Acil durum: TikTok ve Reels kıyafet rezervlerimizi bitiriyor!

O bayıla bayıla izlediğimiz sezon trendlerini 20 saniyede ezberlerimize dökeceğimiz videolar hayatımıza gireli pek de olmamış olabilir. Fakat internetin her gün daha hızlı olan akışında bir şeylerin uzun süre gündemde kalması oldukça zor olabiliyor. Bu nedenle hayatımızın ortasına düşen sosyal medya kanalları bizi gündemle uyuma çağırırken bir yandan da içerisinde bulunan her şeyiyle bize tüketimde fazla mesai yaptırıyor. Sosyal medyanın zararları ve yararlarını konuşmak başlı başına bir münazara konusuyken biz kendimizi başka bir meseleye atıyoruz: Sosyal medya bizi “fast-fashion” yani hızlı modaya sürüklüyor! Şaşırtıcı mı? Elbette hayır. Ama daha öteye giderek bunu bildiğimiz anlamda modanın ölümü olarak yorumlayanlar da var.

Medya içeriklerinin dikkat süremizi, dikkat süremizin de medya içeriklerini etkilediğini biliyorduk muhtemelen. Dijitalde git gide hızlanan dünyanın sonuçlarını ise sadece sosyal medyada değil bize her şeyi taşıyan kuryelerle veya dünyanın öbür ucundan internetle bağlandığımız canlı yayınlarla da görebiliyoruz. Moda da kendisi bu hızdan nasiplenirken TikTok’tan Instagram’a maruz kaldığımız içeriklerle birlikte kendi dolabımıza yabancılaşıyoruz bir nevi. Ayrıca üretimin pahalılığı ve bunu ucuzlaştırma yöntemleri de kıyafetlerimizi uzun vadeli olmaktan çıkarıyor. Medyanın vahşiliğinden ağır etkilenen moda endüstrisi ve hali hazırda hızlı olan fast-fashion da biraz daha gaza basıyor. Giydiğimiz kıyafetler bir hafta kalmadan tüketilirken resmen ekmek yer gibi kültür yer hale geliyoruz.

Kısa, daha da kısa olacak

Öncelikle medya ürünlerinin her geçen gün süre olarak ne kadar kısaldığını, bazen pratikleştiğini bazen de sadece hızlandığını görmüşüzdür. Bu durum ise karşımıza yeni çıkan bir durum değil. Her ne kadar vaktiyle Türk televizyonları sayesinde (mesela Aşk-ı Memnu’nun bir bölümünü bitirmek) için saatlerimizi ekran önünde geçirmeye alışmış olsak da artık soluksuz izlediğimiz, zaman kavramını unuttuğumuz o dizileri bir elimizde akıllı telefon diğer elimizde iPad eşliğinde izler olduk. YouTube’daki içerikçilerin yükselmesi ve ardından gelen yedi saniye trend’li Vine’lar ise zamanında dikkat döngümüzü oldukça kısaltmıştı bile. Sonra ne olduysa oldu biz üzülerek Vine’a veda ettik. Fakat Vine sevenler bu vedayı kabul etmezken gidip kendileri derlemeler hazırlayarak iki-üç saatlik videolar yayınladılar YouTube’da. Bunun sonucunda anladık ki kalbimiz hâlâ bir şekilde Vine’da ve onu unutamıyoruz…

O sıralarda Uzak Doğu’da da yine içeriklerini kısa videolar üzerinden kuran bir platform yükseliyor: Douyin. Vine’ın yükselişi onları da etkiliyor tabii ama bir noktadan sonra işler alıp başını gidiyor. Douyin’in sahibi ByteDance, Şangay’dan çıkarak Amerika’ya da yayılan Musical.ly isimli uygulamayı da bünyesine katıyor ve bu birleşim tüm dünyada TikTok olarak bilinen uygulamanın doğuşuna vesile oluyor. Günümüzün en popüler iletişim araçlarından sayılan videolu içeriklerin kısaltılmış halinin temelleri Vine’da yatarken, yapay zeka mucizeleri, fazla gerçekçi filtreleri, daha esnek süreleriyle TikTok bu dünyanın kurallarını yavaş yavaş koymaya başlıyor. İçine girmeyip de burun kıvıranların sayısı bir kez indirip bir daha çıkamayanların sayısına kaybederken TikTok Instagramı bile içerikleriyle içeriden fethetmeye başlıyor, TikTok üzerine kaydedilmiş Reels’ler ile.

