Sosyal medyanın toksik feminizm illüzyonları: ‘‘Ben diğer kızlara benzemem’’ akımı

Hayatlarımızın en biçimlendirici dönemlerinde tanıştığımız, kadınları kendi aralarında kıyaslayıp ayrıştıran ve diğer kadınlar gibi olmamaya koşullayan o korkunç “Diğer Kızlara Benzemem” akımı mezarından sürünerek geri çıktı ve genç kadınlara musallat olmaya dört nala koşuyor, arkasından birçok basmakalıp kimlik de takip ediyor. Genç kadınların mercek altına alınıp, amansız eleştirilere maruz kalmadan kendileri olabilecekleri bir dünyayı artık görür müyüz acaba? Lütfen görelim çünkü.

2010 senesi, Tumblr’ın dehlizlerindeyiz. Bıyık çizdiğim parmağım üstünde olmadan yüzümü tanıyamıyorum, “Sigara içmek öldürür” yazısını gördüğümde “Seni sevmek de öyle” yanıtını yapıştırıyorum, Alexa Chung’ın yakında Knee Socks’a ilham olacak dizüstü çorapları ve asla sahip olamayacağım uyluk boşluğunu (thigh gap?) öylesine içselleştiriyorum ki, 12 sene sonra gördüğümde hâlâ adını koyamadığım bir eksiklik hissedeceğim. Odağımın biraz dışında kalıyor, ama ara ara kendini bronz, sarışın, pembe elbiseli kadınlarla, “sevimli bir patates” olarak kıyaslayan, “kahrolsun salatalar, pizza hayattır” diyen, kitap okuduğu ve “düşünebildiği” için kendini diğer genç kadınlara benzetemeyen gönderilere denk geliyorum. Bir başka gönderi kendisini dünyada yalnz iki çeşit kadın olduğuna, birinin topuklu ayakkabı diğerinin Converse giydiğine inandırmış. Kendimi görür gibi oluyorum ve etkilerini silmesi yıllar alan içselleştirilmiş kadın düşmanlığıyla, 15 yaşında, frontal lobum henüz muhallebi kıvamındayken ve asla tanışmayacağım kişilerin onaylanmasına, reblog’lanmaya açken tanışıyorum.

Aslında o zaman bu bir tür görülme, tanınma ve o zamanki aklımla sadece erkeklerin üye olabileceği o ayrıcalıklı kulübe seçilme arzusuydu. O zamanlar tamamen yanlış anladığımız feminizmle el ele gidiyordu, erkeklerin başarılı olmasını ataerkil bir toplumda yaşamamıza değil, toplum tarafından kadınlara atfedilen aktivitelerin yüzeysel ve basit görülmesine, buna karşılık mekanik, spor, fast food tüketimi (!), kapitalizm gibi maskülen uğraşların daha kompleks ve akıllıca olmasına, kısacası erkeklerin üstün zevklerine bağlıyordu. Erkeklerle aynı metaforik güç masasında oturma isteği, bugün hâlâ ayrıcalıklı, güç sahibi kadınların damlama feminizminde gördüğümüz ‘‘Girlboss’’ feminizmle pembeye boyasak da yeniden ürettiğimiz dışlayıcı bir hareketin çok sulandırılmış, genç akıllara damlatılmış haliydi. Aslında hiç feminist değildi, benim feminizmim kadınların da erkekler gibi olabileceğini iddia etmekten, “Aaa ne o hak mı yiyoruz? Bi’ lokma da ben alayım” demekten ileri gitmiyordu. Rafa kaldırıp, üstüne plastik örtü serdiğimizi sandığım “diğer kızlara benzemem” akımı, geçen sene TikTok’ta “Kendinizi diğer kızların sizden nefret etme sebebiyle tanıtın” trendiyle gün yüzüne çıktı ve bu dışlayıcı, üstü kapalı zorbalık yüzüme Alexa Chung’ın uyluk arasından daha sert çarptı.

@katelinbocchetti

Yes, I said pretty. #Hyperfixated #trump2020 #foryou #foryoupage #fyp #republican #conservative #todayisamerica #womenfortrump #todayisbama

♬ original sound – hailey jackson

Sadece internetin kuytularında, 2010’larda hasıl olmuş bir karakter tiplemesi değil bu. “Diğer kızlara benzemem” kodu 1960’lardan beri hayatımızda, Audrey Hepburn de bu tiplemelerin ilk adresi. Zarif, uysal, sarışın, kıvrımlı akranlarının yanında onun hazırcevaplığı, kıvrak mizah anlayışı, kısacık siyah saçları ve ince fiziği ayırıcı gücüydü, pantolon giymeyi kadınlar için normalize eden de oydu. 2000’lere geçerken bu kodu her yerde görmeye başladık. Cameron Diaz, There’s Something About Mary’de bira sevdası, komik görünmekten korkmaması (tabii Cameron Diaz ne kadar komik görünebilirse), beyzbol maçlarına gidip dev bir hot dog “gömmesi” ve golf oynamasıyla hayatındaki her erkeğin kalbini çalmıştı.

