
Aradığınız kişi iptal edilmiştir: Grammy’lerde tekrar deneyiniz!
”Zamanla nasılsa unutulur.” Güçlü ve itibar sahibi olanların uyguladığı şiddet veya sömürü daha duyulur ve bilinir olduğunda genellikle şu cümle savruluverir etrafta. Sebep yılgınlık mı? Belki de… Ama uygulanan şiddete bir şekilde katkı sağladığı da ortada. Ama son dönemlerde gördük ki bazı şeyler de o kadar kolay unutulmuyor ya da göz ardı edilemiyor. Pantene Altın Kelebek Ödülleri’nde kadınlara uyguladığı şiddet haberleriyle sıkça gündemimize düşen İbrahim Tatlıses’e Onur Ödülü verilmesi ve bunun üzerine yükselen tepkiler bunu bir kere daha gösterdi bize. Bunlar bizim coğrafyada olanlar ama farklı coğrafyalarda da durum pek farklı değil. Grammy’ler cephesinde işler epey karışık çünkü bu seneki adaylar arasında taciz (hem de pek çok farklı kadın tarafından), teşhircilik (hem de pek çok farklı kadın tarafından) ve transfobi ile suçlanan isimler var. Ödülün arkasındaki heyet ise pek rahat. Tepkileri hiç umursamadıklarını söyleyecek kadar. Evet, 64. Grammy Ödülleri üzerinden Marilyn Manson, Louis CK ile Dave Chapelle cephesinde yaşananlara ve bunları görünür kılan cancel culture’a dadanıyoruz.
“Cancel culture” olarak da adlandırılan “yok sayma” hareketi şiddete maruz kalan bireylerin gerek medya gerek sosyal medya aracılığıyla faili ifşalamasıyla başlıyor. Büyük kitlelere ulaşan bu ifşalar, failin sosyal ve kariyer odaklı çevresine ulaşmasının yanı sıra kendisinin ilişkilendiği bireylerle birlikte kuruluşların da kulağına su kaçırıyor. Bunun sonucunda da kişiler durumun muhasebesini yaparak failden uzaklaşma ve onunla ilişkilerini kesme imkanını elde etmiş oluyorlar. Kimi zaman kurumlar kendi güçlerini kaybetme korkusu -veya başka politik korkular dolayısıyla- bu kişiye dair bir eylemde bulunmasa da ifşaların etkisi büyük; çünkü kitlelere ulaşmasıyla birlikte kalabalıkların da failden uzaklaşmasına ve onu “yok sayma” prosedürüne başlamasına sebep olabiliyor. İşte buna “cancel culture” yani ‘‘yok sayma’’ ya da ‘‘iptal’’ kültürü de diyebiliriz.
Bu yok sayma hali özellikle #MeToo hareketiyle birlikte yükselmeye başlasa da Shane Dawson, Ellen DeGeneres ve habire cancel’lanıp bir özürle hayatına devam eden Jefree Star vakalarında da etkisini görmüş olduk. İtibarına sırtını dayayan pek çok ”avantajlı” ünlünün, bu itibarın onlara getirdiği güç üzerinden etrafındakilere şiddet ve sömürü uyguladığını gösterdi cancel culture bir taraftan da. Yıllarca yok sayılan pek çok konuyu da açığa çıkarıyor; güç ve itibar karşısında sesi kısılanların da seslerinin duyulmasını sağlıyor.
Fakat kişinin tüm itibarını elinden alan bu yolu kişiye başka bir şans vermediğinden toksik ve zararlı olarak adlandıranlar da var. Bu karşı sesler türlü argümanlar üzerinden şekillenebiliyor. Hatta Kanye West, aynı Jefree Star gibi, birçok defa ifşa edilip duruma kayıtsız kalarak hayatına devam etme stratejisi geliştirmiş durumda. Ve kendine göre ‘her şeyi aşmış spiritüel’ kimliğiyle “linç kültürü”nün üstünde olduğunu belirtiyor bu videoda. (Cancel culture’ın bir tür ”linç” olduğu cancel culture’a karşı geliştirilen yorumlardan biri; oysa burada linçin yanlış bir kullanımı söz konusu.)