https://www.tiktok.com/@lincolnsmamaaabackup/video/7009801809896279301

Influence et, iade et

Bu videoların azımsanamayacak kadar büyük bir kısmı modayla ilgili içerikler çıkarıyor karşımıza. YouTube’un hâlâ oldukça aktif olarak karşımıza çıkan güzellik gurularını az da olsa takip edenler bilir o “haul”lerde ne kutu açılışları, torba çıkarmaları yapıldığını. (Haul, artık internet diline yerleşmiş bir kelime ama kısaca şöyle açıklayalım: influencer’ların ya da içerik yaratıcılarının kozmetikten giyime, aldıkları ürünleri göstererek deneyimlerini anlattıkları videolar.) İşte tam da minimalizm ve sürdürülebilirlik meselelerini günlük hayatımızda daha çok yaşatmaya çalışırken bazı yaşam stili influencer’larının kısa çekilmiş Reels’lerde veya TikTok’lardaki bol kıyafet değişimli haul’lerini izlemeye başladık. “Sonbaharda yağmurlu bir hafta” diyerek yağmurlu havalarda giydiği yedi günlük farklı kıyafet kombinlerinin hepsinde sadece farklı bir tişört değil, ayakkabıdan saç tokalarına kadar köklü değişimlere şahit oluyoruz. Bu şahitliğimiz ne kadar sürüyor peki? 30 saniye, bilemediniz 40… Biz 40 saniyede bir insanın yedi günde giymesi muhtemel olabilecek kıyafetlerin hepsini gördüğümüze göre bir de fotoğraflarda karşımıza çıkacak başka kombinlerinde varlığını kanıtlamaları gerekiyor takipçilerine.

@hope.cee

some fall fits🧡 outfit details are in my bio link! #fall #falloutfits #fashion #style #fyp #outfits #ootd

♬ estelle american boy – jay !

Değirmenin suyu ise ne kadar influencer olursan ol bir yere kadar kendi kendine akmaya başlıyor. Bu yüzden ardı arkası kesilmeyen video serilerinde giyilen binlerce kıyafetin oldukça çeşitli ve hesaplı olması gerekiyor tabii ki. Bunun en iyi seçeneği de bir sezon içerisinde yüzlerce model çıkararak daha hızlı tüketilebilir moda ürünlerinden yani “fast-fashion” yolundan gittiğini söyleyebileceğimiz markalar. Bu markaların çeşitli ve gündem modasına cuk oturan modelleri TikTok’ta peş peşe birer saniyelik görüntülerin kolajlarından oluşan videoların yapısına oldukça uygun görünüyor. Ulaşılabilir fiyatlarıyla modaya erişimi kolaylaştıran ve bir şekilde çevrecilik dışı bile olsa başka sınıfsal ögelerin eşitsizliğini bozmaya yol açan bu markaları kötülemeye gelmedik tabii ki. Lafımız sadece her geçen gün hızlanan tüketici çılgınlığına hem de iklim krizinden böylesine yoğun bir şekilde bahseder olmuşken.

