
Dördüncü Kaide’de çağdaş sanat
Londra’nın orta yerinde, çağdaş sanata ev sahipliği yapan bir kaide…
Londra’nın hareketi en bol meydanlarından biri Trafalgar. Şehrin tam ortasında olması tabii, önemli bir etken ama etrafında yükselen tarihi binaları, gürül gürül akan çeşmesi, etrafı saran heykelleri ve meşhur güvercinleriyle burada kuru kalabalıktan çok daha fazlası var. Teknolojiyle donatılmış metropol meydanlarının aksine; burası yüzünü tarihe dönmekten vazgeçmiyor. Ama tarihin içinde de komple kaybolmuyorsunuz; modernle bağınız hiç kopmuyor çünkü. Londra’nın dört bir yanında öyle ya gerçi, geçmiş ile bugünün kafa karıştıran ve büyüleyen bir birlikteliği var.
Ellerinde selfie çubukları ve akıllı telefonlarla dolaşan turist kalabalıkları, Trafalgar Meydanı’nı bugüne bağlayan unsurlardan biri elbette, ama başınızı şöyle bir kaldırıp, etrafın ihtişamını gözlerinizle daha iyi taradığınızda her seferinde yeni bir detayla karşılaştığınızı fark ediyorsunuz. Meydanı bugüne bağlayan Dördüncü Kaide’nin üzerinde yükselen eserler mesela, şehre her geldiğinizde sizi şaşırtmaya muktedir. Çünkü çağdaş sanata ayrılan bu kaide, her sene farklı bir sanatçının eserini taşıyor. Meydanın belki de değişen ve güncellenen tek yeri burası…
Biraz geçmişe gidelim.
Malum, kaidelerden ziyade kaidelerin üzerindeki heykellerden bahsedilir genelde ama Trafalgar’daki Dördüncü Kaide için istisnai bir durum söz konusu. Hatta farkındaysanız, özel bir isim olduğundan, büyük harflerle yazıyoruz Dördüncü Kaide’yi.
19’uncu yüzyıla kadar meydanın olduğu alan Charing Cross adıyla anılırmış. Hatta burada sarayın ahırları bulunurmuş.
1805 yılında, Cebelitarık Boğazı’nda, Trafalgar Burnu’nda İngiltere ve İspanya-Fransa müttefikleri arasında bir donanma savaşı çıkar. İngiltere kazanır ve böylece I. Napolyon’un denizler üzerinden Londra’yı fethetme hayalleri donanmasıyla birlikte sular altına gömülür. (Of resmen anlı şanlı bir tarih yazdık şu cümleyle…) 1820 yılında ahırlar Buckingham Sarayı’na alınır ve buranın bir meydana dönüştürülmesi için çalışmalar başlar. Adı İngiltere’nin zafer kazandığı (ve Londra’nın bir nevi kurtulduğu) savaşa ithafen Trafalgar olarak değiştirilir. Meydanın tam ortasına bir de Nelson’s Column adında, savaşı yöneten Amiral Lord Nelson’a ithafen bir anıt dikilir. (Türkçede bkz. Nelson Sütunu, Nelson Anıtı…)
Meydanın mimari John Nash’in ömrü meydanın tamamlanışını görmeye yetmez maalesef. (Bir başka John Nash için bkz. A Beautiful Mind) Çünkü sarayın parası bir noktadan suyu çekmeye başladığı için zar zor ilerler işler. Mesela Nelson Sütunu’nun etrafını çerçeveleyecek dört kaide yerleştirilmiş olsa bile parasızlıktan meydanın kuzey batısında kalan dördüncü kaidenin üzerine bir eser yapılamaz. Aslında yola çıkarken amaç IV. William’ın heykelini dikmektir ama talihsizlik işte…
Charles Barry’nin tasarladığı kaide, 1841 yılında tamamlanır ama 150 küsur yıl boyunca üzeri boş kalır. Sonunda Royal Society of Arts (Kraliyet Sanat Cemiyeti) bu işe el atmaya karar verir ve Dördüncü Kaide’nin bir sanat projesine dönüştürülmesini sağlar. (Medeniyet!) İlk birkaç sene Kraliyet Sanat Cemiyeti’nin sipariş heykelleri sergilenir. Sonrasında proje cemiyetten Londra Belediyesi’ne devredilir ve özel bir komisyon oluşturulur. İşte 2003 yılından bu yana, kaidede nelerin yer alacağına bu komisyon karar veriyor. Süreç de hiç basit değil tabii ki: Başvurular arasından elemeler yapılarak sona kalan altı eseri Londralıların kararına, yani halk oylamasına bırakıyorlar. (Medeniyet!)
Bugün ise kaidede üzücü bir eser var: IŞİD’in Musul’daki Nineveh Arkeoloji Müzesi’nde parçalayarak yok ettiği heykellerden biri, Michael Rakowitz tarafından yeniden yapılarak Dördüncü Kaide’nin üzerine yerleştirildi. Rakowitz, The Invisible Enemy Should Not Exist adlı bu replikasında feci şekilde kalp kıran birşeyler var… 10 bin teneke kutudan yapılmış olan replika Mart 2020’ye kadar kaidenin üzerinde olacak.

