
Aranızda Mental Klitoris’i olmayan var mı?
Fantezi, haz, cinsellik; dolayısıyla cinsel sağlık, onay, rıza ve toplumsal cinsiyet… Hepsini (ve çok daha fazlasını) içine alan bir isim bulun desek ne derdiniz? Biz sizi hiç yormayalım, bu sefer masaya hiç bilmediğiniz değil; tam da yerine denk getirdiğimiz, 2020 yılı felaketlerinin arasında içimizde umut yeşerten, biricik podcast’imiz Mental Klitoris’i sahneye alalım.
Kapak görseli: Nergis Altunevlek
Önlenemez yükselişine dinleyici, katılımcı, sorgulayıcı olarak eşlik ettiğimiz bir podcast serisi Mental Klitoris. Seks pozitif (şu ara ‘pozitif’ çıkan tek şeyimiz bu olsun) yaklaşımıyla kapsayıcı, kuir feminist, kesişimsel ve keyif törpüsü savunuculukla ince ince işlenmiş, üzerine de yetmemiş gibi bizi birbirinden renkli ve besleyici konuklarıyla pamuklara sarmış bir yayından bahsediyoruz. Kafamızda sorularla, serinin yaratıcısı Hazal Sipahi ile bir araya geldik. Dönem koşullarından dolayı uzaktan da olsa…
Sonradan fark ettim, nasıl bir heyecanla sorduysam, soruların bazıları Orhun Kitabeleri’nden hallice… Hazal’ı bulunca internetin çektiği yere kadar sınırı zorlamışım gibi bir durum olmuş, fakat iyi de olmuş. Söyleşi boyunca Mental Klitoris’i baştan aşağıya Hazal ile didik didik ettik. Peki nedir bu Mental Klitoris; kimde vardır, konunun muhatabı kimdir?
Lafı fazla uzatmayacağım, Mental Klitoris’le tanışmış olanlar Hazal’ın sesiyle okumaya başladı bile 🙂
Podcast’inde detaylı olarak anlatıyorsun ama biz yine de en başa dönelim… Mental Klitoris macerası nasıl başladı? Bir de hiç sorulmadığını fark ettim; Hazal Sipahi kimdir, biraz da kendinden bahsedebilir misin?
Senin de bildiğin gibi adım Hazal, 29 yaşındayım. Lisansımda gazetecilik eğitimi aldım. Aynı zamanda Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile yan dal yaptım. Sonrasında Belgrad Sanat Üniversitesi’nde Kültür Politikaları ve Yönetimi’nde master yaptım. Tezimi de Türkiye’de sanatsal ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler üzerine yazdım.
Kendime ne zamandır feminist diyorum, tam olarak bilmiyorum ama uzun bir süre olduğunu söyleyebilirim. Belgrad’da yaşadığım süreçte de feminist aktivizme devam ediyordum; sokaklara vulva stencil’leri yapıyordum, pedlerin üstlerine çeşitli sloganlar yazıp, kamusal alanlara yapıştırıyordum.
Belgrad’dayken Açık Radyo’yu dinliyordum, evdeki ses olmuştu bana. Evi süpürürken ya da kulaklıkla müzik dışında bir şey dinlemek istediğimde podcast’leri seçiyordum. Tezimi yazdığım dönemde Depo Kültür Sanat merkezinde staj yapıyordum. Depo, Tophane’de yer alıyor, Koltukçular Çıkmazı’nda. Çıkmazda da Açık Radyo ile komşular, çıkmazı paylaşıyorlar yani. Depo’da geçirdiğim staj döneminde radyoculuğa da özendim. O zaman aklıma düştü; tabular üzerine konuştuğum bir program hazırlasam, fena olmaz diyerek başladım. Tabii çok uzun süre üstüne okumalar yaptığım, defterlere notlar aldığım kadar ileri gidebilen bir fikir oldu o zaman için.