Hızlı tüketim ve hızlı üretim

Mina Le’nin de videosunda bahsettiği gibi, bir kıyafeti üretmek bile çoklu üretim ve dağıtım süreçlerinden sonra bizim karşımıza çıkıyor. Bir kıyafetin kendi yaşadığı serüven süreci boyunca sömürüsüz ve doğa dostu bir yol izlemesi ucuz iş uğruna koskoca dünyanın farklı yerlerinde üsler açmışken oldukça zorlaşıyor. Ürünlerin üretilmesi yolunda kullanılan tüm malzemeler, makineler, belki fabrikanın elektriği ve tüm bunların taşımacılığı… Bunların da üstünde işçilerin kazandığı para var tabii ki de. Bu durumda ortalama fiyatın altında satılan ürünlerde kesintinin nereden yapıldığını bulmak pek de zor olmayacaktır. Dünya üzerinde çalışan giysi işçilerinin sadece yüzde 2’sinden azı geçinmelerine yetecek kadar maaş almakta. Bunun karşısında dolabını her iki haftada bir yenilemesi gerektiğini düşünen ve bu sebeple kıyafete az para vermeyi tercih eden insanların sayısı ise oldukça fazla. Modanın şimşek gibi çakıp gürleyip giden değişimleri diğer moda olan her şeyi anımsatsa da, mesela diziler gibi, bıraktığı yıpranmış kumaş yığınları gözümüzden ırakta ama bir yerlerde duruyorlar. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’ne göre moda endüstrisi küresel karbon dioksit emisyonunun her sene yüzde 10’unu üretiyor. American Psychology Association’ın Instagram’daki görsellerin insanı depresyona ve vücudundan tatmin olmamaya sürüklediğini açıkladığını öğrenince de artık kendimize gerçekten “değer mi?” sorusunu sormaya çalışıyoruz. Bu tamamen sosyal medyanın suçu değil aslında, çünkü birtakım tüketim trendleri ve uygulama optimizasyonları bize dayatılsa da trendleri oluşturan biricik insanlar var.

https://www.tiktok.com/@borislavasekova/video/7018942930958241030

Öte yandan, bu ürünler ucuz olduğunda ne kadar çevre açısından sürdürülebilirse, daha pahalı ama çevreci ürünleri almak da alıcılar için o kadar sürdürülebilir oluyor. Buna ideal çözümü bulanlar yine bazı niş markalar oluyor. Üç farklı fiyat etiketiyle çalışan bazı markalar, üretim fiyatını, pazarlamalı fiyatını ve iş geliştirmeli fiyatını karşımıza sunarak oldukça transparan bir ücretlendirme örneği gösteriyor. [1] Böyle seçenekler tam da popülerleşmemişken sosyal medyanın etkileri göze çarpıyor aslında. Günlük hayatımızda bir tişörtü birkaç defa giymek normal karşılanırken kimi influencer’ların takipçileri tarafından aynı kıyafeti ikinci giyişinde linç yediğini görüyoruz. #ootd hashtagi ile birlikte o gün ne giydiğini sergileyen sosyal medya kullanıcıları zaman geçtikçe çok daha zararlı bir oluşuma doğru ilerlediklerinin de farkında değiller. Bunun sonucunda 2018’deki Barclaycard’ın Birleşik Krallık’ta yaptığı araştırmaya göre insanlar sırf bunun için kıyafet alıp Instagram’da poz verdikten sonra etiketini çıkarmadan iadeye yolluyorlar. Bu yolla ilerlemek çoğu insana mantıklı gelse de, çünkü fast-fashion bile bir yerden sonra ekonomikliğini yitirebiliyor, bazı markalar sadece sosyal medyadan tüketilebilir ürünler haline geliyor. Başka bir yazıya göre ise, yeni alınan bir kıyafet Britanyalı kadınlara göre üçüncü giyimden sonra zaten eskimiş ve giyilmiş olarak sayılıyor.

FOMO

Bahsettiğimiz bu trendlerin etkisiyle, hem paramızı az da olsa geri almak hem de vicdanımızı rahatlatmak adına kendimizi online olarak giderek aktifleşen ikinci el platformlarında buluveriyor olabiliriz. Fakat hızlı moda akışının yavaşlamasını sağlamak yerine hızlandırıyor sanki bu siteler. Ne de olsa satılan malın hızlıca talibi çıkıyor, çünkü başkası tarafından hemencecik tüketilmiş bu ürünler daha rengi bir ton açılmadan öteki sahiplerine kavuşuyor. Gividen, WSGN’nin global trend edit’i The Feed’de dediğine göre “bugünün kıyafeti” diyerek paylaşılan sosyal medya içerikleri, videolar, fotoğraflar kimisinde kısaca FOMO (fear of missing out) diyebileceğimiz bir şeylerden mahrum kalma, bir şeyleri kaçırma korkusunu perçinliyor. İnsanlar belki almayı planlamadığı hatta belki de ekonomik olarak ulaşamadığı ama sırf moda olduğu için bazı şeyleri almak isterken tüketimi de tetikliyorlar.