The Invisible Enemy Should Not Exist
Geçtiğimiz 20 yıl içerisinde çok farklı tarzlara ve mesajlara sahip eserlere ev sahipliği yaptı kaide. Kabaca bir tabirle, hepsi ayrı tellerden çalıyor. Güzelliği de burada, her seferinde şaşırıyorsunuz, zihniniz açılıyor, farkındalıklarınız artıyor.
Şu son 10 yıldakilere bakalım mesela…

Really Good
David Shrigley’nin bronzdan yapılmış olan Really Good heykeli, 2016 sonundan 2018 Mart’ına kadar kaidenin üstündeydi. Aşırı abartılı formlardaki heykel dünyanın aslında çok daha iyi bir yer haline getirebileceği mesajını veriyor.

Gift Horse
Haans Hacke’nin bu iskelet atı (ki ilk anda dinozor gibi geliyor göze) 2015’te çıkmıştı kaideye. Aslında atları heykellerde anlı şanlı halleriyle görmeye alışığızdır. İktidardakilerin güç sembolüdür atlar. Aşırı yakışıklı, gururlu bir pozla komutanlarının altında halkı selamlarlar.
Ama bu zavallıcık pek öyle değil. Hem bir de ayağına Londra Borsası’ndaki son gelişmeleri gösteren bir sayaç bağlıydı. Para, iktidar ve tarih üzerine daha da vurgu yapacak şekilde.

Hahn/Cock
Alman sanatçı Katharina Fritsch’in mavi horozu. 4.72 metre. Fritsch’e göre bu horoz yeniden doğuşu, uyanışı ve gücü temsil ediyor. (Yürrü be!)

Powerless Structures, Fig. 101
Elmgreen & Dragset’in altın çocuğu…
Oyuncak at üzerindeki bu küçük çocuk heykeli, meydandaki at üstünde afili pozlar veren diğer heykellerle tezat yaratmak için oradaydı. Koca koca komutanların, kralların egemenliğini dünya aleme duyuran heykellerin yanında, minicik bir velet.

Nelson’s Ship in a Bottle
Yinka Shonibare’nin bu eseri, doğrudan meydanın tarihçesine gönderme… Cam şişenin içindeki gemi, Amiral Lord Nelson’ın; evet, meydanın ortasındaki sütunun ithaf edildiği, Trafalgar Savaşı’nı kazanan amiralin gemisi.
Bu arada Yinka Shonibare, kaide üzerine eseri sergilenen ilk siyahi sanatçı. Şişe içindeki gemi şimdilerde Greenwich’teki Ulusal Denizcilik Müzesi’nde.

The End
Son olarak Heather Phillipson’ın The End (yani ‘son’) adlı eseri 2022’nin bahar aylarına kadar sergilenmek üzere Dördüncü Kaide üzerindeki yerini almış bulunuyor.
Eserin adından dolayı bir sonu ya da kıyameti ifade ettiğini düşünmeyin, The End aslında potansiyel bir umut barındırıyor. Sanatçıların gerçek hayattaki sihirbazlar olduğuna inanırsak yaptıkları illüzyonlarla bizlere bir mesaj vermek istedikleri ortada. Onların beslendiği kanallar yaratıcılık olarak buralarda vuku bulurken bize düşen de şaka yapılıyormuş gibi duran bu eserlere dikkatle tekrar ve tekrar bakmak. Ta ki anlıyormuş gibi durduğumuz çizginin ötesine geçene dek.
Okuma önerisi – Kiraz, sinek ve drone: Dördüncü Kaide yeni eserini sergiliyor