
Protestolar, ödül iadeleri ve HFPA’nın çöküşü: Altın Küre Ödülleri’nin başına gelenler
Altın Küre Ödülleri artık eskisi kadar parlak değil çünkü Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) sinema-televizyon sektöründe yoğun bir şekilde “cancel’’lanmaya devam ediliyor. Geçtiğimiz yılın Altın Küre töreninde ödüller kadar hatta belki de daha fazla konuşulan bir mesele vardı: HFPA ve temsil sorunu. Ödülün sunucuları Amy Poehler ve Tina Fey bile Altın Küreler’in kazananlarını seçen, 87 kişiden oluşan HFPA’da hiç siyahi üyenin olmadığına dikkat çekerek konuşmalarına başlamışlardı. Ödül töreninin ardından kazananlar çabucak unutuldu ama HFPA’nın yıllardır sergilediği yanlı tutum Scarlett Johansson, Tom Cruise, Mark Ruffalo gibi birçok ünlü isim ve Netflix, Amazon gibi dijital platformların temsilcileri tarafından eleştirilmeye devam etti ve nihayetinde NBC artık Altın Küre Ödülleri’ni yayınlamayacağını açıkladı. Tüm bu ağır eleştirilere ve darbelere rağmen, hiçbir değişikliğe gitmeden töreni gerçekleştireceklerini duyuran HFPA’nın bir seneden kısa bir süre içinde başına gelenleri, 79 yıllık bir tarihe sahip Altın Küre Ödülleri’nin tepetaklak olan itibarını detaylıca konuşuyoruz bu yazımızda.
Evet, hazırsanız direkt konuya girelim ve HFPA’nın büyük çöküşüne sebep olan olayları sıralamaya başlayalım. Her şey son Altın Küre ödül töreninden bir hafta önce, Los Angeles Times’ın HFPA hakkında yaptığı araştırmada birtakım etik sorunları ortaya çıkarmasıyla başladı diyebiliriz. Ama Los Angeles Times’ın bu araştırması da aslında Norveçli gazeteci Kjersti Flaa’nın HFPA’ya karşı açtığı yolsuzluk davasına dayanıyor. Flaa’nın iddiasına göre “vergiden muaf olan bu dernek bir tür kartel gibi hareket ederek, nitelikli başvuru sahiplerini engelledi ve üyelerinin gelirlerini uygunsuz bir şekilde desteklerken tüm önemli basın erişimini tekelleştirmişti”. Los Angeles Times da, I May Destroy You gibi yılın en beğenilen yapımlarından birini ve yaratıcısı Michaela Coel’i görmezden geldiği için eleştirilen HFPA’nın hiç siyahi üyesi olmadığını ortaya çıkararak (ya da görünür kılarak diyelim) bu iddiaları yeniden gündeme taşıdı. Ödül törenine iki gün kala yani 26 Şubat’ta ise Time’s Up; Kerry Washington, Sterling K. Brown, Amber Tamblyn, Ellen Pompeo, Amy Schumer, Mark Duplass, Busy Phillips, Dakota Johnson ve Laura Dern gibi isimlerin de desteklediği bir protesto metni yayınladı. Ve tören günü gelip çattığında HFPA başka yardımcısı Helen Hoehne eleştirileri duyduklarını ve siyahi temsilin ne kadar önemli olduğunun bilincinde olduklarını söyledi. Törenden sonra NBC’nin yayınladığı istatistiklerinde ise gördük ki Altın Küre tarihindeki reytingi en düşük tören olmuştu bu.
Altın Küre Ödülleri’nin yaşadığı bu kan kaybından sonra üyelerinin çeşitliliğini artırmak üzere göstermelik olduğu çok belli bir hamle geldi HFPA’dan; çeşitlilik danışmanları işe alarak istenilen standartlara daha uyumlu hale gelmeye çalıştıklarını açıkladılar. Ama elbette takke düşmüş kel görünmüştü bir kere… 100’den fazla reklam firması ortaklaşa yayınladığı açık mektupta “reform için açık planlarınızı ve zaman çizelgenizi açıklamanızı beklediğimiz için müşterilerimizin HFPA etkinliklerine ve röportajlarına katılmalarını destekleyemeyiz” diyerek tüm müşterilerini HFPA etkinliklerinden çektiklerini açıkladılar. Bu açıklamadan sonra durumun ciddiyetinin farkına varan HFPA “yıl sonuna kadar en az 13 siyahi üyemiz olacak” şeklinde yine vitrinlik bir açıklama yaptı. HFPA böyle bir açıklama yaptıktan kısa bir süre sonra Deadline, HFPA’nın eski başkanı ve hâlâ bir üyesi olan Phil Berk’in Black Lives Matter hareketi hakkındaki söylediklerini ortaya döktü. Berk’e göre bu hareket ırkçılara karşı gerçekleştiren bir nefret hareketiymiş ve kendisi bu durumdan bir hayli rahatsızmış… Berk’in ırkçılığı tescillendikten dört gün sonra ise NBC cephesinden Berk’i kınayan ve HFPA üyeliğine son verilmesi gerektiğini belirten bir açıklama geldi. Bu arada yıllardır Altın Küre Ödülleri’ni canlı olarak ekranlara taşıyan NBC’nin Altın Küreler’in ve HFPA’nın sırtını dayadığı en büyük kuruluşlardan olduğunu hatırlatalım. Bu nedenle NBC’nin açıklamasını yayınladığı günün öğleden sonrasında Berk artık HFPA’nın bir üyesi değildi, HFPA kendisine hemen kapıyı göstermişti bile. Hatta göstermelik olarak işe aldıkları “çeşitlilik danışmanları” bile işi bıraktıklarını açıkladılar.