Cameron Diaz Hair GIF by 20th Century Fox Home Entertainment - Find & Share on GIPHY

That 70’s Show’da Donna mantığını dinlemeyi tercih ediyor, progresif rock dinliyor, “bizim çocuklardan biri” sayılıyor, basketbolda erkek arkadaşı Eric’i tokatlıyordu ve karşısında konumlanan hiperfeminen Jackie karakterinin antiteziydi. Tabii Jackie’yi canlandıran Mila Kunis, “DKB” namını bir Reddit soru-cevap etkinliğinde, “bir ders verebilecek olsam muhteşem, belalı bir hatun olmak, bir silahı gözü kapalı söküp birleştirmek, dört çeşitli bir yemek vermek, üstüne de paralel parkın canına okumak üzerine olurdu” cevabıyla aldı. Yakın arkadaşı Jennifer Lawrence ise, tıpkı Açlık Oyunları’ndaki karakteri Katniss Everdeen gibi maskülen, kimseyi umursamayan halleriyle, Oscar’larda düşüp kendine gülebilmesiyle, ödül törenlerine gitmeden önce Philly Cheese Steak sandviçi yediğini ilan etmesiyle günümüzde Cool Kız kodunun meşalesini taşıyor. Meşaleyi ona devreden kişi ise Alacakaranlık serisinde kasabanın yeni kızı, içine kapanık Bella’yı canlandıran, ödül törenlerinde diğer kızlara benzemediğini defalarca vurgulayan, topuklu ayakkabılarını çıkarıp sneaker’larının huzurlu kollarına koşan Kristen Stewart. Bu karakterler milenyallerin hayatına zihinleri için en biçimlendirici zamanında, en biçimlendirici mecrada, yani internetten girdi ve çok kısa sürede hayatlarını şekillendirecek ikonlar oldu.

@thatgirlautumn04

Lol.

♬ original sound – might start posting again 😭

Birbirine gülünç derecede pamuk ipliğiyle bağlı olduğunu düşündüğümüz bu karakteristiklerin birleştirici bir çatısı var, bir erkek fantezisinin ete kemiğe bürünmüş hali olmaları. Erkek arkadaşlarıyla birlikte burger yiyip 34 beden kalabilir, onlarla futbol izleyip sessizliğini korur, komiktir ama onları gölgeleyecek kadar değil, şaka kaldırabilir, hassas değildir ama erkek arkadaşlarını utandırmaz, başka kadınları tehdit algılamaz, hatta onlar hakkında atıp tutan erkeklere katılır. Gone Girl’ü okumuş veya izlemiş herkes için tahmin edilebilir bir son yaklaşır.

Awkward Mean Girls GIF - Find & Share on GIPHY

Bu karakterlerin 180 derece karşısında konumlanan tiplemeler pembeyi seven, her zaman 10/10 görünen, matematik derslerinde aynasını çıkarıp cildini çekiştiren ama sınavlarından 100 alan, materyalist, alışverişe bayılan, çoğu zaman sarışın karakterler, popüler müzik seviyor, tırnaklarını yaptırıyorlar, her anlamda kusursuzluğun peşindeler. Onları Mean Girls’te kraliçe konumundayken Aşil topuğundan, kilo alma korkusundan vurulan Regina George; eski erkek arkadaşına kendini kanıtlamaya ve onaylatmaya çalışarak hukuk fakültesine giden Elle Woods; kariyerinin zirvesinde harika bir galeride işini bırakıp ev kadını olmaya karar verdiğinde, en yakın arkadaşı “DKB” Miranda’yla kapışan Charlotte, Daphne Bridgerton, Lara Jean, Cho Chang olarak da tanıyoruz.

Erkek gözünden görülen kadını çift taraflı bir değnek olarak düşünebiliriz. Bir tarafında, diğer kadınlara benzememek bir cazibe noktası. Anekdotlara başvurmak istemem, ama hem kendi deneyimimde hem etrafımdaki kadınların deneyiminde, erkekler başka kadınlara benzememeyi senelerdir iltifat olarak da kullanıyor. Bu öyle bir öğrenilmiş kabiliyetsizlik ki, kadınlar erkeklerden bağımsız varolabildiğini kavrayamadan, onları kendilerine benzerliği üzerinden övülüyor. Simone de Beauvoir’ın ikinci cinsiyetten kastı ve Hegel’in efendi-köle diyalektiği günümüzde “Sen diğer kızlara benzemiyorsun” iltifatıyla sulandırılmış şekilde yaşamaya devam ediyor.

