
Yaşamadığın Hikayeleri Anlatmak: ikincikat’tan “Fü”
Belki de artık anlatmaya hakkı olmak. İtiraf edelim, Gezi Direnişi’ne kadar hep dinlediğimiz ama yaşamadığımız olayları hikayeleştirmekten uzak durduk. Denizler’in, Mahirler’in hikayeleriyle büyüdük, 80 öncesi sola hep gıpta ettik ama bu mirasın altında (olumlu ve olumsuz etkili bir miras) hep ezildik. Darbelerin baskısından ziyade, tarihî ve içsel bir hesaplaşma yaşayamadık, bu konularla ilgilenmeye cesaret edemedik. Bizi biz yapan en önemli olaylar hakkında konuşmamayı seçtik. Gezi, tüm yaşadıklarımızın yanında, bir kısmımız için bu alanda rüşdünü ispat etmekti. Artık bizim de kendi hikayelerimiz olduğuna göre, biz de bazı konuları anlatmaya başlayabiliriz.
Fü, ikincikat’ın yeni oyunu. Tiyatro Festivaliyle görücüye çıktı, birkaç kez de ikincikat’ın yeni yerinde oynandı, görmek isterseniz artık seneye… Neyse ki biz prömiyeri izleyen şanslı izleyicilerdendik. Siz de gelecek sene için ajandanıza mutlaka not alın.
Murat Mahmutyazıcıoğlu yazmış, Sami Berat Marçalı yönetmiş. Girişte söylediğime benzer bir çıkış mıdır, bilinmez ama “kuşakdaş” olduğumuz bir ekibin bundan etkilenmediğini düşünmek zor. Hem Mahmutyazıcıoğlu hem de Marçalı için söylenebilir ki; hep üstüne koymuşlar ve şu ana kadar ikincikat’ın en iyi işini çıkarmışlar; oyun sündürülmemiş, metin yazımı kuvvetlenmiş ve o metin, önceki oyunlara göre, sahneye çok daha iyi aktarılmış.
Fü ile ilgili tanıtımı okuyunca insanı iki oyuncu heyecanlandırıyor: Serra Yılmaz ve Deniz Türkali. Fakat sizi esas etkileyen Sibel’i oynayan Canan Atalay oluyor. Tiyatroya hevesli, delişmen bir kız Sibel. Hercai sevgilisi Erkan’la çeperde duran karakterini, oyunculuğuyla oyunun merkezine alıyor. Aynı başarıdan, örneğin, Serra Yılmaz için bahsetmek zor. Özellikle sona doğru ilerlerken duygu aktarımı açısından ciddi sorunlar var. Fakat oyun oynandıkça bu da azalacaktır diye umuyorum.
Hikayeye dönecek olursak; sürekli çatışan, kendi içlerinde aksi iki kız kardeşin yaşamına tanık oluyoruz; Fü ile Mü. İki karakteri de oluşturan iki farklı yangından izleri oyun başlar başlamaz görüyoruz; birininki geçmişin yangını, diğerininkiyse oğlu ile kurduğu/kuramadığı ilişkinin yangını. Sibel de bu iki yangının ortasına kendi ateşiyle düşüyor. Fü ile Mü’nün çatışma ve ateşkes alanlarını, Sibel’in bu alanlarla kurduğu ilişkiyi görüyoruz oyun boyunca. Tarihin ve yaşanılanların sıradan görünen, aslında belki de görünmeyen, insanların tüm hayatlarının nasıl da tam ortasından geçtiğini ve onları parçaladığını…
Bu arada bahsetmezsem olmayacak bir konu daha var: Alternatif tiyatroların artmasıyla tiyatro tekrar popülerleşiyor, malum. Özel tiyatrolarda bilet fiyatlarına paralel olarak bir izleyici kitlesi oluştu. Bu kitle her şeyi kendi kuralları ile tüketmeye, tüketmeye ve tüketmeye alışmış bir kitle. Kültürel sermaye var ama kimisinde bazı konular eksik; telefonu çalan mı dersiniz yanındakiyle sürekli sohbet eden mi… Fakat zamanla bir orta yol bulup, elde kalan birkaç güzel salonu da koruyabilirsek dolu salonlarda, güzel insanlarla böyle güzel oyunlar izlemeye devam edeceğiz (diye umuyorum).
Yazı: Tunca Üçer