Bu olaydan yaklaşık bir hafta sonra HFPA özellikle siyahi üyeler için üye sayılarını 20 kişi daha artıracakları gibi maddelerin bulunduğu Çeşitlilik Reformu Planları’nı yayınladı ama nafile; kaçınılmaz çöküş çoktan başlamıştı bile. Sonrasında ise birçok ünlü isimden ve sektöre yön veren büyük medya şirketlerinden de HFPA karşıtı sesler duymaya başladık. Örneğin Netflix CEO’larından biri olan Ted Sarandos “HFPA tarafından açıklanan reform planlarının üyelerin çeşitlilik ve kapsayıcılık sorunlarını çözeceğine inanmıyoruz. Bu nedenle anlamlı değişikler yapılana kadar Altın Küre Ödülleri’ni protesto etmeye devam edeceğiz ve kuruluşunuzdaki tüm faaliyetlerimizi durduracağız” şeklinde bir açıklama geldi. WarnerMedia da bu boykota katılarak “açıklanan planların endişelerinin genişliğini ele almada zayıf kaldığını” söyleyerek HFPA ile doğrudan ilişki kurmaktan kaçınacaklarını vurguladı. Dev medya kuruluşlarının yanı sıra sinema dünyasının birçok ünlü isminden de kınayıcı açıklamalar geldi peşi sıra. Son Altın Küre Ödülleri’nde I Know This Much Is True dizisiyle mini dizi kategorisinin En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan Mark Ruffalo bu ödülün sahibi olmaktan gurur ya da mutluluk duymadığını söyledi; “sektörümüz günümüzde daha fazla eşitlik fırsatını kucaklıyor. Kusursuz olmasa da bu uğurda yapılan şeyler ortada. Bu değişim rüzgarı HFPA’ya ve diğer tüm ödül kurumlarına ileriye dönük iyi bir yol göstericilik yapıyor. Hepimiz aynı şeyi takip etmeliyiz”.
Ruffalo’nun ardından Scarlett Johansson’dan da HFPA karşıtlığını apaçık dile getirdiği net ve keskin açıklama geldi: “yıllardır yer aldığım çeşitli yapımların tanıtımlarında bulunan bir oyuncu olarak basın toplantılarının yanı sıra ödül törenlerine de katılmam bekleniyor. Geçmişte HFPA’nın cinsel taciz boyutunda olan cinsiyetçi soruları ve açıklamalarına sıkça denk geldiğim için yıllardır Altın Küre Ödülleri’ne ve basın toplantılarına katılmıyorum. HFPA, Harvey Weinstein gibileri tarafından Akademi tanınırlığı için ivme kazanmak üzere meşrulaştırılmış bir organizasyondur. Örgüt içinde gerekli temel reformlar yapılmadıkça sektörde bulunan herkesin bir bütün olarak HFPA’dan uzaklaşması gerektiğine inanıyorum.” Gördüğünüz gibi Scarlett de hiç acımadan eleştirmiş HFPA’nın yıllardır süregelen çarpık düzenini. Tom Cruise’dan ise daha somut bir hamle gelmişti ve kendisi Jerry Maguire, Magnolia ve Born on the Fourth of July filmleriyle kazandığı Altın Küre ödüllerini iade etmişti. Ve HFPA’ya son, büyük darbe ise en yakınından geldi; NBC, 2022’de gerçekleşecek olan 79. Altın Küre Ödülleri’ni yayınlamayacağını açıkladı. Sektörden yapılan her açıklamada vurgulanan noktaya dikkat çekti NBC ve HFPA yapısında gerçek bir reform gerçekleşmesi gerektiğini söyledi. Bu tür bir değişimin zaman ve emek gerektirdiğini ve bu amaçla HFPA’nın zamana ihtiyacı olduğunu söyledikleri açıklamalarında eğer işler dedikleri gibi ilerlerse 2023 yılında töreni yayınlamayı umduklarını da eklediler.
Ve ayrımcılık, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi çeşitli sebeplerle dışlanan HFPA cephesinden son olarak geçtiğimiz gün bir hamle geldi. Critics Choice Ödülleri CEO’su Joey Berlin ise bu hamleyi “büyük stüdyolardan ve yayıncılardan aldıkları desteği baltalamaya çalışmak için yapılmış umutsuz bir hamle” olarak tanımlıyor. Sebebi ise HFPA’nın, kendisinin yıllardır tüm bu tavırlarını görmeden gelen yayıncısından yediği vetoya rağmen Altın Küre Ödülleri’nin 9 Ocak 2022’de, yani Critics Choice Ödülleri ile aynı günde yapılacağını duyurması. Adayların ise 13 Aralık’ta açıklanacağı tahmin ediliyor. Netflix, WarnerMedia, AmazonPrime gibi birçok medya devinin HFPA lehine yaptığı açıklamaların ardından HFPA’nın değerlendirecek dizi ya da film bulup bulamayacağı, bunları bulsa bile canlı olarak yayınlanmayan bir ödül törenini sunmak için kimi ikna edebileceği ya da törende herhangi bir protesto gerçekleşip gerçekleşmeyeceği gibi konular da ayrı bir merak konusu tabi. Mark Ruffalo’nun da bahsettiği, son yıllarda özellikle Me Too gibi öncü hareketlerle şiddetlenen değişim ve adalet rüzgarından nasibini alamamış her organizasyon, ne kadar büyük ve itibarlı olursa olsun, öyle ya da böyle bir değişime zorlanıyor gördüğünüz gibi. Benzer protestoların yakında Oscar ya da Emmy gibi diğer majör ödül mecralarında da gerçekleşmesi an meselesi gibi, ne güzel!