
İnternetten çıkan milletsiz, coğrafyasız, sanal bir kültür: Vaporwave
Zamanın büküldüğü, cisimlerin her hale büründüğü, göründüğünden daha da derin olduğu söylenen, en az uzay kadar uçsuz bucaksız olan yerde, yani internetteyiz. Hepimiz yıllardır bir şeyler arıyoruz burada ya da bir şeyler bulduk da ona dadanıyoruz. Artık dünyanın dört bir yanı, internet sayesinde sımsıkı birbirine bağlanmış durumda. Ve bu coğrafyasız medeniyet, artık kendine has bir kültüre sahip.
Şu an dünyada en çok konuşulan, “gelişim” diye tanımlayacağımız yenilikler de tam olarak bu internet dediğimiz ağın üzerine kurulu. Metaverse’ler, artırılmış gerçeklikler ve her şeyden önemlisi, artırılmış gerçekliğin farklı bir uzantısı olan yüz filtreleri(!)… 2022 yılı ve sonrası için artık ”gerçekten” beklenen geleceğin kapımızda olduğunu, hatta bize selam vermeden fütursuzca kapımızdan içeri girip koltuğumuza fıstık kabukları dökmeye başladığını gördüğümüzü düşünüyoruz.
Vaporwave ise aynı internet kadar akışkan bir anlama sahip, tamamen internetten çıkmış bir kültür. Bir müzik türü mü? Evet, ama kendine has bir görsel estetiğe de sahip ve dijital ortamdan çıkarak hayatın her yerine yayılabilen belki de ilk yapı.
Bir müzik türü olarak incelersek eğer, vaporwave birçok farklı müzik stilinin kombine edildiği internetin süratli dinamikleri içerisinde eski kalabilecek ama popüler kültür için hâlâ yeniliğini koruyan bir sanat biçimi. 80’lerin modundan ve asansör müziğinden köklerini alan vaporwave, internette güçlenen ilk tür olmasıyla birlikte smooth jazz, funk, R&B ve daha birçok müzik türünden beslenerek büyüdü. 2010’larda zirvesini yaşamış, muhtemelen 90’ların çocuklarından oluşan bir hayran kitlesine sahip bu dünyada müzik adına her şeyi kesip biçmek mümkün. Şöyle tarif edelim: Kesik kesik karşımıza çıkan 80’ler, 90’lar ve 2000’lerin popüler kültür şarkıları, reklam müzikleri veya kesitleri, Windows bildirim veya o meşhur açılıp kapanma sesleri bir güzel karıştırılıp marine ediliyor ve düdüklüde beş saat pişmiş haliyle bambaşka bir yemeğe dönüştürülerek servis ediliyor.
Her şeyden ve her halden beslenen bu sanat formu gücünü datadan alıyor diyebiliriz yani… Ne de olsa sayıların sadece 0-1 olduğu dünyada hepimiz aynı düzlemde gibiyiz. Bu müzik türü de aslında internette doğan yeni neslin büyüttüğü ‘meme’ kültürüne hizmet etmek için çıkıyor. Ama sonrasında çok daha uzaklara doğru savruluyor.
Şimdiye kadar Teoman’ın müziği bıraktığı gibi birkaç defa öldüğü haberini aldığımız bu müzik türü her zaman genişleyen, değişen ve büyüyen haliyle her seferinde kendisini kanıtlayarak geri döndü. Mekansız ve zamansız türler ne kadar bitebilir ki zaten? Fakat çok da sorgulamamak lazım, lakin bir meme’in ömrü de bazen bir hafta, bazen bir gün, bazen ise 10 yıl… Bu müzik türü karşımıza ilk olarak 2009’da çıkmıştı, fakat Google aramalarında en çok 2017 yılında yükselmiş ve o zamandan beri de aynı seviyede aranmaya devam etmiş.
Fakat ister müzikal stilinden ister ona yön veren bu estetikten bahsedelim, vaporwave kendi varoluşunca kapitalizme satirik bir yönden yaklaşmasıyla konuşuyor. Oldukça hiper ilerleyen ve neoliberalizmin bile bir tık ötesinde olan bir evrenin parçası olarak değerlendirebileceğimiz bu tür ne kadar anti-kapitalist olabilir, emin değiliz. Yalnız eleştiri eleştiridir. Zaten dünyanın dört bir yanına yayılmış, farklı kültürlerden gelen vaporwave sanatçılarının hepsi bu konuda aynı fikirde değil. Mesela akımın öne çıkan müzisyenlerinden George Clanton’ın Document Journal’daki bir röportajında söylediğine göre vaporwave ve marksizm birbirleriyle iç içe geçen kavramlar kesinlikle değiller, müziğin burada asıl olayı ‘‘ses ve hissiyat’’.
Neoliberalizmde var olan metalar yeniden metalaştırılıyor, bir de üzerine Van Gogh’un eserlerini tişörtlerde basılmış halde görüyoruz. Vaporwave’de tanık olduklarımız da bunlardan pek farklı değil. Türlü medya içerikleri farklı şekillerde kullanılıp bize bu kültürle tekrar sunuluyor. Bu açıdan ikisi arasında bir benzerlik kurmak mümkün.
İçten içe isyankar olarak adlandırabileceğimiz bu altkültür uzaktan ise oldukça masum görünüyor. Ama kimisi kendini ve var olma sebebini punk ile özdeşleştirme cüretinde bulunuyor. Cüret dedik çünkü İngiltere’nin kocaman işçi sınıfının içerisinden çıkmış hayat biçimi punk. Birçok türün anası olduğu da oldukça doğrudur aslında. Fakat isyankarlık seviyesinde sandalyeleri ve gitarları paramparça eden, koskoca bir nesli etkisi altına almış punk nere, vaporwave nere… Yine de ikisi de anarşik ve antikapitalist. Ayrıca klavye ve ekranların arkasından yapılan, kiminin “klavye kahramanlığı” olarak adlandırabileceği aktivizmin ne kadar büyük etkiler yaratabileceğine de geçtiğimiz yıllarda tanık olmuşken internete dair hiçbir şeyi küçümsemememiz gerektiğini de öğrenmiş olduk. İster sevelim ister sevmeyelim, elimizde olmadan bir parçamız internette artık. Öte yandan marksizmi destekleyen bir takım sosyalist gruplar bu altkültürden yola çıkarak yeni bir altkültüre ulaşmış durumda. “laborwave” marksist düşüncelerin içinden doğan ve vaporwave’in tamamıyla marksizm ile oluşmuş kısmını benimseyen bir hali olarak karşımıza çıkıyor.
Yeni eğlence arayışları, yeni oyunlar, VR gözlükler ve cihazlarla önceden sadece parmağımızın ucuyla dokunduğumuz internet dünyasına ütopik veya distopik birçok yönden bakabiliriz. Tamamen kendimize yakıştırarak seçtiğimiz yeni karakterler, süslenmiş ve yenilenmiş avatarlar daha bu sene çıkan Cyberpunk 2077 oyunu ve tüm internette büyüyen Cyberpunk dünyası gerçekten bize şunu söylüyor: gelecek artık karşımızda ve bizi bekliyor, arkada da bu müzikler çalsın!