Post-truth çağına yaraşır bir kahraman: İkinci filmiyle bir Borat incelemesi

Güldürürken düşündürmekle kalmayıp, aslında tüm o absürtlüklerin gerçek hayatta feci birer karşılığı olduğunu göstererek aklımızı kaçıracağımız o ana bizi daha da yaklaştırıyor Borat. İkinci filmi Borat Subsequent Moviefilm de ilki gibi gümbür gümbür geldi. Hem de ABD başkanlık seçimlerinin hemen öncesinde… Borat incelemesi

Hangi haberin gerçek hangisinin parodi olduğunu anlayamadığımız, kimilerinin ”post-truth”, kimilerinin de ”kıyamet” dediği zamanlarda yaşıyoruz. Bu çağa en yakışan gazeteci figürü de tüm kafa karışıklığımıza ilaç gibi gelecek, belki de kafamızı daha çok karıştıracak, acar gazeteci Borat Sagdiyev tabii. 2006 yılında, Borat filmiyle çok ses getiren ve siyasi hiciv türünü hiç alışık olmadığımız yerlere götüren Sacha Baron Cohen bu kez Borat Subsequent Moviefilm’le geri döndü. Hem de ABD Başkanlık seçimlerine neredeyse bir hafta kalmışken! İlk filmde yaptığı ve söylediği saçmalıkların artık Trump’ın ağzından çıkan resmi açıklamalar olduğunu düşünürsek Borat’ın da işi zor. Büyük bir rekabetle karşı karşıya. Bir de sokakta herkesin onu tanımasını da ekleyince, bu kez çok daha yaratıcı olması gerekiyor. Seçimleri etkileyebilecek mi bilinmez, Borat bir kez daha bize Amerika’yı tüm şeffaflığıyla hatırlatmayı başarıyor. Lafı fazla uzatmadan tüm hayranlığımızla, ağzımın suyu akarak Borat’a dadanıyoruz.

Bilmeyenler için Borat, İngiliz oyuncu Sacha Baron Cohen’in yarattığı, artık dünyaya mal olmuş bir karakter. Gurur dolu bir Kazakistan vatandaşı ve dünyanın en mükemmel ülkesinin Amerika olduğunu düşünen, meslek aşkıyla yanıp tutuşan bir gazeteci. Serinin ilk filmi Borat: Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan, Amerika’yı daha yakından tanımak ve ülkesine tanıtmak için ziyaret eden Borat’ın yolculuğunu anlatıyor. İş için başlayan bu yolculuk, Borat’ın Pamela Anderson’la evlenmeye karar vermesiyle devam ediyor ve tahmin edebileceğiniz üzere çok farklı son buluyor. Bu sırada tüm bunları kaydeden bir belgesel ekibi de onlara eşlik ediyor. Tüm belgesel boyunca Cohen karakterden hiç çıkmadan pek bir şeyden anlamayan, aptal ve ırkçı bir yabancı gazeteciyi canlandırıyor. Ancak karşılaştığı kişilerin bu durumdan haberi yok. Onlar bu zavallı gazeteciyi ciddiye alıp ona kendilerince akıl vermeye çalışıyorlar ve daha da kötüsü ondan akıl alıyorlar. Borat, ofansif sayılabilecek lafları, hakaretleri, ırkçılığı ve cehaletini bir şekilde gittiği her yerde dile getirmeyi başarıyor. Bu şekilde de karşılaştığı insanların anti-semitizme, ırkçılığa ve ayrımcılığa ne kadar yatkın olduklarını gösteriyor. Biz de Amerika’nın bir kesiminin ne denli muhafazakar, ırkçı ve cahil olabildiğini görmüş oluyoruz. Borat’a verilen tepkiler ve kimi zaman tepkisiz kalınan anlar Amerika’ya dair korkunç bir tabloyu gözler önüne koyuyor. Filmin ilk andan itibaren bir klasik haline geldiğini, bir izleyenin bir daha izlemeden edemediğini ve espirilerinin hiç çıkmamak üzere akıllara kazındığını da ekleyelim.

Film çok beğenilip Oscar’a aday gösterilse de, bir yandan da Borat karakteri birçok insan tarafından rahatsız edici ve ofansif bulundu. Burada da biraz Cohen’in yapmaya çalıştığı hiciv ve sanatın derinine inmek faydalı olabilir. Zira kendisi sadece bir aksanla komiklik yapmaya çalışan bir karakter yaratmayı hedeflemiyor. Aksine bize iki boyutlu karakterler yaratmanın, hayali düşmanlar çizmenin zararlarını tüm ihtimalleriyle anlatıyor. Aslında zararsız nitelendirilebilecek bazı düşüncelerin, aksiyona geçtiğinde ne tip korkunç sonuçlar doğurabileceğini ilk elden göstermeye çalışıyor. Borat üzerinden Cohen, tüm bu ayrımcı düşüncelerin gerçek potansiyelini gözler önüne sermiş oluyor.

