum konuşuyor. Fotoğraf çekerken her çektiğinizi fotoğraf olarak görebiliyor musunuz? Ben göremiyorum. Bazılarında o kadrajın da bana poz verdiğini hissediyorum mesela. Bir kitabı okurken de o sayfanın kendini size anlatması… Nesneleri, manzaraları durağanlığında canlandırıyorum, evet, ama bu canlandırma aslında aramızdaki duyguların hareketi ve dalgası. Bir kediyi sever gibi işte; o kendini sana sevdirmek istediğinde diğer sevişi anlıyorsun 🙂 Şarkı yapmak benim için şu anki algımla tam olarak böyle.