
Küçük Deniz Kızı: Halle Bailey role ne çok yakışmış!
Disney’in yeni canlı-aksiyon filmi Küçük Deniz Kızı vizyondaki yerini aldı. Heyecanımız büyük 💜 Çünkü nasıl büyük olmasın. 1989’da gösterime giren Türkiye’de ise hemen hemen benzer tarihlerde seyirciyle buluşan filmin özellikle 90’larda çocuk olanlar için nostaljisi büyük. Pek çoğumuzun ilk sinema serüveninin başladığı birkaç filmden biri. Gözyaşımız pıt… 🥲
1989 tarihli animasyon ile benzer şekilde açılan bu yeni versiyon filmin müziklerine dört yeni parça daha ekliyor. Başrollerde Halle Bailey ile Melissa McCarthy’yi izlediğimiz filmin kadrosunda ayrıca Prens Eric rolünde Jonah Hauer-King, Kral Triton rolünde Javier Bardem, Kraliçe Selina rolünde Noma Dumezweni, Flounder’ı seslendiren Jacob Tremblay, Sebastian’ı seslendiren Daveed Diggs ve Scuttle’ı seslendiren Awkwafina yer alıyor.
Canlı-aksiyon filmlerin ya da çeşitli medium’lardan uyarlanan yapımların en tadına doyulmaz kısmı, iki hikaye arasındaki boşlukları doldurması oluyor. Yani hikayenin ilk versiyonu ile sonraki versiyonları arasında eklenen ya da çıkarılan kısımlar senaryoya dair belli açıkları kapatıyor ya da tıpkı bu uyarlamada olduğu gibi ‘‘Acaba bir spin-off mu geliyor?’’ merakı yaratıyor. Bir yandan uyarlamanın medium’lar değişince -sonuçta araya giren 35 yılı ve değişen teknolojiyi de düşününce- aynı kalması pek beklenir bir şey değil. Ancak ne var ki filmin ne anlattığından çok nasıl anlattığına bakıldığında zaman zaman düştüğü fanteziler havada asılı kalıyor. Bir gülme geliyor. Çünkü fazla ağdalı, fazla çabalanmış, zorla oraya iliştirilmiş. Gerçekten gerek var mıydı? 😂 Bizi bu tatlı ve fazla pembeli, mavili aşk hikayesinde bir başımıza bıraksaydınız ya 🌹
Bilmeyenler için 1989 tarihli Disney yapımı, Hans Christian Andersen’in 1837 yılında ilk kez yayınlanan aynı adlı masalından bir uyarlamaydı. Geçtiğimiz günlerde vizyona giren bu yeni film ise 1989 tarihli animasyon filmden yola çıkıyor ve Kral Triton’un (Javier Bardem) en küçük kızı Ariel’in hikayesini anlatıyor. Hikaye sualtı krallığı Atlantica’da geçiyor. İnsanların dünyasından zaten büyülenmiş olan Ariel, bir gemi kazasında kurtardığı yakışıklı Prens Eric’e (Jonah Hauer-King) derinden aşık olur ve onunla suyun üstündeki dünyada buluşmaya karar verir. Genç deniz kızının kaderi onu babasıyla çatışmaya ve entrikacı deniz cadısı Ursula’nın (Melissa McCarthy) pençesine düşürür. Canlı-aksiyon Küçük Deniz Kızı’nın yönetmenliğini, daha önce Disney çatısı altında müzikal aile filmi Mary Poppins: Sihirli Dadı (2018) ile Chicago (2002) ve Sihirli Orman (2014) gibi yapımların yönetmenliğini de yapan Rob Marshall üstleniyor. Senaryo kısmında ise Jane Goldman ve David Magee var.