Belgrad’dan döndükten sonra Türkiye’de eğlence sektöründe etkinlik koordinasyonluğu yaptım. Ama çoğu zaman, ekonomik kaygılar nedeniyle içime sinen işler yapamadım. Aynı zamanda da kültür yönetimi eğitiminden hem de içinde yer aldığım kültür sanat inisiyatifinden proje yazmaya aşikardım ve açık çağrıları takip eder haldeydim. 2019’un Ekim ayında karşıma NewsLabTurkey Akademi’nin açık çağrısı çıktı. O zamanlarda karasal bir radyoda sansürsüz konuşmak istediğim meseleleri konuşamayacağımı öğrenmiştim 🙂 Spotify da o sıra bu podcast atağını yapmıştı. NewsLabTurkey’nin sunduğu bu sekiz haftalık yeni medya eğitimi, benim gazetecilik bilgilerimi güncelledi. Ayrıca verilen başlangıç fonuyla akademi için 16 bölümlük seks pozitif podcast projesi yazdım. Aynı zamanda akademiyle beraber Kadir Has’ın da İletişim Bilimleri bölümünde ikinci yüksek lisansımı yapmaya başladım. Bu süreçte de podcast projesi olgunlaştı; Mental Klitoris olarak da 2020 Nisan ayında hayata geçti. Hâlâ da devam ediyor. Güncel olarak da NewsLabTurkey’de proje koordinatörlüğü ve podcast eğitmenliği yapıyorum. Orada, burada da yazıyor ve konuşuyorum, diyebilirim.
Mental Klitoris tasarımının yaratıcısı kim? Ayrıca Instagram’da da bir süredir podcast bölümlerini görsel içeriklerle donatarak tanıtıyorsun, onun yaratıcısı hakkında da bilgi verebilir misin? (Selam gönderelim :))
Mental Klitoris’in logo tasarımını Bosna Hersek menşeili kuir tasarımı yapan TANKA’nın kurucusu Asja Kunto tasarladı. Asja’nın tasarımları Instagram’daki çeşitli kuir etkinliklerinde karşıma çıkmıştı. Daha sonra Asja ile Beş Harfliler için bir söyleşi yapmıştım, TANKA üzerine. Projem kabul edilince Asja ile çalışmak istedim ben de.
12. bölümden itibaren de bölümün çizimlerini Nergis Altunevlek yapıyor. Nergis, Mental Klitoris sayesinde hayatıma giren şahane insanlardan biri. En başından beri Mental Klitoris’i takip ediyordu ve Yumuşak Şekilsiz (#YumuşakŞekilsiz hashtag’iyle) ismini verdiği çizimleri Instagram’dan paylaşıyordu. Böyle böyle birbirimizin yaptığı işleri paylaşmaya, birbirimize kalpler, çiçekler, böcekler yollamaya başladık. Sonra Mental Klitoris’i görsel olarak desteklemek ve geliştirmek istediğimde bu fikri de Nergis’le paylaştım. Elimde bunun için oldukça küçük bir bütçe vardı. Bütçeyi bilemeyeceğim ama fikir Nergis’in çok hoşuna gitti 🙂 O günden beri de bölüm çizimlerini Nergis yapıyor ve beraber çok güzel bir süreç yürütüyoruz.
Biraz da podcast’in ismine değinmek istiyorum.
Küçük ve profesyonellikten uzak bir araştırma yaptım ve yaklaşık 20 kişiye, sadece podcast’in isminden yola çıkarak içeriği hakkında tahmin yürütmelerini istedim. Büyük bir çoğunluğu bana ‘biyolojik cinsiyet’i kadın olarak tanımlanan bireyler hakkında bir içeriği olduğunu, bir kısmıysa hem toplumsal cinsiyet hem de biyolojik olarak kendini ‘kadın’ olarak tanımlayanlara hitap edebileceğini söyledi. Podcast’in içeriğini, duruşunu açıkladıktan sonra isminin aslında uygun olduğunu fakat ilk algının bu olmayabileceğini ifade ettiler.
Bu konuda ne düşünüyorsun, isim yolculuğu nedir Mental Klitoris’in? Kullanılan biyolojik, toplumsal cinsiyet kavramları hakkında bizi aydınlatarak aktarmak istediğin şeyi anlatabilir misin?