Kafamda deli sorular…

Bu çılgınlıktan bahsederken, her ne kadar bir fast fashion markası olmasa da moda dünyasına sosyal medya üzerinden damga vuran House of Sunny’nin Hockney Dress örneği geliyor. House of Sunny’nin sitesinde gördüğümüz kıyafetlerin altında sürdürülebilirlik değerlerini anlatmaya çalışan birtakım yazılar bulunuyor, bu açıdan günahlarını almayalım şimdi… Fakat sosyal medya trendleri arasındaki yükselişi onu bu yazıda da geçirmeyi gerektiriyor. Bilenler bilir, fakat yurt dışında popüler bir marka olduğundan anlatmakta fayda var: House of Sunny’nin bahsettiğimiz Hockney Dress adlı elbisesi bir yaz ayında Kendall Jenner’ın üstünde o sapsade ama güzel motifleriyle karşımıza çıktığı anda ilgiyi kendi üzerine çekmeye başlıyor. Bunu gören takipçiler ve onların takipçilerinin de dalgasıyla gelişen micro trend ile herkes bir anda kendisini bu kıyafetin sahibi olarak buluveriyor. Yalnız bu mini minnacık trend takipçileri için öyle bir illet haline geliyor ki pek çoklarının giymeye fırsat bulana kadar hevesi kaçıyor. İnternette elbisenin nasıl giyilebileceğine dair tartışmalar sürüyor…

Gen Z neredesin?!

İyi şeyler(!) de olmuyor değil. Son zamanlarda günün kıyafeti trendinin Instagram’da sevenlerine ve sevmeyenlerine veda etmeye hazırlandığını söyleyebiliriz. Çünkü ünlüler ve bazı influencer’lar bir başkaldırı peşinde. “O bir giydiğini bir daha giymez” dediğimiz veya sadece düşündüğümüz ünlüler aynı kıyafetlerle bazen kasten bazen de farkında olmadan farklı günlerde pozlar veriyorlar. Şimdilerde 332 milyonu aşmış kullanımı olan #ootd de bizi bu zamanlara yakın bir aralarda terk edecek, limanı başkalarına bırakacak gibi görünüyor. Fakat bu fotoğraf trendlerinin yaşam kaynakları olan hashtag’ler Instagram’dan çekilse de geriye kalan videolu platformlarda sahalar yine aynı trendlerin oluyor. Hatta çok daha hızlı ve çok daha pahalı trendler bunlar. Lafımız aynı kıyafetle yedi kombin yapanlara değil tabii ki. Fakat hızlı moda tüketiminin akan damarlarını, başında saatler geçirilen TikTok ya da onun muadili olan Reels besliyor.

Bu trendlerden beslenen markalar da kendilerine bu platformda yuvalar bularak kendi kampanyalarını da buradan sürdürmeye devam ediyorlar. Aldo’nun #StepIntoLove kampanyası da işte tam olarak bu şekilde sürdürülürken globalde sosyal medyadan sorumlu direktörleri TikTok’un kendileri için ne kadar önemli bir araç olduğunu anlatıyor. Kimsenin dilinden düşmeyen “Gen Z’yi anlamanın yolu” da muhtemelen buralardan geçiyor. Gen Z diye tutturduğumuz şu sıralarda lise çağındaki bireyler belki de “influence” olmaya daha müsait bir grup olarak görülse de bu trendlerin etkileri para kazanmaya daha müsait olan ve kendisine kıyafet alan neredeyse herkesi etkiliyor diyebiliriz. Günlük hayatımızda farkında olmadan bir sürü kampanya ve trendlere maruz kalırken ne kendine has tarzı yakalamak ne de fast-fashion’ın tersi olan slow-fashion’ı yaşamak kolay. Fakat seçimlerimizi bilinçli olarak kaydırdığımızda, hatta dolabımıza “yeni” veya “eski” diye ayrımlarla bakmayı bıraktığımızda aldıklarımız ve hayattan memnun kaldıklarımız arasında büyük bir fark göreceğimizi tahmin ediyoruz. Ayrıca “Yaşasın ikinci el!” diyoruz.