Bu değneğin diğer ucundaysa, genç kızlara zorbalık etmeye bayılan internet camiası var. Doğrudan zorbalığa maruz kalan gençlerin cinsiyetleri arasında büyük bir fark yok, ama genç kızların maruz kaldığı üstü kapalı zorbalığı günaşırı görüyoruz. 2019’da paylaşılan ve 2022’de dönüş yapan, internetin güç dinamiğini tanımlayan bir tweet’e göre “Twitter’da her gün bir ana karakter vuku buluyor. Amaç asla o karakter olmamak”. Her gün cringe suçundan birinin halka açık yargılandığı bu arenanın demirbaş suçlusu, senelerdir anaakım medyada olduğu gibi bugün de çoğunlukla genç kızlar; ilgi alanları, karakterleri, kimlikleri ne olursa olsun değişmez bir hedef. “Diğer kızlara benzemem” kodunun erkek onayı için bir tür yalvarma olduğunu düşünen, bu akımı “beni seç kızları” olarak adlandıranlar olduğu kadar, “diğer kızları” yine erkek onayı için tradwife (geleneksel eş), bimbo, “that girl” olmakla itham edenler var. Olur da güvendiğimiz bir dağa kar yağar, işbu dağda kurt ölür ve haftanın karakteri bir erkek olursa bu kişinin genç kızların üzerinden, ilgi duydukları alan (KPop gibi) ve kişilerden (Tom Holland, Timothée Chalamet) seçilmesi ve yine genç kadınların onlara olan ilgisi üzerinden eleştirilmesi tesadüf değil. Neticede Robert Pattinson’ı bile Twilight yüzünden az kalsın kimvurduya kaptırıyorduk.

Medyada da kadınların kazanmasını istemeyen, onlara sunulan limitli alanlar için onları aktif olarak birbiriyle savaştıran, bu alanlara girebilenlere bir güç illüzyonu yaşatan bir kültür mevcut. Çocukluklarından beri birlikte çalışan ve o dönem yakın arkadaş olan Britney Spears ve Christina Aguilera, hatırlarsanız 2000’lerin başında kendi istekleri dışında bir yarışa sokulmuştu. Mickey Mouse Kulübü günlerinde ikisi de gür ve güçlü sesleriyle tanınıyordu. Plak şirketleri, Britney Spears’ı “bebek sesi” ve autotune’lu, güneyli, seksi ve sempatik komşu kızı estetiğine yönlendirirken, X-Tina’yı harbici, kirrlenmekten korkmayan Latin güzeli olarak konumladı.

Farklı kulvarlarda konumlanmaları ikisi için de avantajlıyken, birbirleriyle aynı kulvarda kıyaslandılar, kendilerinin haberdar olmadığı ateşli bir yarışa sokuldular. (Ortamlarda satmalık ek bilgi: Bu rekabeti körükleyen olaylardan biri 2003 VMA’lerde Madonna tam Christina’yı öpeceken kameranın Justin Timberlake’e dönmesi ve Britney’le olan öpücüğün, Christina’yla olan öpücüğü gölgelemesiydi). Kendileri gibi Disney mezunu Zendaya ve Bella Thorne, henüz çocukken benzer bir muameleye maruz kaldı, her alanda kıyaslandı ve bu yüzden dizileri Shake It Up!’ın ilk sezonunu birbirleriyle iletişim kurmadan tamamladı. Kadınları sistematik olarak karşı karşıya koyan, onlara roller biçen, bu rollerde eleştiren ve genç zihinlerin idollerini yarıştıran bir medya düzeninin etkilerinin, biz ünsüz fanilerin dünyasına yansımamasını bekleyemeyiz.

@thatgirlautumn04

Lol.

♬ original sound – might start posting again 😭

Kendi alanında alabildiğine yetenekli kadınların her manevralarının topa tutulması, her söylemlerinin mercek altına alınması ve her ilgi alanlarının aşağılanması, genç kadınlara ne yaparlarsa yapılsın asla kazanamayacaklarını koşulluyor. 10 yıldır yaşadığımız dünya 200,000 yıldır yaşadığımız yerden çok farklı hissettiriyor, ama her zaman balonlarımızın dışında genç kadınları “çok hassassın, böyle seni daha çok üzerler”, “çok rahat olma, yanlış anlamasınlar” diye ikaz eden, en liberal haliyle onları “boşver, büyüklük sende kalsın” diye otosansürleyen bir topluluk var. Bu tabii yeni değil, ama süratle eskiyor. Bu üstü kapalı zorbalığı ergenliğin, dirençsiz yetiştirilen “ah bu yeni nesil” ebeveynlerinin, “kar tanesi” liberal kültürün üzerine atmak, içselleştirilmiş kadın düşmanlığının, kadınların travmalarını baskılamalarının ve bu davranışın faydalı bir erginlenme töreni olarak görülmesinin önünü açıyor. Buna karşın Barbiecore, “diğer kızlar” ve “DKB” kızları dost olarak yeniden hayal eden meme’ler ve “Tam Olarak Diğer Kızlar Gibiyim” akımları, bizi birbirimize düşürmeyen, kendimizden başka hiç kimseden onay beklemeyen, başkalarını yalnızca kendi gibi olduğu için sevdiren ve bize “güzel şeyler de oluyor” dedirten, sevdiğimiz ve sevdirdiğimiz, ön saflarında alkış tuttuğumuz ve posterini taşıdığımız güzel hareketler.