”Biyolojik cinsiyet” benim kullanmaktan kaçındığım bir terim. Çünkü, ”biyolojik cinsiyeti kadın” denince benim aklımda spesifik bir grup insan canlanmıyor. Toplumsal cinsiyetin sosyal bir inşa olduğuyla alakalı hemfikir olduk. Judith Butler, ”sex” yani bizim ”biyolojik cinsiyet” olarak çevirdiğimiz kavramında bunun sosyal bir mesele olduğunu söylüyor. Ben de katılıyorum buna. ”Biyolojik cinsiyeti kadın” derken ne demek istiyoruz? Kafamda canlanmıyor mesela… Vulvası olan mı, vulvayla doğan mı? Bu bir kromozom meselesi mi, memedeki daha fazla yağ oranıyla mı alakalı? Ben buralarda hangi bağlamda neyi kullanmamız gerekiyorsa, orada ona referans vermeyi doğru buluyorum. Yoksa genitale, kromozoma, memeye cinsiyet atamış oluyoruz. Bu, özellikle de trans dışlayıcı oluyor. Intersekslerin de yok sayıldığı, non-binary’leri de siliyoruz bu şekilde.
Mental Klitoris’e gelirsek, tabii ki anlayabiliyorum böyle daha çok klitorisi olan insanlara yönelik bir podcast’miş gibi anlaşılabilir. O algıyı yaratmış olabilir. Ama ben zaten orada Mental Klitoris diyorum. Yeni bir klitoris ortaya atıyorum. Zihinsel bir klitoris, herkeste olabilir. ”Mental klitoris” söz öbeğini de arkadaşlarımız arasında akıllıca, zekice bir şey döndüğünde biri bir espri patlattığında “mental klitoris okşanması” olarak kullanıyorduk. Podcast de olabildiğince kapsayıcı olarak, tabu kabul edilen meselelerde insanların mental klitorisini okşamak istediği için, adı Mental Klitoris oldu diyebilirim.
Mental Klitoris’i feminist bir yayın olarak tanımlıyorsun; feminist yayın ve üretim nedir?
Güldünya Yayınları’ndan Mehtap Doğan ve Ayşe Düzkan’ın konuk olduğu Feminist Yayıncılık bölümünde Ayşe aslında çok net bir tanımını yapmıştı. Mental Klitoris’i de zaten orada feminist bir yayın ilan ettik. Kendini feminist olarak tanımlıyorsan, feminist bir yayıncılık da yapıyorsan feminist yayın ve üretim yapıyorsundur. Benim feminizmim daha keyif törpüsü ve kuir bir feminizm. Mental Klitoris’te de bunu yapmaya çalışıyorum. Tüm cinsiyetlerin ve cinsiyetsizliğin de eşitliğini ve özne odaklı derinlikli temsili savunan bir pod yayını diyebilirim. ”Keyif törpüsü”nü de açacak olursam, Sarah Ahmed’in ortaya attığı killjoy feminizm. Ortamın tadını kaçırmak, şakadan anlamamakla itham edilen feministlerin “eğer sizin keyfiniz sömürüye, cinsiyetçiliğe ayrımcılığa dayanıyorsa ben bu keyfi kaçırmayı kendime mesele edinirim” diyen ve böyle keyiflerin de törpüsü olmayı süper sahiplenen bir feminizm. O yüzden böyle bir yayıncılık yapıyorum ben de.
Bunun yanı sıra aslında bastırılmış, susturulmuş bir alan içinde üretiyorsun içeriklerini. Mental Klitoris aktivist bir yayındır demek ne kadar doğru olur?
Bence doğru olur, birileri öyle dese ben de itiraz etmem. Benim de beyanım vardır bu konuda. Savunuculuk üstlendiğini düşünüyorum ben de bu konuda. Zaten Mental Klitoris’i yazarken de bir anlamda bunun savunuculuk görevi gördüğünü de belirtmiştim. Evet, bir aktivizm yaptığımı düşünüyorum. Seks pozitif, kapsayıcı, kuir feminist, kesişimsel ve keyif törpüsü bir aktivizm yapıyorum diyebilirim.
En başında da aslında sansürden kaçınmak için podcast yapmayı tercih ettiğini söylüyorsun, yine de üretim sürecin boyunca kendinizi sansürlerken bulduğun, otosansür uyguladığın oluyor mu?
Yaratım sürecinde neyin ne kadar sansür, otosansür olduğunu anlamak zor olabiliyor. Yani sansürden kaçınmayı da fütursuz ve yüzeysel bir şekilde seks hakkında konuşabilmek, küfredebilmek ve RTÜK’ün izin vermediği şeylerden bahsedebilmek olarak da algılamıyorum.
