
Yaşlanmaya dair “ibretlik” bir hikaye: The Kominsky Method
Meseleleri kendine has metodlarla çözen efsane bir CIA ajanının anlatıldığı, Michael Douglas’a güzelleme olsun diye yaratılmış bir dizi beklerken, Michael Dogulas’a prostatı yüzünden mors alfabesi gibi işeten bir dizi çıktı karşıma. Evet, The Kominsky Method yine bir Michael Douglas güzellemesi ama başka bir yerden vuruyor izleyeni… Acıtırken güldürüyor da…
İtiraf edeyim, Altın Küre’de ödül alana kadar The Kominsky Method pek de dikkatimi çekememişti. Bir kere, projenin ilk açıklandığı zamanlarda adından dolayı yanlış düşüncelere kapılmıştım. “The Kominsky Method”. Kulağa çok ciddi geliyordu. “Emekli bir CIA ajanı yıllar sonra göreve dönüp kendi meşhur ve literatüre geçmiş metodlarıyla dünyayı kasıp kavuran bir terörist örgütü alaşağı ediyor” temalı, artık yaşını almış Michael Douglas’a güzelleme yapmak için yaratılmış bir proje diye düşünmüştüm.

Michael Douglas ve Chuck Lorre
Sonra projenin Chuck Lorre imzalı olduğunu öğrendim. The Big Bang Theory, Two and A Half Men gibi uzuuuun soluklu komedilerin de yaratıcısı… O zaman yüreğim bir cız etti. Evet, bu bir Michael Douglas güzellemesiydi ama dağ gibi adamcağızı o meşhur ihtiyar komedilerinden birinde oynatacaklardı… Hollywood malum çok seviyor, artık yaşlanmış yıldız oyuncularını tek bir kadroda toplayıp ihtiyar filmi çekmeyi… Bu da benzer bir iş olacaktı belli ki. Michael Douglas’ın yanında da Alan Arkin… Of of…
Netflix başında ne izleyeceğime karar veremeden oturduğum bir akşam, bütün bu önyargılar da suratıma bir tokat gibi indi. “Michael Douglas ve Alan Arkin hatırına bi’ bakayım, olmadı kaparım” dedim ve tek gecede tüm sezonu baştan sona izledim.
Bir kere hakkını vermek lazım, Chuck Lorre bromance’i anlatma konusunda hedefi on ikiden vuran formülleri çok iyi buluyor. Sevseniz de, sevmeseniz de hakkını vermeniz lazım. Two and A Half Men ve The Big Bang Theory bunun birer kanıtıydı ama The Kominsky Method’la artık iyice zirveye çıkmış. Meşhur “Kominsky metodu”, benim ilk anda sandığım gibi ajanlıkla majanlıkla ilgili değilmiş; Michael Douglas, aktörlükte umduğu kadar tutturamasa da pek çok ünlü oyuncuya efsane rollerinde oyuncu koçluğu yaparak adını duyuran Sandy Kominsky’i canlandırıyor. Kominsky metodu da oyuncu koçluğuna dair geliştirdiği yöntemin adı. (Bunları tane tane yazıyorum, yanılgımın ne derece büyük olduğunu göstermek için.)
Evet, bu dizideki rolüyle Michael Douglas artık resmi olarak “ihtiyar aktör” kategorisinde. Ama The Kominsky Method’un en güzel yanı ihtiyarlığı hayatın kaçınılmaz bir evresi olarak ele alması. Acındırıcı bir tablo çizmiyor ya da sevimli dede portresi yaratmıyor. Tam tersine yaşlılık, ibret verici gerçeklikleriyle bize sunuluyor. İki karakterde de dede tontişliği yok. Zaten o klasmanda değiller. Yaşını almış, bu gerçeği kabullense de getirdikleriyle yüzleşmeye henüz hazır olmayan iki adam var karşımızda.
Alan Arkin’in canlandırdığı ve Sandy’nin kankası Norman Newlander’ın eşini kaybettiği ilk iki bölüm gerçekten yürek dağlayıcıydı. (Benzer bir hissi Up! ve Big Fish’i izlerken de duymuştum, genelde çarpık ilişkilerin anlatıldığı günümüz dünyasında on yıllardır birbirini seven çiftleri görmeye pek alışık değiliz neticede.) Sonrasındaki süreç tamamen sıradan ve gerçekçi detaylar üzerinden kurgulanmıştı. Komik olan ise absürt olaylar değil, Sandy ile Alan arasındaki zekice kurgulanmış diyaloglar ve onların olayları görme şekilleri… Norman’ın iki yıl aradan sonra ofisteki işlere nasıl adapte olamadığını görmek (sadece ofise değil, değişen dünyanın dinamiklerine de) acıtıcı olduğu kadar komikti de. Çünkü benzer bir duruma düşmemiş olsak bile, Alan Arkin’in sağlam oyunculuğu ve izleyicide yaratılan empati hissi bir gün bunu bizim de yaşayabileceğimizi zihnimize yayıyordu.
Geçtiğimiz on yıl boyunca kanser hastalığıyla mücadele eden, 74 yaşındaki Michael Douglas’ın hâlâ bu kadar karizmatik görünebilmesi müthiş gerçekten. Oyunculuğuna dair ayrıca methiyeler düzmeye gerek var mı? Adam Hollywood devrinin yaşayan efsanelerinden… (“Yaşayan efsane” aşırı klişe bir tabir olsa da bazı kişiler için kullanılması elzem.) Alan Arkin zaten hiçbir mimik yapmadan çok şey anlatabilen yegane oyunculardan. Little Miss Sunshine’dan beri de öz akrabam gibi seviyorum zaten. İkisinin de dizideki rolleriyle Altın Küre’leri kapmış olması pek şaşırtıcı değil. Evet, Komedi dalındaki tüm adaylar çok güçlüydü. (The Good Place!) Ama düşünüyorum da Michael Douglas sanki hayatının rolüymüş gibi sahiplenmişti Sandy Kominsky’i. Kusurlarıyla ve tüm karizmasıyla. O işeyemezken, biz de işeyemiyormuşuz gibi hissettik. Özellikle erkek izleyiciye yürek sıkışmaları hediye edecek bir dizi olmuş. Hem Chuck Lorre’nin diğer işleri gibi sitcom tadında olmaması, parçalara ayrılmış uzun bir film hissi vermesi de güzeldi. Douglas ve Arkin’i buram buram dekor kokan, gülme efektinin eşlik ettiği bir yapımda izlemek istemezdik zaten.
Bu arada, zaten aksini beklemiyorduk ama, The Kominsky Method ikinci sezon için de onayı kapmış. Hızlı hızlı davransalar da yeni bölümleri hemen izlesek! Bir de bu sezonda Norman Newlander’ın kızını canlandıran, “Dr. House”daki Cuddy” başlığıyla zihnime kazıdığım Lisa Edelstein’ı daha sık görebilmeyi rica ediyorum. İsteklerimi bir peçeteye yazıp Chuck Lorre’a ileteceğim.