
Dünyanın sonundaki kara kutu bize ne söylemek istiyor?
Bizim bildiğimiz anlamıyla dünyanın ya da insanlığın sonu geldiğinde geride ne kalacak? Hamam böcekleri, Cher ve belki de birkaç Nokia 3310. Bu soruya cevap aramak yerine çözüm üretmek isteyen bir oluşum, dünyanın sonu için dev bir kara kutu tasarlıyor. Earth’s Black Box yani Dünya’nın kara kutusu adını verdikleri proje, aynı kazalardan sonra açılan ve kazaya götüren adımlara ışık tutan kara kutular gibi iklim krizinden dolayı yaşanacak kıyamete ışık tutmayı amaçlıyor. Bir umut kırıntısına tutunup kıyamet sonrasında bu kara kutuyu bulacak yeni jenerasyonlara ışık tutmayı ve onların aynı sonu yaşamasını engellemeyi hedefliyor. Proje, test aşamasında ilk verilerini kaydetmeye başlasa da kutunun yapımı 2022’nin başında tamamlanacakmış.
Dünyanın diğer ucunda, tam olarak lokasyon vermemiz gerekirse Tazmanya’da ıssız bir lokasyona yerleştirilecek olan dev kara kutu, çelik bir zırha sahip olacak ve güneş enerjisiyle çalışan binlerce hard disk’i içinde barındıracak. Bu monolit benzeri yapı; iklim krizi, çevre kirliliği ve yok olan türlere dair her türlü veriyi, bilimsel gelişmeleri, yapılan araştırmaları, alınan ve alınmayan aksiyonları mütemadiyen kaydedecek. Tabii karbon dioksit ve deniz seviyelerini, sıcaklıkları da. Hikayemizin sonunu insanlık olarak yazabileceğimizi söyleyen proje, durumun aciliyetine ve felaketin ciddiyetine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Tabii, bir de kaydedildiğimizi ve gelecek jenerasyonların her hareketimizi göreceğini hatırlatarak bir sorumluluk hissi yaratmak istiyor. Herhangi bir felaket ihtimalinin çoğunluğu harekete geçiremediği düşünülürse, bu projeden de pek umutlu değiliz. Olsun, belki bizden sonrakiler için ilginç bir hikaye olur. Tek kaşımız havada, Earth’s Black Box’a, iklim krizine ve kara kutulara dadanıyoruz.
Earth’s Black Box projesinin web sitesi oldukça basit bir arayüze ve net bir mesaja sahip: bu şekilde yaşamaya devam edersek, kıyamete sürükleneceğiz… Daha da detaylı açıklarsak; eğer yaşam şeklimizi radikal bir şekilde değiştirmezsek, iklim krizi ve insan kaynaklı başka tür felaketler yüzünden medeniyetin çöküşünü göreceğimizi söyleyerek başlıyor söze. Kıyamete giden her adımımızı objektif bir şekilde kaydedecek olan kara kutu gelecek nesillere bir bilgi kaynağı oluşturmayı hedeflediğini söylese de aslında bizi harekete geçirmeyi hedefliyor gibi. Acil aksiyona geçmemizin önemini belirtmek için de hafif umutla, hikayemizin sonunu bizim belirleyebileceğimizi söylüyor.
İnsanlık olarak kıyamete hazırlık için hazırlanan dev kutulara alışkınız. Mesela Oreo, olası bir felakete karşı kurabiyelerini korumak için Norveç’te kıyamete dayanıklı ve içinde soğutucu olan bir kasa yaptırdığını ve kurabiyelerle birlikte gizli tariflerini de içine koyduklarını açıklamıştı. Hatta bu ‘dahiyane’ fikri onlara meteor çarpması ihtimalinde bir planları olup olmadığını soran bir Twitter kullanıcısından almışlardı. Ya da dünyanın her köşesinden binlerce tohum örneğinin saklandığı, olası bir kıyamette insanlığın umudu olan Norveç’teki Svalbard Küresel Tohum Deposu da oldukça ciddi bir misyona sahip. Aynı mantıkla oluşturulan ve 10.000’in üzerinde hayvan embriyosunun saklandığı bir Frozen Zoo projesi de aklımıza geliyor. Yani, kıymetli şeylerin kutulara kaldırılıp saklanmasına insanlık olarak alışığız, ancak Earth’s Black Box’ın kaydettiklerinin kıymetli olup olmaması biraz da bizim elimizde.