Yaratım sürecini bölüm hazırlığı, kayıt ve post-prodüksiyon olarak ayırdığımızda bölüm hazırlığı yaparken “Nasıl daha kapsayıcı olabilir”e dair değişiklikler ve düzenlemeler yapıyorum. Konuğumla da “şunu, şöyle geçirelim” diye de konuşuyorum.
Ben veya konuğum, birilerini veya bir grup insanı gücendirecek ya da dışarıda bırakacak birşeyler söylediğimizi fark edersek birbirimizi uyaralım, o kısmı baştan alalım istiyorum. Kurgu aşamasına geldiğimizde de benim konu dışı olduğunu gördüğüm ve çıkardığım bir kısmı, konuğum sansür olarak yorumlayabilir. Ama mesela konuğum sırf küfretmek için küfrederse kurguda ben orayı uçururum ve bir daha da kendisini ne konuk alırım ya da karar mekanizmalarında yer aldığım bir işte onun var olmasını isterim. Yani konuğum dönüşmeye ve kapsamaya açık değilse gidip başka yerlerde de konuşabilir, o yüzden Mental Klitoris’in konuklarının gelişmeye, değişmeye, kapsamaya yeri geldiğinde de özeleştiri vermeye açık olmasına çok fazla dikkat etmeye başladım artık. Bir de içime sinmeyen bir kayıt varsa yayınlamıyorum. Bir işin içime sinmesi için de konukların da, benim de bölüm için yeteri özeni göstermiş olmamız gerekiyor. Kendim için de geçerli, benim ağzımdan çıkan ve dikkatli dinleyince ofansif olabileceğini düşündüğüm yerleri de ayıklıyorum fark edebilirsem. O yüzden ne kadar sansür, ne kadarı otosansür, ne kadarı Mental Klitoris’in savunduğu şeylerle alakalı, herkes kendi yorumunu yapabilir bence burada.
Çoğu bölümde Türkçeleştirmeye özen gösteriyorsun, bunun önemi nedir?
Konuklarımla da beraber bunu yaptığım oluyor. Kendi kendime de bir çeviri önerisiyle geliyorum bazen. Türkçeleştirmeye çalışırken, Türkçeleştirdiğimiz halinin en iyi çeviri olduğunu iddia etmiyoruz. Konuklarımın da olmadı şimdiye kadar. Aslında bir öneri atıyoruz ortaya, üstüne de konuşulsun istiyoruz zaten.
Türkçeleştirmeye çalışmamın nedeni ise bir şeye ne dendiğini bildiğimizde işlerin kolaylaşıyor olması. Bu kavramlar bizim işlerimizi kolaylaştıralım diye ortaya atılıyor. Kimi zaman da tanımlayabilmek çok güçlendirici oluyor, özellikle cinsel şiddete dair kavramlarda. Mesela işte, Stealthing yani rızaya dayalı olmayan kondom çıkarma ya da kondoma zarar verme bölümünü yaptıktan sonra birden fazla kişiden böyle bir saldırıya maruz kaldıklarını, bunun bir ismi olduğunu bilmediklerini, adını koyabilmenin iyi hissettirdiğini söyleyen mesajlar ve mailler aldım. Stealthing kimi ülkelerde suç sayılıyor. Türkiye’de bunun suç sayılması için bu kavramı çevirmemiz, üzerine konuşmamız, başımıza geldiğinde tanımlayabilmemiz ve hakkımızı arayabilmemiz gerekiyor. Bunun için de bu kavramdan konuşuyor olabilmemiz gerekiyor. Türkçeleştirmeye çabalamamızın özellikle bu gibi noktalarda önemli olduğunu düşünüyorum.
Geri dönüşler nasıl oluyor, en çok hangi sorularla karşılaşıyorsun?
