“Onursuzunum senin” kuşağında bugün: Yeah Yeah Yeahs vs. Nazan Öncel

Egoyu kaptırmamak için yükseklerden uçanlara inat, kalbini masaya koyanların hastasıyız. (Yazının başlığını aslında “arabesk girişlerde bugün” diye de değiştirebiliriz.) “Bebek’te üç beş tur atarım” diyenlerin, pozdan poza koşanların aksine, kafada rakı kadehi kırmaya sebep olacak olsa bile “dur, gitme” diyebilen, hissi sözü bir gönül insanlarına dadanıyoruz bugün. Hem şu üç günlük dünyada aşk meşk konularında gurur yapmanın gereksizliğini Yeşilçam filmleri öğretmedi mi bize!

Mesela, Karen O ablamız “diğerleri seni, benim sevdiğim gibi sevemez” diyerek sevdiceğini ikna etme turlarında en büyük hamlesini yapıyor Maps adlı şarkıda. Sonrasında gurur yapıp, paramparça olmuş egosuyla evine kapanıp haline acıyıp acıyıp ağladığını hiç sanmıyoruz. Sen de ne hissediyorsan söyle arkadaş! (Bazı durumlarda bir arkadaşın da söylediği gibi “İçimde kanser olacağına… -Fill in the blanks-) Yalnız klibin derdi ne onu anlamadık.

Gönül davalarındaki en büyük önderlerimizden Nazan Öncel’in VJ Bülent’le birlikte Michael Stipe posterinin önünde karanlıklara koştuğu klibi diyoruz ve “ah 90’lar” diye iç geçirip uzaklara bakıyoruz. Ayrılık acısını aşmak, eski sevgiliyi unutmak, inkar etmekle, cool kişiliği oynamakla mümkün değildir. Nazan Öncel’in de anlattığı üzere “ben seni sevmedim, hiç sızlayıp ağlamadım” demekle başarılı olunmaz. Bazen insanın gönlünü gere gere “bırak seveyim rahat edeyim” demesi gerekir. Neticede melek değiliz…