Sınır tanımayan hardcore’cular: Turnstile
Nereye dönsek “Turnstile” ismiyle karşılaşıyoruz. Son yıllarda bu ismin bu kadar sık karşımıza çıkması tesadüf değil; çünkü Turnstile yalnızca popülerleşen bir grup değil, aynı zamanda müzikteki türlerin sınırları zorlayan bir yaklaşımın temsilcisi haline geldi. Tabii, Charlie XCX’in Coachella sahnesinde ‘Turnstile Summer’ diye onlardan bahsetmiş olması da tanınmalarını bir tık hızlandırmış olabilir.
Turnstile ile tanıştığım o gün dün gibi aklımda. 2021 yılında yayımlanan Glow On albümünün pembe gökyüzündeki bulutlu, o sakin görseline bakıp Bon Iver tadında bir şey dinleyeceğimi düşünürken albümün ilk parçası Mystery’nin 40. saniyesinde hayli yanıldığımı anlamıştım. Şarkı ve hatta albüm beni 90’lı yıllarıma ışınlamasıyla kalbimi çaldı ve sanırım Turnstile ile aramdaki bağ da tam orada kuruldu. Benim grupla tanışmam 2021’de oldu ama hikayeleri çok önce başlıyor.
Baltimore’da garaj konserlerinden dünya turnesine
Turnstile, 2010 yılında Baltimore, Maryland çıkışlı bir hardcore / punk grubu olarak kuruldu. İlk dönem işlerine kulak verdiğinizde; Beastie Boys’un enerjisinden, Rage Against the Machine’in öfkesinden, The Offspring’in punk damarından izler yakalamanız mümkün. Ama bu benzerlikler Turnstile’ın özgün olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine grubun, türler arasında özgürce dolaşabilen geniş bir müzikal hafızaya sahip olduğunu gösteriyor.
Turnstile’ın geniş kitlelerce gerçekten duyulması ise 2021’de yayımlanan Glow On albümüyle oldu. Prodüktör koltuğuna, Dr. Dre ve Eminem gibi isimlerle çalışmış Mike Elizondo’nun oturmasıyla Glow On’da hardcore’un yanına R&B, hip‑hop ve indie pop dokunuşları eklendi.
Blood Orange ve BadBadNotGood’la yaptıkları iş birlikleri, Turnstile’ın müzikal esnekliğini iyice görünür kıldı. Normalde mosh pit’le dengelenebilen o yoğun enerjinin, bu isimlerle yorumlanan şarkılarda bambaşka bir forma bürünmesi ilk anda şaşkınlık yaratsa da kulağınız çok hızlı adapte oluyor.
Albümle birlikte gelen Grammy adaylıkları ve Blink‑182 turnesinde ön grup olarak yer almaları, Turnstile’ın farklı yaşlardan ve sahnelerden dinleyicilerin hayatına zahmetsizce sızmasını sağladı.
Artık devir değişti, eee tabii Turnstile da değişti
Haziran ayında yayımlanan son albümleri Never Enough ise Turnstile’ın grup üyelerinin ve grubun evriminin devamı niteliğinde. Albümün tonu Glow On’a göre daha yumuşasa da yine benzer bir adrenalini pompalıyor.
Ve bu noktada “Turnstile hâlâ bir hardcore grubu mu?” sorusu sorulmaya başlıyor. Turnstile, özellikle son iki albümünde hardcore’un geleneksel sınırlarını aşıp türler arasında dolaşırken bazı dinleyicileri kızdırdı; bazılarını ise tam tersine kendine daha da bağladı. (Bunlardan biri de benim 🙋♀️) Kimse fikrimi sormadı ama ben yine de söylemek isterim. Açıkçası hayat bu kadar değişkenken bir grubun müziğinin de aynı kalmasını beklemek bana pek mümkün gelmiyor. O yüzden bence bu soru artık çok da anlamlı görünmüyor. Nitekim grup, Never Enough albümüyle aynı yıl Rock, Metal ve Alternatif Müzik kategorilerinde Grammy’ye aday gösterilen tarihteki ilk isim oldu.
Never Enough albümüne dönecek olursak; hülyalı pasajlarla sert çıkışlar arasındaki gelgit kötü bir gün geçirdiğimde elimden tutup kaldıran, enerjimin yüksek olduğu bir gündeyse kalp atışlarımı daha da hızlandıran bir dost oldu. Bunların hepsini tek bir albümle yapabilmeleri de bence onların alameti farikası.
Turnstile’a nereden başlamalı?
Öncelikle Turnstile’ın bu seneki NPR Music Tiny Desk performanslarını izlemenizi tavsiye ederim. Tiny Desk tarihinin ilk stage dive’ını yapan Brendan Yates’i izledikten sonra Turnstile’a sempati duymamanız zaten mümkün değil. (O malum stage dive, aşağıdaki videoda, 14.09’da.)
Turnstile’ın müziğiyle yeni tanışanlar için küçük bir giriş kılavuzu bırakıyorum:
- Nonstop Feeling (2015): Blue by You
- Time & Space (2018): Generator, I Don’t Wanna Be Blind
- Glow On (2021): Mystery, Blackout, Underwater Boi
- Never Enough (2025): I Care, Seein’ Stars