Geri dönüşler çok çeşitli. İyi ki bunu yaptığımı söyleyenler de var; “Peki bunun hakkındacılık” yapıp “Hazal Hanım insanlar aç aç, siz hâlâ anüs yalama konuşuyorsunuz diyen” de var. Genel de olumlu dönüşler alıyorum. Podcast’i yayınladığım platformlar geri dönüş için çok müsait değil. Apple Podcast’te yorum yapabiliyorsun ama kimi yerlerde, yani podcast’in yayınlandığı platformlarda bu pek mümkün olmuyor. Ama Instagram ve Twitter hesaplarını aktif olarak kullanıyorum. Son zamanlarda çok aktif olarak kullanamadığım 🙂 ve cevaplanmayı bekleyen postaların olduğu bir mail adresimiz de var. Kaynak soranlar, tavsiye isteyenler veya bir konuda benim ne düşündüğümü merak edenler oluyor. Karşıma çıkan soruların da çeşitli olduğunu söyleyebilirim. Tabii sınırı aştığını düşündüğüm ve hissettiğim geri dönüşler de var. Mesela sadece cinsellik konuşuyorum diye beni öncesinde bilgilendirmeden ve onayımı almadan kendi cinselliğine dair detayları paylaşan insanlar da oluyor. Bu mesajlara artık geri dönmüyorum hatta engellediğim de kişiler var.
Cinsellik aile kurumu içinde daima üç maymunu oynadığımız bir alan. Orgazm Uçurumu adlı podcast’inde anneni ve kuzenini davet ediyorsun. Anneni ağırlamanın önemini ve aile ve cinsellik ilişkisini Türkiye özelinde nasıl yorumlarsın?
Annem hep benim cinselliğe dair birşeyleri konuşabildiğim biri oldu. Küçüklüğümden beri ne yaşarsam yaşayayım ona anlatabileceğim güvenli bir alanımız olduğunu bana hissettirdi. Yaşadıklarımı onunla paylaştığımda da beni güvende hissettirmeye devam etti. Yani böyle bir alan açıp ondan sonra da beni yargılamadı, o güven duygusunu geri çekmedi.
Şu anda düşündüğümde tabii ki bana problematik gelen paylaşımlarımız oldu ama annemle de beraber dönüşüyoruz. Benden ve Mental Klitoris’ten çok şey öğrendiğini söylüyor. Benim de ben olmamda ve Mental Klitoris’i yaratmamda onun bana açtığı alan çok önemli. Yani bu süreçler iyisiyle kötüsüyle beraber yoğuruluyor diye düşünüyorum. Tabii ki birçok eleştirdiğim kısım da var, ilişkilenmelerle alakalı ama aile ve cinsellik ilişkisinde sağlıklı sınırları çizebilmek gerekiyor diye düşünüyorum. Ama burada ”sınır çizebilme”yi üç maymunu oynamak değil; bir şey olduğunda kişilerin psikolojik ve fizyolojik olarak en sağlıklı şekilde süreçleri yürütebilmesiyle alakalı bir alan yaratmak olarak düşünüyorum. Çünkü bastırıldıkça ve sakladıkça çok da vahim yerlere gidiyoruz. Tabii daha doğmadan başımıza bela olan bu eşitsiz toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyet atamaları var, var da var yani… Aile ve cinsellik çok katmanlı bir mesele. Bir özne olarak konuşabileceklerimin dışında da konuşmayı uzmanlarına bırakmayı doğru bulduğum bir mesele. O anlamda da Rayka Kumru’nun içeriklerini tavsiye ederim.
Sorunlu Şarkı Sözleri podcast’inde Sezgin İnceel ve İlker Hepkaner ile yaptığın sohbette aslında bize bağıra bağıra söylediğimiz şarkıların ‘gerçek yüzlerini’ gösterdiniz. Hepimiz bu yanılgıya düşüyoruz, fakat kimi zaman engel olamıyoruz. Konuşma sırasında, aslında bu tarz şarkılara denk gelince sözlerin problematik olduğunun farkına varmanın, belki yanımızdakileri de bilinçlendirmenin önemli bir adım olduğuna değiniyorsunuz. Bu her yerde karşılaştığımız bir problem, küfrederken bile cinsiyetçi olmayan küfür çok azınlıkta, hatta hiç olmayabilir de… Bu konuda nasıl bir yol çizmeli, yani cinsiyetçi alışkanlıklarımız karşısında kendimizi de sıkmadan nasıl bir çare bulabiliriz?
