True dediğimiz Detective aslında nedir?

Açık konuşmak gerekirse True Detective sevgimiz konusunda kafam çok karışık. Yeni sezonun fragmanı bana birçok şey düşündürdü ve diziye karşı gerçekten ne hissettiğimi anlamaya çalıştım.

Reggie Ledouuux (Reci Leduuu), Rust Cohle (Rast Koğl) ve diğerleri… İsimlerin fonetiği bile güzel. İsim bulma konusunda her zaman iyilerdi ama her alanda aynısı geçerli mi?

İlk sezonu üç ya da dört defa izledim. Favori bölümüm genel kanının aksine 4. bölüm değil de her zaman 5. bölümdü, Rust’ın birçok repliği ezberimdedir ve True Detective için böyle bir soru sorabileceğim aklıma gelmezdi: Acaba diyorum, biz True Detective’i fazla mı abarttık?

Kimseyi öfkeden köpürtmeden cevap veriyorum: Hayır.

Evet, abarttık. Ama yeterince abarttık. Çünkü bazı dizileri abartmak gerek.

Ama yine de eğri oturup doğru konuşmaya çalışalım. İlk sezon iyiyse neden iyiydi, ikinci sezon beğenilmediyse sebebi neydi ve üçüncü sezondan ne ummalıyız ki yüzümüz gülsün? True dediğimiz Detective aslında nedir?

true-det-colin-1

İkinci sezon hakkında sabit bir fikri benimseyemeyenlerdenim. Bazen seviyorum, bazen soğuyorum. Bu gelgitlere ihtiyacım olmadığını anlayınca sezonu yeniden izlemeyi de bıraktım ama Colin Farrell ile Rachel McAdams’ın ortalığı yıkıp geçirdiğine ne kadar inanıyorsam, Vince Vaughn’u gördüğüm her sahnede sanki onu, kendine yaptığı kötü bir dublajla izliyormuşum hissinden kurtulamadığıma o kadar eminim. Emindim, daha doğrusu. İkinci sezonu her izlediğimde, “Belki de sorun bendedir…” düşüncesini aklımdan hiç çıkarmadım ama bu kadar kasvet, bu kadar mutsuz karakter ve bu kadar Vince Vaughn bana fazla geldi, sonuç olarak ikinci sezon, tıpkı izleyen çoğu insan gibi benim arşivimde de iyi bir dizinin o kadar da iyi olmayan devam sezonu olarak yerini aldı.

true-det-vince-1

İlk sezonu gözümde öyle bir yere koymuşum ki, ne ikinci sezondan tatmin oldum ne de geçenlerde yayınlanan üçüncü sezon fragmanından. Resmen beğenmedim değil, beğenemedim. Yapamdım. Oysaki çok bekliyordum. En güzel sezon üçüncü sezon olsun, diyordum. Ama içimden. Yine de fragmanı açtım, Mahershala Ali var, atmosfer yine karanlık ve dipsiz bir kuyu gibi, kısacası her şey tıpkı beklendiği gibi. Ama sonra bir şey oldu. Fark ettim ki gözlerim ilk sezondan bir ipucu, duvarda bir Rust portresi, efendime söyleyeyim sokaktan geçen bir Marty arıyor. Böyle olmaz Yiğit böyle olmaaaz, onların devri kapandı, unut artık— diyorum ama kendime dinletemiyorum.

true-det-mahershala-2

Bu beğenememe problemini yaşayan tek kişi olmadığımı düşünüyorum ama sebeplerini de anlamam gerekiyor. Hâlâ Rust’ı ve Marty’yi bir bar sahnesinde figüran olarak görme ihtimaline inanabilirim. Güzel olan da bu beklenti. Eğer üçüncü sezon bizi öyle bir içine alır, benim gibi düşünenlere Rust’ı ve Marty’yi en azından sekiz bölümlüğüne unutturursa ne âlâ.