Bu yöntemin bazı hukuk sistemlerinden veya failin sosyal ve maddi gücünden daha üstün olduğunu söyleyebiliriz. Yalnız, bu güç her durumda karşılığını bulamıyor maalesef. Mesela İbrahim Tatlıses’e Pantene Altın Kelebek’te, tam da biz bu konuları bu tarz mecralarda konuşmaya başlamışken bir “Onur Ödülü” verilmesi buna bir örnek; kadınlara uyguladığı şiddet haberleriyle sıkça gündemimize düşen bir ismin tüm karakteri ve varlığı kutlanıyor bu ödülle beraber. Bu ödülün verilmesine karşı yükselen sesler ise bazı konularda artık kuralların değiştiğinin bir kanıtı.
2022 Grammy adaylıklarını incelerken de çok yakın zamanda onlarca kadın tarafından ifşa edilen ve dava açılan, transfobik nefret söylemlerinde bulunan kişilerin isimlerini gördük. Bu isimlerin içerisinde sıra sıra ifşaları ve davaları basına düşen Marilyn Manson ve büyükçe bir grup kadın komedyen tarafından teşhircilikle suçlanan Louis C.K. var. Bu görkemli törene beş kala şanına gölge düşüren bu adaylıklara “Nasıl oldu da bu adaylığa girdi?” diye sormadan önce failler hakkında açılan davalara ve medyada yapılan ifşalara kısaca bir göz atalım.
2021’de Westworld’ün Dolores’i olarak bilinen ünlü oyuncu Evan Rachel Wood Marilyn Manson’ın ve dünyanın karşısına taciz davasıyla çıktı. Evan Rachel Wood eski nişanlısı Marilyn Manson’ın zamanında onu cinsel ve psikolojik şiddete maruz bıraktığını ifade ettiğinde birden fazla kadın onun söylediklerinden güç alarak daha önce Marilyn Manson tarafından maruz bırakıldıkları şiddetleri anlatmaya başladılar.
Bunun sonucunda Marilyn hemencecik tüm bu beyan ve suçlamaları reddeden katı bir açıklama yaptı, hatta hayatı boyunca hep dedikodular içinde boğulduğunu ve bu suçlamaların da bu dedikoduların bir uzantısı olduğunu söyledi.
Fakat Wood’un yaşadıkları öyle dedikodu gibi anlatılacak şeyler değil, bizzat başından geçenleri, aralarındaki dinamikleri tüm yönleriyle açıklayacak şekildeydi. Bunun üzerine bir de eski asistanı Wood’un bahsettiklerini bir bir doğruladı, hatta en az dört kadın da kendilerinin Manson tarafından tacize maruz kaldıklarını belirttiler, kimisi de dava açtı. Kadının beyanının tek başına maalesef kabul göremediği bu dünyada bir şeyler az çok yavaştan değişiyor ki, bu ifşa yoluyla Manson’ın menajeri ve plak şirketi kendisiyle çalışmayı bıraktılar.
Wood’un davasından hemen sonra Marilyn Manson’ın eski asistanı Ashley Walters da ona katılarak cinsel saldırı ve taciz üzerine dava açtı. Sonrasında davalara eski sevgilisi ve Smithline da katıldı. Peşi sıra gelen bu davaların ardından Manson yine bir açıklamada bulundu ve kendisinin “shock-rock” imajının suiistimal edildiğini ve tüm bunların sahte açıklamalar olduğunu iddia etti. Böylece tüm ifşalara, davalara ve “cancel” yani yok saymalara kapıyı çarpan Marilyn Manson kendisini bir gün Kanye’nin yanında sahnede buldu hem de Kanye’nin albümünde sesini duymamızdan birkaç gün geçtikten sonra. Belli ki tüm dünya Marilyn’i yok sayarken Kanye onu parıl parıl bir halkla ilişkiler aracı olarak görüyordu. Ateşi hâlâ sönmemiş, taze bir olay…
Daha geçen ay tam da Kanye’nin resmi adını ”Ye” yaptığı o meşhur Sunday Service performanslarından birinde Kanye’ye katılan Manson hakkında birtakım spekülasyonlar da doğdu. “Acaba Manson Hristiyanlığa mı yöneliyor?” gibi soru işaretleri kafalardayken adını Ye yapan Kanye de acaba kendisini yeni nesil İsa olarak mı görüyor diye bir soruyoruz biz de.
Fakat durun, olaylara her geçen gün bir başkası eklenirken geçtiğimiz günlerde Evan Rachel Woods bir açıklama yaptı ve dedi ki bahsettiğimiz fail Woods’un oğlunu da taciz edeceğini söyleyerek kendisini tehdit etmiş. Bir diğer yandan da Marilyn Manson bir taciz odasının bulunduğu iddia edilen ve defalarca yenilediği evini sessiz sedasız, ismi açıklanmayan bir kişiye satıvermiş.
