
Nick Cave de bizi gördü
Nick Cave and the Bad Seeds geldi geçti; ardında aşırı romantik hisler bıraktı…
Yazı: Seden Mestan
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz
Sene 2001. 14 yaşındayım. İyi müziğin ne olduğunu öğrenmeye başlamış bir de üstüne rock müziğe tehlikeli bir şekilde gönlümü kaptırmıştım. MP3 indirmenin pek yayılmadığı, hâlâ kaset, CD peşinde koşulan yıllar… CD çok havalıydı ama çok pahalıydı. Kaset de meşakkatliydi ama tüm albümü de dinlettirirdi insana; başa sarmak kimi zaman zor gelirdi, sonra da bir bakardın albümdeki bütün şarkılarla bağ kurmuşsun.
O zaman internet de günlük hayatın tam ortasına yerleşmemişti. Müzik hakkında bilgilere Blue Jean, Roll gibi dergiler sayesinde ulaşmak mümkündü. Radyo Eksen de yeni yeni yayına başlamıştı. Pop müzikle sulanan diğer radyo istasyonları arasında bıkkın bıkkın dolaşırken Smashing Pumpkins çalan bir radyoya denk gelince aklımı kaçırır gibi olmuştum. Müzikle kafayı bozmuş bir ergenin başına gelebilecek en iyi şeylerden biri bence Radyo Eksen. Sonradan başımı yakan tüm o gruplarla Radyo Eksen sayesinde tanıştım. Tabii Nick Cave’le de…
O yıl dönüp dönüp bi’ Nick Cave, bi’ PJ Harvey çalıyorlardı. İkisi de taze albüm çıkarmışlardı; hatta üstüne İstanbul’a konsere geliyorlardı. Yeni tanışmıştık ama Nick Cave’in o tok ve duygulu sesine fena vurulmuştum, Fifteen Feet of Pure White Snow ergen yüreğimi dağlıyordu. Platonik bir delilik başlamak üzereydi. Oysa konserine gidebilmem söz konusu bile değildi. Bir; param yoktu. İki; 14 yaşındaydım. Bizim ailede de “ergen çocuğumu rock konserine götüreyim, zihni açılsın” gibi pedagojik bir refleks olmadığı için hayaller kurarak ve konser ertesi gazetelerde yazılanları okuyarak yetinmek zorundaydım. O sene kaçırdığım Nick Cave konseri hâlâ içimde uktedir, ara ara açar Ekşi Sözlük’te o konser hakkında yazılanları okurum.
Kendimi nostaljiye kaptırıp dedeler gibi coşmamın sebebi de o gidilemeyen konser aslında. Dün akşam (10 Temmuz) İstanbul Caz Festivali kapsamında gerçekleşen konser boyunca 14 yaşındaki halimi anıp durdum: odasında müzik dinleyip kös kös duvara bakarken, gelecekte bir gün böyle bir performans izleyeceğini bilse mutluluktan delirirdi muhtemelen. Hem de öyle ecnebi ülkelere gitmesine gerek kalmadan, İstanbul’un tam ortasında!
Sahneye üç kilometre uzakta durarak izlesem de, etraftaki kalabalığın uğultusu zihnimi kaplasa da ve hatta kimi zaman enstrümanların sesi açıkhavada uçup gitse de konserin her anından aklımı kaçıracak kadar zevk aldım. From Her to Eternity kadar kopuk ve sağlam bir canlı performans daha görmedim, duymadım. Rock müzik seven herkesin o an orada olmasını isterdim doğrusu.
Instagram’da, Twitter’da dönen videolardan görmüşsünüzdür; Nick Cave’in izleyiciyle kurduğu bağ çok acayip. 60 yaşın korkusunu yaşamadan atıp durdu kendini izleyicinin arasına (evet, parayı basıp en önden bilet almadığım için DEV pişmanım). Ve adam bir kere bile teklemedi; üstüne üstlük, nice 20’liğe 30’luğa bile ders olacak bir performans sergiledi. Atladı, zıpladı, bağırdı… Hem de o her zamanki cool ve üzerindeki takım elbiseye rağmen punk kalabilen karizmasından zerre ödün vermeden. Bir selam da tayfası the Bad Seeds’e gelsin. Özellikle Warren Ellis, arkada pek çaktırmasa da (ya da ben 85 kilometre öteden göremedim) iyi döktürdü. Hayatının en önemli konserini veriyormuş gibiydi. Deliliğine hayran kaldık.
Bu arada siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama böyle büyük isimleri İstanbul’da dinlemenin keyfi ayrı oluyor. Bir kere kıymet biliyoruz. Efsane adamları bu şehirde görmenin ne kadar da mühim bir şey olduğunu takdir ediyoruz neticede. Bir de tabii, serde arabesklik olduğundan sevdik mi tam seviyoruz ve kalbimizdekileri sahnedekilere karşı cömertçe gösterebiliyoruz. Eminim bu kadar prensip sahibi olmasalardı Nick Cave and the Bad Seeds topladıkları o alkışlarla en az dört-beş bis yaparlardı. (bkz. 2005, The Cure Rock ‘n Coke konseri…) Uzun süredir kalabalıkları sadece mitinglerde görmeye alışmış biri olarak dün akşamki konserin yarattığı bu duygu ortaklığı çok iyi geldi bünyeye.
Bazen büyük hayaller, gerçeklerin acımasızlığı karşısında balon gibi sönebiliyor. Nice konser bu gerçeğin yarattığı hüsrana sahne oldu. Kalpler kırıldı, platonik duygular yarı yolda kaldı. Sana sırf, bunu bana yaşatmadığın için bile teşekkür edebilirim Nick Cave baba. Efsane nasıl olunur, hepimize ders verir gibi tüm detaylarıyla gösterdin. Büyüksün!