Aslen Cambridge mezunu olan Cohen, oyunculuk okusa da her daim mizah ve siyaset arasında gidip gelmiş. Hem siyaset bilimleri ve tarih üzerine yazdığı hayli beğenilen lisans tezi, hem de palyaçoluk okuluna gitmiş olması bunun bir kanıtı adeta. İlk olarak 2002 yılında başladığı projesi Da Ali G Show’la beraber sahte gazetecilik üzerinden bir komedi yapmaya başlamış. Beyaz, orta-sınıfa mensup ve bir rapçi gibi davranan Ali G onun Borat’a giden yolunun kapısını açmış. İlk olarak Ali G üzerinden medyayı eleştiren Cohen, Borat’la ırkçılık, anti-semitizm, İslamofobi başta olmak üzere her türlü ayrımcılığı merkezinde deneyimleyip göstermeyi seçmiş. Çoğunluğun anlayışındaki siyasi parodilerin aksine Cohen politikacıları taklit etmek yerine onların düşmanlaştırdığı kişileri ve önyargılarını sergilemeyi seçiyor. Bazılarının üzerine çok düşünülmemiş düşmanları kılığına girerek onlara bir yüzleşme yaşatmış oluyor. Belki de bir şok yaşayıp akıllarının başlarına gelmesini amaçlıyordur.

Cohen, Obama döneminde Borat’ı geri getirmeyi hiç düşünmediğini anlatıyor. Ali G zamanlarından beri aptal bulduğu, dalga geçtiği ve hiç saygı duymadığı Trump ABD Başkanı seçildiğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. Bu denli karikatür birinin gerçek bir güce sahip olması, tüm söylemlerini resmiyete dökebilmesi ve bir ülke adına kararlar verebilmesi onu öfkelendirmiş. Tüm bu hislerle ne yapabileceğini düşünürken Who is America serisiyle ilk olarak bazı Amerikalı politikacıları hedef almış. Burada farklı kılıklara girerek ırkçılığın en dibine iniyor ve bu tip düşüncelerin ne çabuk saçmalığa dönüşebileceğini ve bu uğurda insanların ne hallere düşeceğini göstermiş oluyor. İzlemediyseniz, tavsiye ederiz, daha önce hiç böyle gülmemiştik! Yeni Borat filmiyle de Cohen Trump’ın çevresindekileri, onun destekçilerini hedef alamaya karar vermiş. Bu kez ABD Başkan yardımcısı Mike Pence, eski New York valisi Rudy Giuliani gibi isimlerin yanı sıra kürtaj karşıtları, ırkçılar ve komplo teorisyenleriyle dolu maceraya atılıyor Borat. Yani Trump’ı seçen ve ona o gücü veren kişilerle bizi yüzleştirmeyi seçiyor.

16 yıl sonra Borat’ı Kazakistan’da bir hapishanede buluyoruz. Tüm yaptıkları için müebbete mahkum edilmiş ve bunlardan kurtulmasının tek yolu 15 yaşındaki kızı Tutar’ı ABD Başkan yardımcı Mike Pence’e ‘hediye’ etmesi. Tekrar Amerika’ya dönüyor ve kızıyla beraber bir kez daha insanların tepkilerine hâlâ şaşırabildiğimiz bir yolculuğa çıkmış oluyor. Borat sonunda kendi gibi ırkçı ve kadın düşmanı bir ABD Başkanı olduğu için çok mutlu. Kızı da Melania Trump gibi çok zengin biriyle evlenip altın bir kafeste yaşamanın hayalini kuruyor. Filmin her anında kendinizi bu insanların gerçekten bu tepkileri verip vermediğini sorgularken buluyorsunuz. Tuvalette bebeğini sifonu çekip öldürmeye çalışan Tutar’ı görmezden gelenler, kızını hamile bıraktığı için kürtaj yaptırmak isteyen Borat’a kürtaj karşıtı propaganda yapanlar ve Covid-19’un palavra olduğunu, Hillary Clinton’ın çocuk kanı içtiğini söyleyenler bunlardan bazıları.

Filmin sonunda Tutar Giuliani’yle bir röportaj ayarlıyor. Çok da spoiler vermeden Giuliani’nin genç Tutar’a gereğinden fazla dokunduğunu, onun numarasını ve adresini istediğini ve onu bir otel odasına götürdüğünü söyleyelim. Cohen odaya dalmasa neler olurdu bilmiyoruz. Ama reşit olduğundan bile emin olmadığı bu genç kadınla otel odasına kapanan Giuliani’nin niyetinin çok da masum olduğunu düşünmüyoruz. Film yayınlandıktan sonra Giuliani yanlış anlaşıldığına dair bir açıklama yayınladı ve Cohen’in ona tuzak kurduğunu söyledi. Film bizi bu denli prestijli bir politikacının rezaletiyle baş başa bırakıp çok da üstüne konuşmadan kapanış yapıyor. Kimsenin utanmadığı, gerçeklerin yalan sayıldığı bu zamanda Giuliani’nin kariyeri bu durumdan etkilenir mi acaba?

Neyse, Cohen iyi ki var. Hem bu zamanlarda bizi film boyunca aralıksız güldürebildiği, hem de hâlâ bu kadar çaba sarf ettiği için. Sanatı için bunca risk alan, hatta hayatını riske eden biri o. Prestijli ve sakin bir hayat sürdüğü ve bu alanda akademik makaleler yayınladığı paralel evren versiyonunu iyi ki seçmemiş. Çünkü şimdilik bir Trump kostümü giyip, ter içinde Trump destekçilerinden kaçarken hepimize daha büyük bir mesaj veriyor. Değişimin bazen en beklenmedik yerden, komediden geldiğini gösteriyor.

 

Borat incelemesi Borat incelemesi Borat incelemesi Borat incelemesi