Filmin müzikleri gerçekten harika. Alan Menken bu defa 1989’da birlikte çalıştığı Howard Ashman’sız, tek başına denizin altına dalıyor. Unutmamak gerekir: 1990’da bu şahane ikili, Under the Sea ile En İyi Orijinal Şarkı Dalında Akademi Ödülü alırken, Menken filmin müzikleri için ayrıca bir solo ödül de aldı. Ayrıca Kiss The Girl Oscar’a aday gösterilen diğer bir şarkı. İnanılmaz bir reklam çalışması yapıldı. Filmin her bir parçası inanılmaz özenli ve arkadaki hikayeyi takip eden şekilde medya ile paylaşıldı. Bu yansımalardan biri de şüphesiz Menken ve şahane müzisyenlerin nasıl tek tek notalar üzerinde çalıştıkları oldu. Ve takdiri kesinlikle hak ediyorlar. Gerçekten arkadaki emeğe ve ortaya çıkan işe bakınca önünde saygıyla eğilmemek elde değil.
Bir çocuk için değeri büyük
Disney yapımlarının en büyük handikapı bir dönem çeşitliliğe kendilerini tamamen kapamış olmaları. Bu çizgi filmlerin ilk hallerine baktığınızda dünyada beyaz ve heteroseksüel insanlar dışında bir olasılık zaten yoktur. İnsan dışı karakterler bile böyledir. Her yerlerinden beyazlığa bir övgü ve atıf vardır. İlk filmin güzel gişeler yaptığı sırada dünyada bir AIDS krizinin patladığı o zamanlar unutulmamalıdır. Temsiliyetten öte bu kadar monopol olmuş bir markanın bir çocuğun kendisini ‘kusurlu’ hissetmesine varacak kadar stereotip bir şekilde bir evren yaratmış olması acınası. Daha başka olabilirdi, olmalıydı da. ‘Risk’ almak bazen döneminizin ötesine geçmektir 😰
Günümüzde artık animasyon evrenini mümkün olduğunca çeşitlendirmeye çalışan Disney’in yeni canlı-animasyon filminde Ariel rolünü beyaz olmayan bir oyuncuya vereceği filmin daha çekimleri başlamadan evvel biliniyordu. Seçmelerden sağ salim çıkan Bailey için yönetmen Mashall, “Yüzlerce kadın oyuncu gördük ama o çıtayı çok yükseltmişti ve hiç kimse bu çıtayı geçemedi” diyor. Gerçekten rolün hakkını fazlasıyla veriyor. Bazen şarkılardan içimizin yorulduğu anlarda bile ‘‘Neyse Halle var, onu izlerim’’ diyorsunuz, yalan yok 😂 Bu arada Bailey çocukken animasyon versiyona aşık olduğundan beri rol için çalışıyor dersek yalan olmaz. Büyürken filmi defalarca izlediği ve her havuza atladığında Ariel gibi yüzüyormuş gibi yaptığı dokümanlarla kanıtlanmış; ailesinin bu anları kaydettiği VHS kasetler mevcut 😂
Bir yandan bazı şarkıları siyahi bir oyuncunun ağzından dinleyince kaçmak istediği dünya ya da olmak istediği dünya arasında ilişki kurmak kurgu ile gerçeklik arasında çok doğru bir köprü kuruyor. Basit anlamda aşık bir çiftin hikayesini dinliyor gibi olsak da şarkıların sözlerine kulak verince, bu durumun umutsuz bir yalvarış, bir yardım çığlığı olduğunu görüyoruz. Herkesi duygulandırması çok olası çünkü hayatta nereye gitmek istediği konusunda çok tutkulu bir karakter var. İstediğini alacak! ❤️🔥 Siyah kızlar için her zaman Jill Scott, Erykah Badu, Janelle Monáe, Alicia Keys ve Beyoncé gibi isimler vardı. Bir YouTube fenomeninden pop yıldızına, oradan Beyoncé’nin turne arkadaşına ve şimdilerde oyunculuğa yönelen Bailey’i beyazperdede daha çok göreceğiz.