
Pixies konserine doğru kültürfizik turları
Yazı: Seden Mestan & Simge Vurtok
Müzik muhabbeti yapmayı seviyoruz. Kendi hayatımızdan hikâyeler anlatmayı da seviyoruz. Arkadaşlık tarihimizin en güzel ortaklıklarından Pixies’in konserine de bu kadar az kalmışken ne duruyoruz dedik ve aldık sazı elimize! Bu yazıyı Seden ve Simge olarak hazırladık. Kendi dostluğumuzdan, hayatlarımızdan Pixies anlarını şarkı şarkı anlatmaya, bazen de bir “geek” hassaslığıyla her bir şarkıyı ayrı ayrı yorumlamaya koyulduk.
24 Haziran’da en rahat ayakkabılarımızı, aşortmanlarımızı üzerimize çekip hoplayıp zıplayarak etrafımızdakilerin huzurunu bozmaya hazırlanıyoruz.
En çalışkan o olduğu için sözü önce Simge aldı:
“Debaser”
Hep derim Pixies tekinsizliktir diye. Grupla geçirilen anlar da benim için hep normal çizginin dışına savrulan tekinsiz anlar olmuştur. Başlarken, “en sıradan yolculukların katili sensin” diyorum: “Debaser” (niyeyse sadece sarı dolmuşta Bostancı’dan E5’e çıktığında dinlediğim şarkı.) Seden bir rospik gibi bu şarkıyı bir yurtdışı konserinde canlı dinlemişti.
“Vamos”
Sevdiceğinize “şimdi uzaklardasın hayallerdesin, Allah belanı versin” mi demek istiyorsunuz; o zaman şarkınız “Vamos”, çünkü daha tırnaklarınızı kanatıp yerlere tükürüp, tonla küfür edeceksiniz!
“Levitate Me”
Ayıptır söylemesi Seden’le bir süreliğine Paris’teydik. Bu sıradaki parça da bize Paris’te yaşamanın ne olduğunu bir çırpıda anlatan şarkı olarak kayıtlara geçmiştir. Sedoş’la evden çıkmak istemiyoruz, zevzek Fransız kanallarını zaplıyoruz. Akşam evde yine yemek yok ama işte Seden zaten kuru yeşillikle doyabiliyor. Yine de beni avutmak için daha süslü hazır salatalardan alıp mahalledeki beyaz yakalı, akıllarını yitirmiş birkaç tane insana hayret içinde bakarak eve gelmişiz. Neyse (ahaha) Seden’in üzerinde Paris’te kaldığı süre boyunca üzerinden hiç çıkarmadığı şeker pembesi saçma bir polar svetşörtü var. Eminim o akşam da “halıları yıkasak mı çok pis” diye geçiriyordu aklından ama onu yapmayıp Pixies açmış bulundu: “Levitate Me”
Seden’le performanslarımız ilk değildi tabii; arkadaşlığımız Pink Floyd’un Echoes’u eşliğinde onun evinin halıları üzerinde yüzme taklidi yaptığımız ve The Cure’un Like Cockatoos’u ile modern dansa Hint esintileri kattığımız yıllara dayanıyordu… Ben o zamanlar daha çok modern dans ve flamenko üzerine yoğunlaşmıştım. Velhasıl “Levitate Me”, üzerimizde pijamalarla burjuva piçliğine doğru törkiş usulü omuz salladığımız göbek attığımız bir şarkı olarak listemizde yerini buluyor.
(Buraya Seden bir iki cümle sıkıştırmak istiyor: “Levitate Me” hakkındaki genel hissiyatımızı “Pixies Oyun Havaları” başlıklı şu yazıdan da okuyabilirsiniz.)
http://youtu.be/a6WuB-QgRjw
“Dead”
Köprüden önce son çıkış parçası “Dead”. Ölümüne seviyorum ve dinledikçe damarımı keseyim kanlarım sahneye falan fışkırsın istiyorum.
“Cactus”
Bu son şarkı da hayatı bir Şebnem Ferah arabeskliği ve sıradanlığıyla yaşayıp, “milyonlarca insan aşk acılarını onun şarkılarıyla yaşıyorsa kimsenin derdi biricik değil o zaman” diyenler için:
Şu noktadan sonra, bilinç akışının iki yakın arkadaş arasında ne şekilde farklılar gösterdiğini göreceksiniz.