Bölümde konuştuğumuz yol aslında tüm diğer alanlara da uygulanabilir. Sadece şarkı sözlerindeki cinsiyetçiliğe değil, konuşmalarımızdaki cinsiyetçiliğe de… Tabii ki de yılların alışkanlıkları özellikle günlük dilimizde öyle bir günde silinmiyor. Hepsi bir süreç. Burada da öncelikle kendimizi yıpratmadığımız bir yerde durmaya çalışmak önemli bence. Mesela cinsiyetçi küfürlerin ne kadar vahim olduğunu artık öğrendim, biliyorum ama yine de ettim diyelim. O noktada bunu fark etmek çok önemli. Fark ettikten sonra bununla alakalı bence özeleştiri vermek gerekiyor. Böyle saçma sapan yerlerden kendini aklamaya çalışmayıp fark etmeye devam ettikçe de sorgulama da devam ediyor ve dönüşüm de aslında devam etmiş oluyor. Bende süreç böyle işledi ve işliyor. Zaten “Aman Tanrım benim dilim artık cinsiyetçi değil” diye bir şey yok. Yeni yeni şeylerin aslında neler barındırdığını, içselleştirilmiş fobilerimize dair neler söylediğini öğreniyoruz, analiz ediyoruz. O yüzden bu hep devam eden bir süreç, ne kadar bir şey yapmaya çalışırsak o kadar iyi diye düşünüyorum ama bir günde de değişmesini bekleyerek kendimizi yıpratmamıza gerek yok.
Son zamanlarda Mental Klitoris’in Instagram hesabı üzerinden “İtiraf Anketleri” yapıyorsun ve gözlemlerime göre de oldukça büyük ilgi aldı. Bu nasıl oluştu, nasıl dönüşler aldın, seni şaşırtan ya da beklemediğin durumlarla karşılaştın mı?
İtiraf Anketleri’nin formatına exotic.cancer isimli Instagram hesabında denk geldim. İtiraf Anketleri demiyordu o buna. Nereden ilhamlandığımı da belirterek formatı Mental Klitoris’e uyarladım. İnsanların birbirini ne kadar anlayabildiğini, ne kadar ortaklık kurabildiğini görmek ve bunu da yargılayıcı olmayan bir yerden yapmaya çalışmakla alakalı güzel olduğunu düşünüyorum. Beni şaşırtan yoğun ilgi ve talep oldu. Bir de Instagram’da bir hikaye paylaşma limiti varmış, bunu da öğrenmiş oldum 🙂 Kimi itiraflara sıra gelmedi, kimilerini bilerek paylaşmadım. Mesela itirafın kendisinde sürtük utandırma gibi başka problematik ifadeler varsa çoğu zaman paylaşmadım. Paylaştığımda da gördüğüm sıkıntıya dikkat çekecek şekilde paylaştım. Aslında İtiraf Anketleri’ne dair beklemediğim durum, daha sonrasında farklı Instagram hesaplarının ne bana, haydi bana zaten vermesinler de, exoctic.cancer’a kredi vermeden bu fikri uygulamaya kalkmaları oldu. Bu, mesela beklemediğim bir şeydi.
Sinirlendiren kısmına gelirsek de bunu yapan hesaplardan birinin exotic.cancer’a kredi vermeyip bir de süper yargılayıcı ve küfürlü şekilde aynı formatı sunuşu oldu. Üstüne yine aynı hesap, başka bir paylaşımda da Mental Klitoris’ten öğrendikleriyle seks terapistliğine soyunma niyeti olduğunu belirtmiş. Ben seksolog değilim, cinsellik eğitmeni değilim… Benim öyle bir sertifikam yok, eğitim vermeye yetkim yok, aman aman yani.
Biraz da Türkiye özelinden bakarsak, seks pozitif yaklaşım nasıl algılanıyor Türkiye’de?
Türkiye’de seks pozitiflik, böyle her an her yerde herkesle seks yapmaya müsait olma durumu olarak anlaşılıyordu ama bunun değişmeye başladığını gözlemleyebiliyorum. İlk başta o kelimenin vaziyetinden, çağrışımından dolayı o yöndeydi. İnsanlar da bu yöne doğru çekmeye müsaitti aslında. Çünkü zaten sen seks hakkında konuştuğunda bile seninle her şeyi konuşabilmeye ve bir sınırsızlık halinde seni değerlendirmeye çok müsait insanlar. Bu öyle değil, herkesin sınırları var. Seks pozitifliğe gelirsek ne kadar radikal bir fikir gibi dursa da cinselliğe karşı sağlıklı bir tutumu vurgulayan bir kavram. Adından da anlaşılabileceği gibi hemen işimize gelen şekle yormadığımızda, aslında seksin utanmamız gereken bir şey olmadığı. Karşılıklı onaya dayalı aktiviteleri sağlıklı ve zevkli kabul eden, cinsel hazzı ve deneyi teşvik eden bir tutum seks pozitiflik.
