
”Buralar eskiden hep yağmur ormanıydı”: Antartika’nın bir zamanlar yağmur ormanı olma ihtimali eşliğinde geleceğe dair yüzleşmeler
Epey derinden yürütülen araştırmalar ışığında, Güney Kutbu semalarında, zamanında buzla kaplı olan bölgenin altında bulunan antik bir fosil tabakası, Dünya’nın en soğuk kıtası hakkında evvel zamanlardan kalma şaşırtıcı bir hikaye anlatıyor. Hatta tüm kıtanın bitki örtüsü ve muhtemelen vahşi yaşamla, belki de dinozorlarla kaplı olduğu o zamanlara dair. Haliyle biz de bu enteresan konuya deniz jeoloğu Johann P. Klages ve arkadaşlarının açıklamaları eşliğinde derinlemesine dadanıyor, birçok bilim insanı gibi tarihin tekerrür edip etmeyeceğine dair sorgulamalara düşüyoruz.
Günümüzde, Güney Kutbu, sıfırın altında 78 derece civarında. Yuvarlak bir hesapla ortalama kış sıcaklıklarında diyebiliriz. Ancak yakın zaman önce keşfedilen fosiller, yaklaşık 90 milyon yıl önce, Antarktika’nın İtalya kadar sıcak olduğunu ve yeşil bir yağmur ormanıyla kaplı olduğunu öne sürüyor…
Almanya’nın Bremerhaven kentindeki Alfred Wegener Kutup ve Deniz Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışan Klages gibi gözü pek kutup bilimcileri de uzun süredir Antarktika’nın bugüne kadar bilmediğimiz yönleri üzerinde çalışmaktalar. Nature dergisinin Nisan 2020 sayısına yaptıkları açıklamalardan bu yana da iklimin tekrar değişebileceği üzerinde çeşitli konuşmalar kulisleri epey meşgul ediyor.
Geçtiğimiz ekim ayında da Brezilyalı bir araştırma ekibi, Güney Amerika’nın yüzlerce kilometre güneyindeki James Ross Adası’nda 75 milyon yıllık kömür parçaları bulduğunu duyurdu. Polar Research dergisinde yayınlanan araştırmaya göre tarih öncesi, neredeyse dünyanın tamamını etkileyen paleo yangınlarının Antarktika Yarımadası’nı da yaktığı belirtildi. Klages’e göre de bu bulgular eski Antartika ormanlarının yandığına dair ilk kanıt olabilir.
Şimdi, “Bu kadarı biraz abartı geldi, evet iklim krizinden söz ediyoruz ama o kadar da olmaz” diyebilirsiniz… Ancak, kriz Antarktika’yı ısıtıp devasa buz tabakasını küçülttüğünden dolayı bu araştırmalar geçmiş yıllara oranla bir nebze daha rahat yapılabiliyor. Yani araştırma ekipleri deniz tabanını sondajla delerek 90 milyon yıllık tortu tabakalarına geçmiş yıllara kıyasla epey rahat ulaşabilmekte. Kalges de “Sondaj yaptığımız yer, milyonlarca yıldır topraklanmış buzla kaplıydı, ancak şu anda buzullar arası dönemde olduğumuz için buz oraya ulaşmayı ve onu delmeyi mümkün kıldığı bir noktada” açıklamasında bulunuyor.
Bu kadar kolay anlattığımıza da bakmayın aslında, yaklaşık 10 tonluk gezegende sayılı bulunan aletler aracılığıyla yapılan araştırmalar bunlar. Ayrıca, Almanya Bremen’de geliştirilen bu aletlerin yanı sıra sondaj kulesi için de özel koşullara ihtiyaç var. Deniz tabanına oturması için özenle hazırlanmış platformlar, güç kaynağına bağlanabilmesi için uzun bir kablo, hatta bu durumda yaklaşık 1.000 metre… Aynı şekilde, her adımı gözlemleyen sekiz HD kameraları da bulunmaktaymış. Sayısız bilim insanı ve teknisyenler de cabası…

90 milyon yıl önce, dinozorlar hâlâ yeryüzünü arşınlarken Antartika nasıl bir yerdi? Buzlarla değil de yağmur ormanıyla kaplıyken? Bizim gibi bu sorunun cevabını merak edenler için Alfred Wegener Kutup ve Deniz Araştırmaları Enstitüsü o zamanları canlandıran bir görsel hazırlamış.
Bir de şimdiye kadar, Güney Kutbu yakınlarındaki “süper sera” döneminde iklimin nasıl olduğunu gerçekten kimse bilmiyordu. Genellikle bulunan kanıtlar daha kuzeyde 1.000 ila 1.500 kilometre civarındaydı. Güney Kutbu’nun yakınlarında ise hiçbir kanıt yoktu deniliyor. Bir de aslında, biricik dünyamızın geçmişini bilmek gelecek günlerimizin akıbeti açısından da iyi olabilir. Malum, kutuplar şu anda gezegenin geri kalanından çok daha hızlı ısınıyor ve kutuplardaki buzlar eridikçe küresel ısınma daha da hızlanıyor. Bu çalışmalar da durumun vahametine dikkat çekmek adına epey önemli bir konumda durmakta. Bazı iklim modelcilere göre de günümüzde buzullarda bulunan CO2 miktarı Sanayi Devrimi öncesi CO2 konsantrasyonunun dört katı… O zamandan bu zamana inşa ettiğimiz koşulları da göz önüne alın… Son 145 milyon yılın en sıcak dönemini yaşadığımıza şaşırmamamız gerek.
Tüm bunlar, iklim krizini asla hafife almamamız gereken bir durum olduğuna yapılan sağlam vurgular. Kalges de aynı şekilde; “Buz kayboluyor. Her yıl oraya gidiyoruz ve bir kere daha görüyoruz. Jeolojik geçmişten bugüne kadar bildiğimiz kadarıyla, meydana gelen hızlı değişimler emsalsizdir. Şu anda büyük bir deney yapıyoruz. Milyonlarca yılda birikmiş olan ve genellikle milyonlarca yıl içinde atmosfere geri salınacak olan fosil yakıtları Dünya’nın kabuğundan alıyoruz ama bunu dikkat ederseniz son 150 yıl içinde yaptık. Bu daha önce hiç olmadı.” sözlerine yer veriyor.
Öte yandan, buz tabakasının varlığının hala bir nebze de olsa, gezegenimizi koruyabileceği söyleniyor. Gezegenimizin iki büyük bölgesi kalıcı buz kütlesiyle kaplı olduğu için oldukça şanslıyız anlayacağınız. Grönland ve Antarktika sayesinde, dünya kendi kendine soğuma sürecine ve yeteneğine sahip. Tüm radyasyonu ve sıcaklığı uzaya geri gönderen devasa bir aynamız gibi de düşünebilirsiniz. Ancak onları kaybedersek, elimizde kalan tek şey korkunç bir ısı olabilir.
Kısacası, geçmişle geleceğin her zaman aynı potada olduğuna dair mükemmel bir çalışmayla daha yüzleşmiş olduk. Kaldı ki bu aşamadan sonra, özellikle gelecek hakkında konuşurken, gezegenimizin kendi tarihinde halihazırda neler yaşadığını öğrenmeye başlamak süreci yavaşlatmak ve çözmek adına elimizde kalan son şansımız da olabilir. İyi kullanmak gerek.