
Yine tüm sahiciliğiyle: Amanda Palmer
Amanda Palmer cephesinde her şey yerli yerinde: Yüksek perdelerde dolaşan güçlü vokaller, özgürce tınlayan piyano ve hayatı çok iyi bilen sözler… 8 Mart’ta yayınlanacak yeni albümünden paylaştığı şarkısı Drowning in the Sound, Amanda Palmer’ı neden bu kadar sevdiğimizin şık bir özeti.
İnsanı sonradan ele geçiren biri değil Amanda Palmer. Duyduğunuz anda ya hemen vurulursunuz ya da “Yok ya, bu benim sevdiğim bir tür değil” deyip uzaklaşırsınız. Yani sevmiyorsanız çok sert bir yorumda bulunamazsınız çünkü negatif bir söz söylemenizi engelleyecek kadar iyi bir müzik yaptığını da fark edersiniz içten içe.
Kendisini tüm dünyaya tanıtan Dresden Dolls, eski usul kabare stiliyle çok daha farklıydı tabii. Müzip ve aslen punk’tı. 2000’lerde çok alışık bir şey olmadığımız bir tür… Ben şahsen ilk dinlediğimde üç şarkıdan sonra yorulmuştum. Bir süre sonra da bir baktım, fanatiği olmuşum. Yine de solo işlerinin hissini her zaman daha çok sevdim Amanda Palmer’ın.
Beni bu kısacık nostaljiye çıkaran ise, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yayınlayacağını açıkladığı (ona da bu yakışırdı) There Will Be No Intermission albümünün haberi ve albümden paylaştığı ilk şarkısı Drowning in the Sound’u dinlemek oldu. Bu şarkının ilk versiyonunu geçtiğimiz sene, Teksas’taki kasırgadan sonra felaketzedelerle dayanışma adına yayınlamıştı.
There Will Be No Intermission’ı aslında çok katmanlı bir sanat projesi olarak kurgulamış. Mesela albüme eşlik etmesi için kendisinin ve eşi, yazar Neil Gaiman’ın fotoğraflarının olduğu bir kitap da yayınlayacakmış.
Albümün serüvenini anlatmak için, evinin oturma odasında çektiği bir video da yayınladı Amanda Palmer. (Durmak yok, yola devam gibi bir mesaj vermiş ya, neyse…)
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, böyle samimi ve kaliteli işlere denk gelince bir garip oluyor insan. Drowning in the Sound gibi bir şarkı dinlemeyi zaten aşırı özlemişim. Şarkıyı dinleyince fark ettim. Hayatımdaki eksik bu şarkıymış galiba!
Albümün tamamını da dinlesek de şöyle havamızı bulsak bari…