Bütün bu olayların sonunda, artık bıçak kemiğe çoktan dayanmış olması lazım diye düşünürken, Grammy’deki karar verici ekibin Manson’ı iki kategoride ödüle aday gösterdiğini öğrendik. Gerçi sonradan bu adaylıklarından biri düşürüldü… Fakat zannetmeyin ki bu düzenleme süren davalarla ilişkili…
Hayır, sadece ufak kontrollerden geçen adaylıklarda katkıda bulunanların isimleri kontrol ediliyormuş. Meğerse, Manson’ın, yani gerçek adıyla Brian Warner’ın ismi Kanye’nin “En İyi Rap Şarkısı” kategorisinde yarışan parçası “Jail”den çıkarılmış. Çünkü Manson’ın vokalleri aslında ‘‘Jail’’de değil birincisiyle neredeyse tamamen aynı olan “Jail pt 2”da bulunuyormuş. Yani şarkılar ve katkıda bulunanlar karışmış… Bu karışıklık bırakın Grammy adaylıklarını, en başından albümde nasıl meydana gelmiş diye sormadan edemiyoruz. Kanye ve ekibi hangi parçaya kimi kattıklarını bilmiyor muydu yahu? İşin içinde Kanye de olunca burnumuza türlü türlü kokular geliyor… Fakat bu minik isim düzeltmeleri tabii ki de ‘‘Jail pt 2’’de hâlâ ismi geçen Manson’ı bir Grammy alma ihtimalinden alıkoymuyor.
Grammy’lerde görülen iki komedyen, Dave Chapelle ve Louis CK’in de sicilleri kabarık. Louis CK cinsel taciz suçlamalarıyla medyada yok sayılmaya başlanmışken Dave Chapelle de mizah adı altında transfobik nefret söylemleri ile dikkat çekmişti.
Kadın komedyenlere teşhircilik yapmakla suçlanan Louis C.K. bir süredir gösteri yapmıyordu. Fakat son yaptığı geri dönüşün üzerine onun da En İyi Komedi albümü kategorisinde adaylığını görmüş bulunmaktayız. Chapelle ise Netflix üzerinden yayınlanan 8:46 ile En İyi Spoken Word kategorisinde aday gösterildi.
Fakat bütün bu suçlamalar, ifşalar, reddedici cevaplar ve daha niceleri karşısında müzik piyasası ve Grammy şovu devam ettirmeye karar verdi. Gerçekten… Her şeye rağmen “show must go on” dedi Grammy’lerin CEO’su Harvey Mason Jr. ve ekledi “İnsanların geçmişlerine bakmayacağız, sabıka kayıtlarına bakmayacağız, ‘Bu eser, çıkış tarihi ve diğer kriterlere göre bu adaylık için uygun mu?’ dışında hiçbir şey ile ilgilenmeyeceğiz. Eğer öyleyse, değerlendirilmek üzere eserlerini sunabilirler” diyerek aynı faillerin reddi gibi o da bir red verdi.
Tüm bunlar söylenmeden önce Rolling Stone dokuz aylık bir soruşturma başlatarak 50 kişiden fazla insanla konuşmuştu Marilyn Manson’ın bütün suçlamaları için. Sonuçlar ise pek de iç açıcı değil, rapor Manson’ı manipülatif, ırkçı ve psikolojik tacizci olarak tanımlarken kadınları “Kötü Kızlar’ın Odası” adını koyduğu bir odaya hapsettiğini de iddia ediyor. Biz de böyle bir insanı şu zamanda Kanye’yle çıkarttığı yeni müziği için ödüllendireceğiz öyle mi Mason Jr. Bey?
Kanye’nin konserinde ve Harvey Mason Jr.’ın adaylıklarda gösterdiği bu duruş maruz bırakılan kadınlar ve daha niceleri için travmatize edici ve olan sistemi tekrarlayıcı, belki de çabaları karalayıcı bir duruş olarak karşımıza çıkıyor. Tüm delillerle onlarca kadının ve medyanın önüne ise nasıl ve ne kadar geçebilecekleri oldukça şüpheli. Şu zamana kadar yapılan ifşa yöntemleri sosyal medyanın da gücüyle daha güçlü ve büyük boyutlara gelmişken yıllardır kendini güçlü zannedenin yanında duran bu tavrın yakında çok yalnız kalacağını düşünüyoruz.