
Childish Gambino, yeni albümü 3.15.20 ile müzikal dehasının en üst noktasında
Adeta bir gece ansızın geliverdi Donald Glover ya da müzikal alemlerdeki bildiğimiz adıyla Childish Gambino. Adını çıktığı günün tarihinden alan 13.05.20, daha önceki Childish Gambino kayıtlarından çok farklı bir yerde duruyor. Zaten aksini beklemezdik, zira her Childish Gambino parçası, albümü öncekilere takılmadan kendi yolundan gidiyor. Sinema, dizi ve müzik alemlerinde ful fors estiren Donald Glover’ın oyunculukla zirveye çıkan kariyerinde bir nevi yan proje gibi duran müzik, belki de artık tüm ağırlığıyla diğerlerini sollayacak. 13.05.20’deki yükselişi (her anlamda) bize onu hissettiriyor.
Daha 23 yaşındayken Tina Fey’in dikkatini çeken ve 30 Rock’ın kadrosuna dahil edilen Donald Glover, o zamandan bu yana pek çok televizyon ve sinema projesinde yer aldı, lakin hiçbiri hem başrolünü hem senaryo yazarlığını hem yönetmenliğini ve hem de yapımcılığını üstlendiği Atlanta kadar onunla özdeşleşmedi, ses getirmedi. Adını aldığı Atlanta hip-hop sahnesinin tam orta yerinden seslenen bu dizi, 2017’de Emmy’lerde ve Altın Küre’de sağlam estirmişti. Bu sene ikinci sezonu yayınlanan dizi tabii ki hızını kesmedi ve üçüncü sezonu garantiledi.
Buraya kadar olan kısmı biz bile yazarken yorulduk ama Donald Glover durup dinlenmeden üretmeye devam etti. Özellikle Childish Gambino adı altında yürüttüğü müzikal projesi için ayrı bir sayfa açmaya değer. Rap’in kafası bozuk alemlerinde gezen ilk albümü Camp’i 2011’de; müzisyen kimliğinin oyunculuğunun önüne geçmesini sağlayan, sesler ve hisler arasında gidip gelen Because the Internet’i de 2013’te yayınlamıştı. 2016 tarihli üçüncü albümü Awaken, My Love ise yarı funk tınılarıyla sakin sularda yüzüyordu. Neredeyse dingin bile denilebilecek bir tempoyla usul usul ilerliyordu. 2018’de çıkan kısa çaları Summer Pack ve buradaki This is America parçası o yüzden tokat gibi indi suratımıza. Hele ki o klip… Donald Glover’a dair her şeyin bir özeti gibi: İnsanı ilk andan etkisi altına alan doğal oyunculuk, hedefi on ikiden vuran şarkı sözleri, müthiş bir hikaye ve insanın kafasını karıştıran kocaman bir gülümseme…
This is America’dan sonra geçtiğimiz aylarda bir parça daha yayınlamıştı Childish Gambino; Feels Like Summer. Bu geçtiğimiz hafta sonu hayatımızın orta yerine düşüveren 15.03.20 ise planda yoktu. Yani bizim planlarımızda yoktu…
”Deneysellik”, kimi zaman dinleyicinin yüzünü buruşturan bir kelime. Hele ki sevdiği bir müzisyenden hep alışık olduğu şeyleri duymayı bekliyorsa. Bazen tabii, ”denenen” ve ”yapılmaya çalışılan” arasına uçurumlar girebiliyor. Onun gerginliği de bambaşka…
Childish Gambino’nun tarafında ise her şey yerli yerine oturuyor. Denediği tüm sesler, birlikte o kadar sıra dışı bir uyum yaratıyor ki sizi de sürükleyiveriyor. Klasik anlamda bir rap ya da funk ya da artık hangi tür geliyorsa aklınıza, işte onu duymayı beklemeyin. Her bir notasıyla ince ince işlediği bu albümde Childish Gambino da türler arası zik zak çiziyor.
Şarkıların adları da bir garip gelebilir gözünüze; her biri albümün kaçıncı dakikasına ve saniyesine denk geldiğini gösteriyor aslında. Şarkıların adlarıyla var olduğu bir dünya için çokça kafa karıştırıcı tabii. Şu yedinci şarkıyı açsana diyebilirsiniz maksimum. Koyu fanatikler; 19.10’un sözlerine bayılıyorum deyip komple ezberleyebilir de şarkıları dakika dakika.
İki şarkının adı var, Algorythm ve Time. Albümün ikinci parçası olan Algorythm, açılışı yapan 00.00’dan çok daha farklı bir yere doğru savruluyor. Ama hemence uyum sağlıyorsunuz, peşine takılıveriyorsunuz. Çünkü albümün en iyi şarkısı olabilir. Sert ritimler, politik sözlerle (şair burada hayatımızı yöneten algoritmalara sesleniyor) birleşince etkisi de pekişiyor, güçleniyor.
Bir sonraki parça Time’da ise o tiz vokaller Ariana Grande’nin. Garip bir şarkı Time; 80’ler dizi müziğine bağlıyor bir noktada. Sonra ateri salonlarındaki gibi sesler çıkıyor karşınıza. Bir anda Ariana giriveriyor araya. Tek bir cümle ile özetlemesi zor.
Albümün tek misafiri Ariana Grande değil bu arada, Ludwig Göransson pek çok şarkıda varlığını gösteriyor. Khadja Bonet de 12.38’de devreye giriyor. Donald Glover’ın oğlu Legend da varmış albümde. Funk ve soul sularında süzülen 47.48’deki sonlara doğru olan minnoş mırıldanmalar ona aitmiş meğer.
Kapanışı yapan 53.49’u dinlerken acayip çağrışımlara kaptırdık kendimizi. Bu bir rock parçası olabilir miydi? Limp Bizkit, Linkin Park, Korn falan çağrışımları yapmak sağlıklı mıydı?
Bilemiyoruz.
Yakın müzik tarihinden sesleri kendine has yöntemlerle harmanlamış olan Childish Gambino, bize böyle oyunlar da oynamış olabilir.