Clemenger BBDO, kreatif ajansThe Glue Society ve Tazmanya Üniversitesi araştırmacılarının oluşturduğu proje, altıncı yokoluşu çağında dünyaya ışık tutmak istiyor. Altıncı yokoluşu çağındayız. Birçok ülke 2050’ye kadar iklim kriziyle ilgili net hedefler belirlemiş olsa da gezegenimiz iklim hedeflerini gerçekleştiremeyecek gibi görünüyor. Şu an olduğumuzu yolda devam edersek, deniz seviyeleri ve sıcaklıklar yükselecek, özetle gezegenimiz yaşanmayacak hale gelecek. Kıyamet koparken ne yaptığımızı belgeleyip durumun absürtlüğünü gözler önüne seriyor. Projenin yaratıcılarından Jim Curtis, bu kara kutuyu her şeyden önce bir araç olarak tanımlıyor. The Glue Society’den Jonathan Kneebone, da bu aracın özellikle dünya liderlerini sorumluluk almaya itmesini umuyor. Çünkü insanların kaydedildiklerini bildiğinde hareketlerine çeki düzen vereceğini düşünüyor. Aslında bu projeyle herkesin aklının bir köşesinde iklim kriziyle ilgili her adımlarının kaydedildiğini tutmasını hedefliyorlar.
Proje hâlâ tam olarak planlanmış değil. Mesela kıyamet koparsa kutuyu bulanların nasıl açacağı ve mesajı alacağı üzerinde çalışıyorlar. Herkese hitap eden, anlaşılabilir bir yol arıyorlar.
Ayrıca belirli aralıklarla uzaya da bu bilgilerin iletebilmesi gibi özellikler de geliştiriyorlar. Belki insanlıktan ümidi kesip uzaylılara bel bağlamak daha mantıklıdır hakkaten. Şimdilik kara kutu, 30-50 yıl arası veri toplayabilecek alana sahip. Önümüzdeki yıllarda bu alanı da arttırabilmeyi umuyorlar bir yandan da. Earth’s Black Box birçokları tarafından çok da bir işe yaramayan bir PR projesi olarak görülüyor. Bir yandan da bilimsel bir yanı ve derinliği olmadığı öne sürülerek eleştiriliyor. Örneğin, Yale’de bilim tarihçisi olan Daniel Kevles, projenin gerçek veya kayda değer bir etkiye sahip olmayacağını düşünüyor. Çünkü proje dünyanın bir ucunda kapalı kalacak ve yapısı gereği insanların günlük hayatta görebileceği veya ilişki kurabileceği bir şey değil. Belki de veriyi daha görünür kılmak veya projeyi interaktifleştirmek bu sorunları çözebilir.
Ancak biz de Kevles’e katılmadan edemiyoruz. Çünkü içinde bulunduğumuz çağda her türlü veriye, bilgiye ulaşabiliyoruz. Bizi kıyamete sürükleyen adımları istediğimiz formda takip edebiliyoruz ve bu hiçbir işimize yaramıyor. Yani sanki sorun yeterince bilgiye sahip olmamak değil de, o bilgileri ciddiye almamakmış gibi görünüyor daha çok. Ya da doğru insanların bu bilgileri ciddiye almaması da diyebiliriz. Asıl sorumlular elini taşın veya monolitin altına koymadıkça biz yalnızca kıyameti izlemekle yetinebiliyoruz. Bu yüzden de bu kara kutu sonraki jenerasyonlara bir bilgi verse de onların da aynı sonu yaşayacağından korkuyoruz galiba.
Tabii, bir de bu kadar monolit kelimesini telaffuz edince aklımıza 2001: A Space Odyssey geliyor. Arthur C. Clarke’ın kitapları ve Stanley Kubrick’in efsaneleşmiş film uyarlamasında monolitler önemli bir rol oynuyorlar. Uzaylı varlıklar tarafından yapılan bu objeler, insanlığın evrimini hızlandırıyor ve medeniyete geçişi tetikliyorlar. Belki de bu projenin de monolit benzeri bir yapı olarak tasarlanması, bizi daha zeki ve medeni bir yere götürme amacıdır. Yani akıllandırıp sorumluluk aldırmak içindir. Ama aynı evrende medeniyet teknolojiye, teknoloji de günün sonunda bir silaha dönüşüyordu bir yandan da. Yani bizi medeniyet ya da teknolojik gelişmeler de kurtaramayacak gibi. Pek umudumuz yok anlayacağınız. Bu proje de pek bir şey söylemeyen sanat eserlerinden biri olarak kalacak gibi görünüyor.