Dostoyevski ile Oğuz Atay arası bir yerde: “İnsancıklar”

1846’da Dostoyevski 24 yaşındayken yazdığı romanında İnsan-cıklardan bahseder (Rusların kelimelerin sonuna -cık ekleri getirmeyi ne kadar çok sevdiklerini biliriz). Bu eserle dönemin en önemli Rus edebiyatı eleştirmenlerinden Belinsky’nin öyle bir beğenisini kazanmıştır ki, ilk eseri sayesinde bir anda yeni “Gogol” oluvermiştir. Her ne kadar daha sonra yazdığı iki eseriyle aynı eleştirmen tarafından yerden yere vurulsa da, 24 yaşında bir yazarın, hatta yazar adayının böyle bir eser kaleme alması insanı şaşırtıyor gerçekten.

Şaşırtmasının nedeni ise basit; yapıtındaki iki ana karakterden Makar Alekseyevic’in ağzından döktüğü kelimeler, tanımlar, tamlamalar bir yaşlının ruhuyla ifade edilmiş. Eleştiriler, yorumlar, göndermeler dönemin Rusya’sının tabiatını tam anlamıyla yansıtıyor. 1800’lerde Rus ekonomisindeki müthiş uçurumun psikolojik ve sosyolojik bütün temalarını içinde barındırıyor. Hatta Dostoyovski henüz 24 yaşındayken “Palto”ya yaptığı atıfla Gogol’a selamı çakıp Gogol’un “Palto”da işlediği konuya paralel bir sosyolojik tespit getirirken yine Gogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde işlediği katı sosyetik yaftalamalar karşısında kendini kaybeden bireylerin tutunabileceği bir dal da gösteriyor: sevgi ve aşk. Makar Alekseyevic ile Varvara Dobroselova arasındaki bağ, insanlık bağı öyle kuvvetli ki iki insanın birbirine ne olursa olsun tutunmasının bir yaşam kaynağı haline dönüşebildiğine sıklıkla dem vuruyor.

Öyle ki, bu sevginin içinde kişinin ulaşabileceği sonsuz içtenlik ve dürüstlük de mevcut. Dürüstlükten kastım, her şeyi doğru anlatmak değil, kendini doğru ve serbestçe anlatmak. Ezerek, büzerek, zayıflıklarıyla, basitliğiyle, insan-cıklığıyla. Bu sayısız mektuplaşmanın içinde ise, ağırlıklı olarak Makar’dan gelir sosyolojik tespitler. Kendini eğitimsiz ve basit olarak nitelendirmesine rağmen öyle konulara atıfta bulunur ve hayata dair öyle eleştiriler getirir ki, eserin ve pek tabii Dostoyevski’nin amacının ne olduğunu bu kısımlarda kavrayabilir okuyucu. Gorşkov hikayesi, Varvara’nın Bikov seçeneği, Makar’ın işyerinde yaşadıkları ve mektup aralarına sıkıştırılan onlarca cümle, gönderme, ironi…

Eser cesaret isteyen konuları böylesine vurucu kaleme alması ile yazan kişinin ileride Dostoyevski olacağını, varacağı noktayı gösteriyor. Hatta bu insancıkların, bizim lügatımızda “tutunamayanlar”ın her çağda varolduğunu bilmek, değişen dünyada değişmeyen tespitlerin geçerli olduğunu hissetmek daha bir acı veriyor insana.

Marx’ın dediklerinin gerçekleşmesini beklemek nasıl bir hayal kurmaksa, Dostoyevski ve Tolstoy’un dünyevi tespitleriyle gerçeğe yaklaşmak o denli eşdeğer. Bir de Oğuz Atay’ın Dostoyevski’ye bu eseriyle ilgili yaptığı şu gönderme bir o kadar güzel;

“Bir gün kolunun altında bir Dostoyevski, karşılaştık. Pakize’yle evlenmeye karar verdiği günlerdi. Bu ne demiştim. ‘İnsancıklar ‘ dedi.
‘Pakize’ye okuması için götürüyorum. Okuduktan sonra onunla evleneceğim.’”

Son olarak; eserin şu kısmını alıntılamamak gerçekten ayıp olur:

“Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuzlar, zavallılar, daha mutsuz zavallı olmamak için birbirlerinden uzak durmalıdırlar.”

Bu cümleyi bir yerden hatırlıyorsunuz, değil mi? Oğuz Atay’ın bu esere gönderme yapmasında bir haklılık payı varmış demek ki. Bu hayata tutunmak güç…  Daha iyi tutunmak içinse, Dostoyevski’yi okumak lazım. Güç toplamak, karşı koyabilmek için. Hepsinden önemlisi ise “farkında olmak” için.

Dostoyevski-İnsancıklar

Not: Yukarıdaki kitap kapağı fotoğrafının bir anlamı var. Eserin en iyi çevirisi kanımca, Ergin Altay tarafından İletişim Yayınları baskısıyla yayımlanmıştı. Üstelik Orhan Pamuk’un önsözü de var. Bu baskıyı okumakta fayda görüyorum.

(Furkan Aydın’ın diğer yazılarını okumak için Félix’s Valley blogunu ziyaret edebilirsiniz.)

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et