true-det-matt-woody-2

İlk sezonun farklı bir yere konmasının elbette bazı sebepleri var. Bir kere Vince Vaughn yoktu. Ama daha teknik olanlara bakalım. Öncelikle, uzak kıtada (ve aslında dünyanın birçok coğrafyasında), Türk televizyonlarında gördüğümüz dizicilik anlayışından çok daha farklı bir yaklaşım var. Her şeyden önce, bizim topraklarımıza hâlâ girmemiş olan ve ne zaman gireceği meçhul showrunner kavramı söz konusu. Bu kişi ya da kişiler, hikayenin yaratıcısı, yazarı, yapımcısı ve bazen yönetmeni. Yani dizinin kaptanı; boş beyaz sayfaya ilk bakan kişi de o, dizinin finalinde son kez “motor” diyen de. True Detective’de ise bu kişi, geçmişi romancılığa dayanan Nic Pizzolatto. Eh bir de yolun en başında, ikinci sezonda yanında olmayan bir partneri vardı ki onun namı diziden sonra aldı yürüdü: Cary Fukunaga. Fukunaga projeye dahil olmasını şöyle anlatıyor: “En baştaki fikir, sinemanın en iyi teknik yanlarını televizyona taşımaktı. Henüz ortada kanal yoktu, HBO ile çalışacağımızı bilmiyorduk. Bildiğimiz şey, tek bir yönetmen ve onun vizyonuyla ilerleneceğiydi. Böylece ortaya alıştığımız bir diziden çok sekiz saatlik bir film çıktı.”

Bu başarılı yazar-yönetmen ortaklığının ortaya çıkardığı ürünü hepimiz izledik. Kamera kullanımı, farklı zaman çizgileriyle anlatım, Hollywood yıldızlarının televizyonda boy göstereleri… İlk sezon birçok açıdan ilk ve özeldi. İkinci sezonda Fukunaga’nın yer almaması ve her bölüm farklı yönetmenlerle çalışılması da aslında zaten sektörün genelinde uygulanan sistem. Yani ikinci sezondaki yönetmenlik beklenen, ilkinde izlediğimiz farklı bir deneyimdi. Sonuç olarak True Detective, yola radikal bir kararla çıktı ve ben de dahil olmak üzere büyük bir çoğunluk tarafından ayıla bayıla izlendi. Ama şimdi elinizi vicdanınıza koyun, içinde şöyle bir replik geçen dizi nasıl abartılmaz ki?

“Herkes kendinde bir sorun olduğunun farkındadır. Farkında olmadıkları şey, sorunun ne olduğudur. Herkes günah çıkarmak ister, herkes vicdanını rahatlatmak ister. En çok da suçlular ki, aslında herkes suçludur.” —Rust Cohle

Madem eğri oturup doğru konuşacağız, showrunner kavramına geri dönelim. Sistem böyle, evet, ama bir diziyi sezonlarca alıp götüren tek bir kişi olması da pek görülmüş şey değil. Bu noktada da yazar odaları devreye giriyor. Sorumluluğu genellikle showrunner kişisinde olan, birçok yazardan meydana gelen ve her birinin görevi bölümleri paylaşarak yazmak olan kişiler. İşte True Detective’in sorunu da yazar odasında başlıyor, daha doğrusu sahip olmadığı yazar odasında.

true-det-matt-1

Nic Pizzolatto, gemisinin dümenini bugüne kadar neredeyse hiçbir zaman kimseye vermeyen bir kaptan. İlk sezonun tamamını kendisi yazdı, ikinci sezonda ise yalnızca iki bölümde Scott Lasser ile kalemini paylaştı ve üçüncü sezonda da durum ilkiyle aynı olacağa benziyor. Yani bir diğer bakış açısıyla, biz yıllardır aynı beyinden farklı hikayeler anlatmasını bekliyoruz, Nic’in kendi dünyasına takla attırarak aynı tema üzerinden başka dünyalar yaratmasını umuyoruz. Ne derece tatmin olduğumuz tartışılır. Her yıl bambaşka bir hikaye üretmek olmayacak iş değil ama ikinci sezonun ve yeni izlediğimiz üçüncü sezon fragmanının kendi adıma bana düşündürdüğü, Nic’in bazı şablonların çevresinde hikaye anlatmayı sürdüreceği. Ancak ilk sezonu yukarı çıkarıp ikinci sezonu aşağı çeken birkaç detay daha var. İşin matematiği ağır basıyor.

