
Dikkat, kraliçe geliyor!
Çoğumuza, “Sonunda be!” dedirtecek haber geldi: Saygıdeğer Kraliçemiz takmış koluna çantasını, almış yanına corgie’lerini geliyor da geliyor. Hem de nasıl gelmek. Bomba gibi. Ve The Crown, 17 Kasım’da huzurlarınızda…
İlk yayınlandığı günden itibaren, herkesin bir oturuşta hemen 10 bölümü bitirdiği ve yeni sezon için bir sonraki kışı beklediği bu Netflix harikası artık efsanelerin arasında. O kostümler, mekanlar, roller, oyuncular… Hepsi birleşip krallara (veya kraliçelere) layık bir göz zevki bahşediyor.
İkinci sezon bir efsaneydi. Tabii ki ilk sezon da güzeldi ama Kennedy’ler mi dersin, Kral Edward’ın skandalları mı dersin hepsi fevkaladenin fevkinin de fevkindeydi. Hele o Elizabeth’in Gana’daki dansı…
Neyse öyle veya böyle, 2017’nin Aralık’ında yayınlanmasına rağmen bu sezonu neredeyse hepimiz daha 2018’i görmeden yalayıp yuttuk. Biz “Acaba perma mı yaptırsam” diye düşünmeye başlarken oyuncu kadrosunun değiştiği haberi düştü medyaya. Hikaye hızlı ilerlediği ve karakterlerin yaşlanması gerektiği için her iki sezonda bir oyuncu kadrosunun komple değiştirileceği açıklanmıştı. Claire Foy ile yaşanmışlığımız olduğu için üzülüp ağlamaya başlamışken yerini alacak kişinin Olivia Colman olduğunu öğrenince hepimiz havalara uçtuk. Tabii biz de beklemeye başladık… Başlarda Olivia Colman’ın Oscar maratonu falan derken kendimizi oyalasak da kış geldi geçti, dizi yok. Sürekli yeni bir isim açıklanıyor, yeni bir fotoğraf paylaşılıyor ama bir türlü dizi gelmiyor. Biz de ne yapalım el mahkum bekleyedurduk.
Ta ki dün öğlene kadar. Birden Instagram’da bir post düşüyor önümüze ve “Bu yüz tanıdık ya” diyerek açıyoruz. Karşımızda o, hepimizin artık manevi babaannesi Elizabeth… Altında da geliş tarihi yazıyor. Tam bir şükür moment…
Tabii göz yaşları sel… Şaka şaka.
Önce yeni oyuncu kadromuzdan başlayalım.
Tabii ki kraliçeler önden. Olivia Colman’ın 2. Elizabeth’i oynayacağını öğrendiğimiz günden beri aklımızdan tek bir soru çıkmıyor: Acaba bu kadının da mı ”kraliçeler” koleksiyonu var ?
Bildiğiniz gibi geçen yıl The Favourite’ta İngiltere Kraliçesi Anne’i oynamış ve bu rolüyle de Oscar kazanmıştı. Ayrıca 2012’de Hyden Park on Hudson adlı filmde şu anki kraliçenin annesi, Kraliçe Elizabeth’e hayat vermişti. Hatta size şunu söyleyebilirim eğer bu kadının oyunculuk konusunda nelere muktedir olduğunu görmek isterseniz bu filmden şu kesiti izlemeniz yeterli olacaktır:
The Crown’da bir de Margaret var… Bu gösterişli ve deli dolu kızı oynama görevini ise Helena Bonham Carter üstleniyor. Biz onu her ne kadar onu sıra dışı karakterleriyle tanısak da Carter, Olivia Colman gibi, saraya çok uzak değil.
1986’da çektiği Lady Jane filminde İngiltere tarihinde “9 Günlük Kraliçe” olarak bilinen Jane Grey’i oynamış, ardından da 2010 yılında The King’s Speech filmindeki Ana Kraliçe Elizabeth rolüyle Oscar’a aday gösterilmişti.