Peki dijitalleşmenin seks pozitif bir yaklaşıma katkısı olabilir mi sence, bu alanı umut vadedici bulmak mümkün mü?
Dijital ortamın, sosyal medyanın; seks,cinsellik, Mental Klitoris’in kendisine mesele edindiği cinsel şiddet, cinsel sağlık, onay, haz, beden olumlama ve benzeri konularda içeriklerin yayılması ve diyalog ortamı yaratması açısından çok çok çok önemli.
Bununla da alakalı belli başlı platformlar var elimizde. Yani çok umut vadedici olsa da uzun zamandır da sıkıntılı olan yerler var; Instagram bunlardan bir tanesi, TikTok bunlardan bir tanesi. Sürekli olarak topluluk kuralları değişerek ve değiştiğinde de aşırı belirsiz konuşarak ne olup bittiğine dair, neyin neden sansürlendiğini anlamadan sansür uygulandığını görüyoruz.
Shadow banning diye bir şey var, bu da kimi insanlara içeriklerin gösterilip kimilerine de gösterilmemesi… Instagram ve TikTok shadow banning yapmadığını söylüyor ama aslında yapıldığı iddia ediliyor. 20 Aralık’ta da Instagram kullanım koşullarını değiştireceğini ve yeni topluluk kuralları getireceğini söylemişti. Bu değişimin nedeni de 2018’de imzalanan Fosta/Sesta yasası. Amerika’da imzalandı ve bu yasayı yazanlar bu kanunu, insan kaçakçılığı üzerinden yapılan seks ticaretiyle mücadele için tasarladıklarını söylüyorlar. Ama kanun insan kaçakçılarını, insan tacirlerini falan cezalandırmıyor. Uygulamaya baktığımızda bunun yansıması çevrimiçi ifade özgürlüğünü tehdit ediyor, çünkü bu yasaya göre çevrimiçi platformların kullanıcılarının platformda yaptığı, paylaştığı ifadelerden ve aktivitelerden platformlar sorumlu tutulacak, sıkıntılı olduğu kısımlardan biri de bu.
Instagram da bu nedenle, kendini sorumlu tutulmak istemediği için bu topluluk kurallarını değiştiriyor. Kimi platformlar bunun karşısında durmayı seçebiliyorlar ya da başka şekilde yapmaya çalışabiliyorlar. Instagram burada topluluk kurallarını değiştirme ve makinelere bu işi yaptırma yoluna gidiyor. Aslında o kadar belirsiz konuşuyorlar ki hedef aldıkları kişiler seks işçileri de olabiliyor; kapsamlı cinsellik eğiticileri, seks pozitif içerikler üreten insanlar, erotik işler yapan sanatçılar da olabiliyor.
Bu insanlar da aslında gerçek bir cinsel ilişki yayınlamıyorlar. Zaten bu insanlar pandemi sürecinde, özellikle seks işçileri, orantısız bir biçimde etkilendi ve birçoğu için de sosyal medya üzerinden çalışmalarını tanıtıyor olmak önemli meseleler. Başka bir durumsa, hesabın mavi tikse sen bu sansürü atlayabiliyorsun. Mesela ünlü biri, striptiz kulübünde sen direkte dans ederken selfie çekip koyabilir ama sen kendini direkte dans ederken koyamıyorsun gibi bir şey oluyor. Bununla da alakalı olarak ben de postları arşivledim. Bugün İtiraf Anketleri’ni yapmadım. Çünkü ne olup ne biteceğini görmek istiyorum, aşırı paniklettiler insanları. Bu sansürlerden seks işçileri, kuir insanlar, kuir seks işçileri etkileniyor. Belirsizlik de saçma bir kaygıya yol açtı insanlarda. Oysa Instagram’ın buna ihtiyacı var, bu içeriklere herkesin ihtiyacı var çünkü.