Salvador Dalí’nin evindeki en ‘sıradan’ hallerini gösteren fotoğraflar bir sergide toplanıyor

Gerçekliği eğip bükerek bize türlü zihin oyunları oynayan ve sürrealizmin tekinsiz diyarlarında kafa karıştıran bir yolculuğa çıkaran Salvador Dalí günlük hayatından detaylar (ve can yakıcı bıyığı) ile de 20. yüzyıla yön veren figürler arasında yer alıyor. Mesela, 1969 yılında Paris sokaklarında kocaman bir karıncayiyeni tasmayla dolaştırırkenki fotoğraflarını ona dair çok şey anlatıyor mesela. Ama tabii bunu sadece karıncayiyenlere yönelik duyduğu çılgınca bir sevgi olarak yorumlamak da eksik kalır. Neticede Dalí tablolarıyla gördüğümüz her şeyi katman katman açarak yorumlayabileceğimizi kanıtlamadı mı bize? Her şeyi ilk seferde görmeye çalışmak yerine, ona defalarca bakmamız, ne anlattığını yorumlayarak anlamaya çalışmamız gerektiğini… Bu karıncayiyenli fotoğrafa defalarca bakarak anlamaya çalışmanız derhal bir işe yaramayabilir ama; yanlış yönlendirmeyelim. Belki de biraz arkasındaki hikayeyi bilmek gerekiyor.

Sürrealizm akımı 1924 yılında André Breton’un yazdığı bir manifestoyla ”resmi” olarak başlıyor. Le Manifeste du Surréalisme… Yani evet, sürrealizm manifestosu. Başlangıçta edebiyatın içinden alevelenen bu akım zamanla sanatın diğer dallarına da ulaşıyor, Dalí gibi ressamları da peşine takıyor. 1930 yılında da Dalí, Breton’un o meşhur ex libris’ini çizip hazırlıyor. Ex libris’i kişiye özel bir damga veya mühür gibi düşünebilirsiniz. Latince bir sözcük ve bir nesnenin kime ya da nereye ait olduğunu belirtmede kullanılır. Genellikle de kitaplarda hatta kapakların iç kitaplarında kullanılır. Mesela kütüphanelerden alınan kitaplarda görebilirsiniz bu damgayı. Aynı şekilde şahısların kütüphanelerine ait kitaplarda da uygulanabiliyor bu damgalar. İngilizcede bookplate olarak geçiyor. Özel çizimlerle hazırlanan bu damgalar, o kitabın kimin kütüphanesine ait olduğunu hatırlatmak için gösteriyor. (Başkalarının kütüphanelerinden alıp da geri vermediğiniz tüm o kitaplar için bir suçluluk duymaya davet ediyoruz sizi.) İşte Dalí de Breton’un bu damgasının yani ex libris’ini yine kendine has anlatımıyla şekillendirip kullanıma hazırlıyor. Ex libris’in üzerinde ise ”André Breton le tamanoir” yani ”Karıncayiyen André Breton” yazıyor. Aslında André Breton karıncayiyen lakabıyla biliniyor sürrealistler arasında; ilk kez Dalí’den çıkmıyor anlayacağınız ama ex libris’teki çizimi sanat tarihinde yer ediyor. Elbette.

Yukarıda bahsettiğimiz fotoğrafın çekilmesinden üç sene önce yani 1966 yılında hayatını yitiriyor André Breton. Haliyle elinde dev bir tasmayla tuttuğu karıncayiyeniyle birlikte eski dostuna bir selam çaktığını da söyleniyor Dalí’nin. Zaten belli ki atışmalı, göndermeli bir dostlukları olmuş hep. (Mesela Breton Dalí’ye Avida Dollars lakabını takıyor. ”Dolara düşkün”, ”dolara doymak bilmeyen” gibi çevirebiliriz de.) Buradan, Dalí’nin André Breton hayatını kaybettikten sonra verdiği ve kendine has cümlelerle dolu bir söyleyişiyi okuyabilirsiniz.

Tüm bunları gördüğünüz gibi, tek bir fotoğraftan çıkarak anlattık. Dalí’nin hayatında daha bir sürü fotoğraf ve bu fotoğraflarla birlikte çoğalan hikayeler var. Şimdilerde ise yeni bir sergi var ABD, Florida semalarında: At Home with Dalí. Yani ”Dalí’yle evde”. Adı her şeyi özetliyor. Ünlü ressamın yakın çevresindeki fotoğrafçıların çektiği karelerden oluşan bu sergi, Dalí’nin evindeki en kişisel anlarını ve hallerini bize gösteriyor. Evet, Dalí’nin bir sürü fotoğrafı ve hikayesi var dedik ama bu kişisel alana girip şahit olabilen de az kişi var. Ve zaten onlar da genellikle dostları oluyor.

1950’ler ile 1960’ların ilk yıllarına uzanan fotoğraflarda Dalí’yi 50 seneden fazla yaşadığı Port Lligat’daki evinde dinlenirken, stüdyosunda çalışırken ya da evinin etrafında gezinip dolaşırken görüyoruz. Evet, kendisinden hiç alışık olmadığımız bir sıradanlığın içinde, belki de en doğal halleriyle. Horst. P. Horst, Ricardo Sans, Melitó Casals, Lies Wiegman ve Dalí’nin biyografisini tutan Robert Descharnes gibi isimlerin çektiği 40 kareden oluşuyor bu sergi ve hepsi de zaten bahsettiğimiz gibi, onun özel alanına davet ettiği kişiler… Fotoğrafların bu kadar doğal, dingin ve samimi olmasının bir sebebi de bu tabii.

Sergi uzaklarda, çok uzaklarda gerçekleşiyor olabilir ama gidemesek, göremesek de önümüze Dalí’ye dair yeni bir perspektif ve düşünme fırsatı çıkarıyor. Ayrıca yukarıdaki kısa videoyla birlikte Dalí’nin Port Lligat’daki günlerinden yer yer oldukça sürreal bazı ipuçları yakalamak da mümkün.