True Detective’in sıfırdan doğması, Rust ile Marty’nin hayatımıza girmesi yaklaşık dört sene almış. Bunun yanında Marty ve omzunda taşıdığı Rust ile vedalaştıktan sadece 14 ay sonra, aslında ilk sezonla tek ortak yanı ismi olan, yepyeni bir dizi ile tanıştık. Yani dört yılda olgunlaşan bir ilk sezon vs. 14 ayda üretilen bir ikincisi. Eee bir True Detective kolay yetişmiyor. Ama güzel şeyler de oluyor. Yeni sezon 13 Ocak’ta başladığında, Ağustos 2015’te biten ikinci sezonun üstünden yaklaşık 3.5 yıl geçmiş olacak. Bu anlamda dizinin ilk sezonki formuna dönmesini bekleyebiliriz. En azından ben beklemek istiyorum.

true-det-matt-woody-bar

Geçen sene, henüz ortada pek az üçüncü sezon detayı varken Woody Harrelson’ın ettiği iki çift laf vardı ki hepimizin kulağına küpe olacak nitelikteydi. Kaçınılmaz olarak gelen “Yeni sezonda geri dönecek misiniz?” türevi sorulara net bir HAYIR diyen aktör, “İlk sezonda her şey çok iyi gitti ve geri dönersek, olası ’Bu kez olmamış’, ‘İlkinde iyiydiniz ama bu defa…’ yorumlarını duymak bile istemiyorum.” diyerek konuyu kapatmıştı. Ama bence hâlâ diziyi düzlüğe çıkarmanın bir yolu var. 13 Ocak’a daha zamanımız varken, HBO True Detective’in yeni sezonunda Matthew McConaughey ve Woody Harrelson’ın yer alacağını açıklasın ve zamanı geldiğinde ilk sezonu yeniden yayınlasın. Belki daha ilk bölümden şoku atlatamayız ama yavaş yavaş “Bu ilk sezonun aynısı değil mi ya” sesleri yükseldiğinde cevap belli: Rust’ın da dediği gibi “zaman düz bir çemberdir”, değil mi? Aslında birinci sezon aynı zamanda üçüncü sezonun ta kendisidir, ta taaaam! Rust yıllar önce söylediğinde onu ciddiye almalıydık.

true-det-woody-1

Rust demişken, bu yazıyı Matthew McConaughey’yi anmadan bitiremem. Evet, Woody Harrelson yukarıdakileri dedi ama Matthew cephesinde durum biraz daha farklı. 2016’nın sonundaki bir röportajında ona da Woody’ye yöneltilen soru soruluyor, o doğrudan bir ‘hayır’ demiyor, henüz sezonun detaylarının belirsiz olduğunu söylüyor ve şunu ekliyor: “Eğer iyi yazılmışsa ve yeniden önüme gelirse, bir saniye bile tereddüt etmem.”

O günden bu yana sevgili Nic iyi bir şeyler yazıp Matthew’a götürdü mü, Matthew bir saniye bile tereddüt etti mi etmedi bilmiyoruz ama yeni sezon için kafamı daha fazla yormuyor, Mahershala Ali’ye şimdiden bir maşallah diyor ve en başta söylediğimi yineliyorum: Rust’ı ve Marty’yi bir bar sahnesinde figüran olarak bile görme ihtimaline inanmaya devam ediyorum.

true-det-mahershala-1