
Robotlar da bizi görebilecek mi?
Son günlerde sağa dönseniz yapay zeka, sola dönseniz robot mu görüyorsunuz? Neler oluyor böyle mi diyorsunuz? Acaba, yapay zeka geldi ve dünyayı ele geçirmeden hemen önce ortamı ısıtmak için dozu gittikçe artan bir propagandaya mı girişti?
Yazı: Mete Can Eriş
Son günlerde siz de bizim gibi sağa dönseniz yapay zeka, sola dönseniz robot görüyorsanız eğer, şu soruyu sormanın da vakti gelmiştir belki: Robotlar da bizi görebilecek mi? Daha doğrusu, nasıl görecekler?
Annalee Newitz’in ilk romanı Autonomous (ne yazık ki henüz Türkçe’ye çevrilmedi), her iyi bilim-kurgunun olması gerektiği gibi, Ursula K. Le Guin’in deyimiyle suyun farkına vardırabilmek için okuyucusunu kıyıya vurduran değerli bir eser.
Autonomous’un 22. yüzyılında insanlık, ulus devletler yerine ekonomik bölge ve toplulukların sınırlarıyla ayrılmıştır. Yapay zeka ve genetik mühendislik alanında yaşanan gelişmeler sonucu, insanlar ve kendileri kadar zeki robotlar birlikte çalışmakta, diğer tarafta kolayca üretilebilen ilaçlarla tüm hastalıklara çözüm bulunabilmekte, hayat süresi ve kalitesi uzamaktadır. Tabii bazıları için… Uluslararası Mülkiyet Koalisyonu, ilaç patentlerinin korunması için her türlü şiddeti, hatta katliamı yapmaya hazır, hak, hukuk ve sınır tanımaz yöntemler uygulayan dünyanın en güçlü kurumu haline gelmiştir.
Hikayeye dair daha fazla spoiler vermeden ve robotları da unutmamak için, Autonomous’un robotlar üzerinden mülkiyet, özerklik ve cinsiyete ilişkin ortaya attığı kimi leziz fikirlerden bahsedelim biraz.
Bu dünyada, robotlar en az insanlar kadar zeki, bilinçli ya da kendi kendilerinin farkındalar. Onları bizden ayıran tek şey, bizim onları üretiyor olmamız.
Benim için bilincin en ağır yükü, kendini zamanda konumlandırabilmek, zamanın geçişini algılayabilmektir. Zamanın geçişini bizim gibi algılayabilen bir zekayı, bir bilinci köleleştirebilecek miyiz? İnsanoğlunun geçmişi ne yazık ki sömürüyle dolu. Çok yakın tarihe kadar ırkı, derisinin rengi, cinsiyeti veya inançları sebebiyle, bazı insanların ruhu olmadığını iddia ederek köleleştirebilmiş ve büyük acılar yaratabilmiştir insanoğlu. Bilinçli olan bir makineye, bir programa nasıl davranacak peki?
Bilinçli bir makine sonsuza kadar kendisini üretene mi ait olacaktır? Yoksa, belli bir süre sonra üreticisine borcunu ödediğini kabul ederek, artık özgür kılınması mı gerekecektir? Zamanın akışını algılayan bilinçli bir makineyi, hareket kabiliyetinden yoksun bir şekilde üretip, sonsuz bir hareketsizliğe mahkum etmek işkence midir? Autonomous’un dünyasında hareket kabiliyeti olmayan bir robot üretmek yasak olduğu gibi, robotlar, belli bir süre sonra borçlarını ödüyor ve özgür kalıyorlar. Öyle ama, bilinç olarak insandan hiçbir farkı olmayan bu varlıkların köleleştirilebilmesi, insanoğlunu başka bir çelişki ile karşı karşıya bırakıyor: Robotların köleleştirilebileceği dünyada, insanlar açısından da borç köleciliği yasal olarak kabul edilmiştir.
Roman, ana karakteri olan idealist genetik mühendisi ve korsan ilaç üreticisi Jack ile talihsiz bir tesadüf sonucu başına kalan robot Threezed önde, Uluslararası Mülkiyet Koalisyonu ajanı Eliasz ve robot partneri Paladin arkada; tavşan kaç tazı tut kıvamında bir kovalamaca çerçevesinde ilerliyor.
Bu sırada, bir yanda Jack ile Threezed, diğer yanda Eliasz ile Paladin arasında gelişen duygusal/cinsel ilişkiler ise yine mülkiyet ve özgürlük bağlamı üzerinden cinsiyet tanımlarını ve rıza kavramını sorguluyor. Sahibi olan Eliasz’ı mutlu etmek ‘sahte içgüdüsüyle’ programlanmış olan savaş robotu Paladin, Eliasz’ın ona biçtiği kadın cinsiyetini ve ona karşı hissettiği cinsel arzuyu fark edip buna karşılık vermeye çalışırken (ve bu sırada oldukça romantik sorgulamalara sürüklenirken) aslında ne kadar rıza göstermektedir? Diğer tarafta, ‘erkek’ robot Threezed her şeyini, bir anlamda tüm benliğini Jack’e (ismine rağmen kadın) adadığı halde, Jack’in deneyiminin mekanik bir tatminden ibaret kalması, insanı robottan her zaman ayıracak farkın duygular olduğu yönündeki düşünceyi tepetaklak ederken, ister istemez gülümsetiyor.
Bu kafa karıştırıcı sorular ve çok daha fazlası için Autonomous sizi dansa davet ediyor. Son bir tadımlık olarak, kitabın en etkileyici bölümlerden biriyle yazıya son verelim. Orgazm denen şeyin ne menem bir şey olduğunu merak eden Paladin, sorunun cevabını özgürlüğüne kavuşmuş robotlar tarafından geliştirilmiş bir bilgisayar virüsünde bulmaya çalışıyor. Sistemini aşırı yükleyerek anlık olarak çökmesine ve yeniden başlatılmasına neden olan bu virüs, çöküş anını da kaydederek dönüp bu deneyimi tekrar yaşamasına da izin vermektedir. Düşününce, hiç de fena gelmiyor kulağa.