Sazı şimdi de Seden alıyor eline:
“Here Comes Your Man”
Neşeli gibi ses verip insan kalbinin en derin köşesinden vuran şarkılar listesinde (ki bu listenin üst basamaklarını The Smiths pek bir güzel kapmıştır) kendine kallavi bir yer ediniyor Here Comes Your Man. Her Pixies şarkısı gibi ilk anda neden bahsettiğini pek açık etmeyen, bünyeyi tatlı tatlı salınmalara, hoplayıp zıplamalara iten ama aslında Kaliforniya depreminde ölen evsizlere dair bir şarkı. Eğer sözleri duymamaya çalışırsanız sabah uyanamamalarına, adımları hızlandıramamalara yardımcı olabilir. Müzikal açıdan böylesine ince işlenmiş olmasından dolayı “Seden bunu hep çok beğendi”. Günün her anında dinlenebilir şarkılar listesine bu parçanın da adını yazalım lütfen! (Ayrıca n’olur klibin saçmalığını da takdir edin!)
“Gouge Away”
Rock müzik tarihinin öfkeyi bu kadar iyi bir şekilde aktarabilen yegâne birkaç parçasından biri… (Abarttık mı? Fanatiğiz n’apalım.) Sözlerini duymadan, anlamadan sadece müziğine odaklansanız bile tiz seslerle sert vuruşlar arasında sekip duran gitarları ve kararlı adımlarla ilerleyen davullarıyla büyük bir atar patlattığını anlayabilirsiniz şarkının. Tabii Frank Blank’in şarkının temposuna ayak uyduran kanlı vokalleri olmasaydı bu hikâye tamamlanamazdı: saçları kudretinde olan Samson’un biricik hain sevgilisi Delilah’ya kükreyişini gerçekten damarlarımızda hissettiriyor bize. Yürrü be! (Bir drama queen olarak bu duygu patlamasını sevdim dostum!)
“Distance Equals Rate Times Time”
Büyük bir kıyamet senaryosu… Hayır, televizyonun olmadığı bir hayat düşünemediğimden değil ama mevsimlerin ters yüz olduğu şu günlerde Güneş’in hepimizi yutacağına inanmışken bu şarkının (adını asla tam olarak ezberleyemeyeceğim) yarattığı “son” hissi o kadar da uzak bir geleceğe aitmiş gibi gelmiyor. Ayrıca birasızlık atmosfersizlikten daha zor olsa gerek.
İnsanın karşısındakini ulaşılmaz görüp onu yüceltmelerini, sınıf farklılıkları üzerinden anlatan (kız zenginmiş, iyi giyiniyormuş) komikçi bir şarkı “Is She Weird?”. (Tabii Frank Black’i yorumlamak hiçbir zaman kolay bir iş değildir.) Frank Black’in şarkıdaki delirmelere oynayan vokallerinin ve tekinsiz basların her daim hastası olmuşumdur. Ve şarkıda ne ayaksın diye sorulan kadının nasıl biri olduğunu hep merak etmişimdir. Bize bir şarkı yazan çıkmadı ya!
“Where is my Mind?”
En meşhur Pixies şarkısı ama benim en sevdiğim değil. Bir tür sorumluluk bilinciyle aldım bu şarkıyı buraya. Millet bu şarkıya neden bu kadar kopuyor bilmiyorum. Herhalde sözlerindeki o kaybolmuşluk hali günümüz insanın gönül tellerini sızlatıyor. Ben bu şarkıyı “basit” olduğu için seviyorum ve ısrarla bu şarkının basitliğine dikkat çekmek istiyorum. Pek çok Pixies şarkısına göre süssüz, aynı ritimlerde, aynı notalarla ilerleyen, Frank Black’in bağırmaları bir kenara bıraktığı usul usul saran kafası bozuk bir şarkı işte. Çok daha şahane Pixies şarkıları var bence ama Pixies’i Where is my Mind ile hayatına sokanlara n’olur şu şarkıyı bir de basitliğini takdir ederek dinleyin ve Pixies’e tapının demek istiyorum. (Yazar hanım dertli…)