Biz bu hallere nasıl düştük: Giderek büyüyen “stalking” dürtümüz

Dijital dünyanın nimetlerinden sonsuz bir mutlulukla faydalansak da hayatımıza soktuğu bazı alışkanlıklar (ya da bağımlılıklar mı demeli) karşısında hâlâ ne yapıp ne hissedeceğimizi bilemez haldeyiz. En iyi ihtimalle 10 dakikada bir telefon ekranına dokunmak, gün içinde defalarca selfie çekmek, sevdiğimiz ya da nefret ettiğimiz kişilerin sosyal medya profillerini kurcalamak… “Stalking” ise işe başka kişileri de soktuğu için türlü hisleri de beraberinde getiriyor: bazen büyük bir heyecanla bazen de yüzümüzü ekşiterek yaptığımız ama bir türlü vazgeçemediğimiz bir çeşit sosyal bağımlılık artık bu. Yakın takipten vazgeçemiyor, merakımıza yenik düşüyoruz. Ve emin olun “ben hiç yapmam öyle şeyler” diyen en asil duyguların insanı bile bir kere de olsa o arama ekranına sevdiği ya da sevmediği bir insanın adını yazmıştır… Ama tüm bunlar sebepsiz değil elbette. Biz de bu yazımızda Türkçeye “ısrarlı takip” olarak çevirebileceğimiz “stalking” eylemine dadanıyor, bu eylemden neden vazgeçemediğimizi anlamaya çalışıyoruz.

İngilizceden günlük dilimize ful fors giriş yapan bir kelime ”stalk” ve tabii ”stalking”. Birçoğumuzun aklında artık ‘dijital takip’ ile özdeşlemiş, (sözde) daha ”masumane” gibi bir hal almış olsa da bu kelime her türlü takip eylemini kapsıyor elbette. Kelimenin Cambridge Dictionary’de yer alan ilk tanımı “bir kimseyi kanunsuz olarak belirli bir süre takip etme ve izleme suçu”, ikinci tanımı ise “bir kişiyi/hayvanı görülmeden ya da duyulmadan yakından takip etme” olarak geçiyor. Art niyetli ya da taciz boyutuna varan tüm takip aktiviteleri bir yana, dijitaldeki takip eyleminin altında temel olarak başkalarının hayatını merak etme duygusu yatıyor diyebiliriz. Ve bir insanı fiziksel olarak takip etmek oldukça ürkütücü görünse de bu eylemin dijital alemdeki karşılığı çok daha farklı gibi kabul ediliyor. Çünkü sosyal medya kullanıcıları olarak hepimiz bile isteye hakkımızdaki bazı bilgileri paylaşıyoruz profillerimizde. Ve tıpkı bizim gibi hayatıyla ilgili bilgiler, güncellemeler paylaşan diğer insanların bu paylaşımlarına da kayıtsız kalamıyoruz doğal olarak. Ve bir yerden sonra da hepimize normal gelmeye başlıyor bu eylem. Tabii ucu dijital zorbalığa çıkmadığı sürece, bir tür anonim ”bilgi alma işlemi” olarak sınırlı kaldığı sürece.

2020 yılında sosyal medya kullanımının zararlı yönlerini araştıran bir çalışmaya göre sosyal medyayı uzun süre boyunca kullanmak başka insanların profillerini bilme ve sürekli olarak izleme konusunda bir dürtü geliştirmemize neden oluyor. Çalışmanın devamında da bu dürtü kontrol edilemediği takdirde bizim sosyal medyada gereğinden fazla zaman geçirmemize ve bu takıntımızın büyümesine sebebiyet verebileceği konusunda çeşitli riskler (hep takip eden hem de edilen açısından) oluşturabileceğinden bahsediliyor. Obsesif bir şekilde sosyal medya kullanımı, uyku problemleri, takip eyleminin gerçek hayata taşınması gibi…

Happy Penn Badgley GIF by Lifetime - Find & Share on GIPHY

Nottingham Trent Üniversitesi’nde psikoloji bölümünde akademisyenlik yapan Dr. Daria Kuss sosyal medyadaki takip dürtümüz için şöyle diyor; “Dijitalde insanlar hakkında mevcut olan büyük miktarda bilgi ile ekranlarımızda ortaya çıkan tüm yaşam hikayelerine tanık olabiliyoruz. Kullanıma sunulan içerikler sayesinde kişiyi tanıdığımızı hissedebiliyoruz; günlük olarak ne yaptığını, arkadaşlarının kim olduğunu ve ne tür fikirleri olduğunu biliyoruz. Bazı durumlarda, sosyal medya sayfalarında kullanıma sunduğu içeriklere dayanarak bir kişiye karşı güçlü duygular geliştirmek mümkündür.” Evet, bu duyguların ne kadar güçlü olabileceğini çoğumuz tecrübe etmiştir. Sırf gönderilerine bakarak bile bir kişiden kolayca nefret edebiliyor ya da onu delice sevebiliyoruz malum. Dr. Kuss ”Nörobiyolojik bir perspektiften bakıldığında sevgi de nefret de aynı beyin fonksiyonlarını harekete geçirir. Bu, nefret ettiğimiz insanları takip ettiğimizde ‘ödüllendirici’ bir duygu yaşayabileceğimiz anlamına geliyor. Ve bu beklenti gelecekte hoşlanmayacağımız kişilerin profillerini kontrol etme örneklerini tetikleyebilir” diyor.