Sarayın çapkını ve bu yüzden sürekli bizden laf yiyen Prens Phillip’imiz de bu yıl yabancı ellere kalmıyor. Game of Thrones’da Edmure Tully’e can veren Tobias Menzies bu sefer, herhalde tahta daha yakın olabilmek için, kraliçenin kocalığına terfi ediyor.
Yani anlayacağınız oyuncu değişikliğinden kaynaklanabilecek hayal kırıklığını en aza indirmek yapımcılar için stratejik bir hamle yapıyor ve dizideki büyük rolleri ”kraliyet tecrübesi” olan isimlere devrediyor.
Dizinin diğer transferleri ise ikiye ayrılıyor:
Bu sezon, God’s Own Country’den tanıdığımız Josh O’Connor Prens Charles rolünde, onun gençlik aşkı Camilla Parker Bowles olarak Emerald Fennell ve Prenses Anne rolünde de Erin Doherty diziye dahil oluyorlar.
Dizinin onaylanan dördüncü sezonunda ise Emma Corrin’in Preses Diana’yı canlandıracağı aylar öncesinden açıklandı bile. Herkesin aslında “DIANA NEREDE” dediğini biliyoruz. Ama maalesef bir yıl daha beklemeniz gerekiyor. Bunun yanında Sex Education ile gündemde olan Gillian Anderson da dördüncü sezonda dönemin başbakanı Margaret Thatcher olarak karşımıza çıkacak isimlerden.
Peki ya üçüncü sezonda sarayda bizi neler bekliyor ?
Yazının bu kısmından sonrası spoiler içerdiği için, aman dikkat! Bizden söylemesi.
The Crown’un üçüncü sezonunda 1963-1977 yılları arasında yaşananları anlatacağı, dizinin yaratıcısı Peter Morgan tarafından duyurulmuştu. Haliyle, bu sezonun asıl meselesi Margaret ile Antony arasındaki ilişki olacak muhtemelen. Geçen sezonun sonunda onları iki çocuklu ve küçük sorunlu bir aile olarak bırakmıştık. Anlaşılan bu sezonda onların çekişmelerini ve 1978’deki boşanmalarına giden yolu boylu boyunca izleyeceğiz.
Bunu takiben tabii ki bir felaket var. Zaten bu kadının başı ne zaman felaketten kurtuldu ki. 1966’da Galler’de bir okulun çökmesiyle 116 çocuk ve 28 yetişkinin hayatını kaybetmişti. Kraliçe Elizabeth’in ise bu felakete geç yanıt vermesiyle ona karşı oluşan halk tepkisini ve sancılı süreci anlatacak bölüm(ler) ise merak konusu. Hatta BBC muhabirleri bu sürecin işleneceğini duyunca felaketin gerçekleştiği köye gidip röportajlar ve yayınlar yapmış bile. Halkın bu konudaki tepkisi hemen yoklanmış.
Şüpheye yer olmayan başka bir konu ise artık Prens Charles’ın dizide daha aktif bir role sahip olacağı. 1969 yılında Galler Prensi olduğu seremoniyi detaylıca işleyen dizi tabii ki de Charles – Camilla aşkının da ilk girişlerini yapıyor. Fakat bu hikayenin ilerleyebilmesi için dördüncü sezonu ve Diana’nın gelişini de beklememiz gerekiyor.
Yani anlayacağınız bu sezon da pek çok skandalı seyredip her türlü ilişkinin sorgulanmasına tanıklık edeceğiz. Olivia Colman, Helena Bonham Carter’lı bir kadro ve birbirinden mükemmel saray manzaraları ise cabası.
Peki ya üç ay beklerken ne yapalım? Açıkçası ikinci sezonu baştan izlemek veya The Queen, Diana, The Favourite gibi yapımlara bir daha göz atmak gibi kendimizce çözümlerimiz olsa da biz de tam olarak ne yapacağımızı bilmiyoruz. Biz en iyisi Kasım’a kadar öyle veya böyle kendimize bir uğraş bulalım da akıl sağlığımızı bu uğurda kaybetmeyelim.