Ingrid Thorburn GIF by Ingrid Goes West - Find & Share on GIPHY

Gerçekten de çoğunlukla hoşlandığımız insanlar için gerçekleştirdiğimiz bu yakın takibi hoşlanmadıklarımız için de yaparken buluyoruz kendimizi. Hatta nefret ettiğimiz bir kişinin bile adını arama motoruna yazmaktan tuhaf bir şekilde zevk alabiliyoruz. Peki neden hoşlanmadığımız kişileri bile takip etmekten yani hate-stalking yapmaktan da kendimizi alamıyoruz derseniz, size çeşitli cevaplar verebiliriz. Bu cevaplardan biri elbette nefretimizin “haklı” olduğunu kanıtlamak. Hangimiz orada yazan bir fikre katılmadığımız bir gönderinin/tweetin/mesajın ekran görüntüsünü alıp yakın arkadaşlarımızla paylaşmadık ki… Bir nevi düşmanımıza karşı cephe aldığımız bu eylemin tuhaf bir şekilde haz verdiğini söyler birçok insan (biz değil, bir arkadaşımız). Hate-stalking’den kendimizi alamamamızın bir diğer sebebi de kendimizi sosyal medyada gördüğümüz insanlarla sürekli kıyaslıyor oluşumuz; “ondan daha iyiyim” düşüncesini kendimize hatırlatma ihtiyacımız yani. Ve tabii ki nefreti de takıntı haline getiren insanların sayısı da hiç az değil tahmin edersiniz ki. Sadece bu saplantı sebebiyle o kişinin profiline girmekten kendinizi alamamanız da mümkün. Ya da sırf sosyal medya uygulamalarının kimsenin anlam veremediği bir garip algoritmaları sebebiyle sevseniz de sevmesiniz de birçok hesabı ana sayfanıza düşürmesi de bir hate-stalking sebebi olarak sayılabilir. Bu arada hate-stalking 2015’te Elle dergisi tarafından “toplumsal olarak en kabul edilebilir delilik biçimlerinden biri” olarak tanımlanmış. Ve bu konuda, belli bir süreden sonra karşı koyamadığımız bir bağımlılık haline gelse de bir nokta da kendimizi kontrol altında tutmamız gerektiğini söylüyor Dr. Kuss; “Bunun zihinsel sağlığımız ve refahımız üzerindeki zararlı etkilerinin farkında olmamız gerekiyor. Dijital dünyada insanlardan nefret etmek, kendi yaşamlarımızı takip ettiğimiz kişilerin yaşamlarıyla kıyaslama noktasına geldiyse çevrimiçi olarak başkalarıyla olumsuz karşılaştırmalara ve psikolojik açıdan yıpranmaya sebep olabilir.” Yani…

B Positive Stalking GIF by CBS - Find & Share on GIPHY

Stalking’in bir sonraki adımının dijital zorbalığa uzandığından da bahsetmiştik. Stalking’in getirdiği bir yanılsamayla birlikte sadece sosyal medya aracılığıyla tanıdığı, bildiği kişiler üzerinde söz hakkı elde ettiğini düşünenler de olabiliyor. Özel hayata dair yorumlar, sahte hesaplar üzerinden sıralanan hakaretler ve daha niceleri de işte bu yanılsamalardan kaynaklanıyor. Yani evet, Dr. Kuss’un dediği gibi stalking sadece kişinin kendi kendine zarar vermesiyle sınırlı kalmayabiliyor bazı zamanlarda. Zaten o kadar nefret tetiklenmişken bünyede, onu içeride tutabilmek ne mümkün.

Gerçek hayatta sosyal medya profillerimizde göründüğümüzden çok daha fazlası olduğumuzu çoktan öğrendik artık. Sosyal medya profillerimizin aslında vitrinimiz olduğunu da kabullendik. Bu vitrinleri sunarken görülür olduğumuzun bilincindeyiz. Haliyle stalking de o kadar sıradan geliyor gözümüze… İşe alımlarda bile Instagram profillerine bakıldığı şu dünyada… Ama işte öyle kritik bir çizgi var ki dijital dünyada, olumlunun olumsuza dönüşebilmesi saniyeleri alıyor. Bunda tabii ki gerçek dünya ile dijitalin arasındaki ayrımın da muğlaklaşmasının etkisi var. Merak etmeyin, bu yazı ”ben kimim ve burada ne işim var” gibisinden var oluşsal sorgulamalara doğru ilerlemeyecek ama görülür olan herkes hakkında söz hakkımız olmadığını ve sosyal medyada gördüğümüz her şey üzerinden kesin hükümlere varmamamız gerektiğini daha başka nasıl söyleyebiliriz ki?