Duygulardan kopuk, ihtişamlı bir olaylar zinciri: Dune uyarlaması ve kafası karışık hislerimiz

Her uyarlama, yönetmeninin de omzuna büyük bir yük bindiriyor tabii ki. Nasıl yapılırsa yapılsın, eksik kalan bir şeyler oluyor çünkü. Mesela Peter Jackson’ın Yüzüklerin Efendisi’nden Tom Bombadil’i çıkarması gibi… Of of of… Ama yine de Yüzüklerin Efendisi uyarlamaları romanlardan koparak kendi bağımsız yollarında ilerleyecek kadar güçlü. Burada özellikle Yüzüklerin Efendisi’nden bahsetmemizin bir sebebi var çünkü Dune da uyarlaması yürek isteyen bir eser. Detaylı tasvirler üzerinden on yıllardır okuyucunun hayal gücünden yaşayan, bilim kurgu klasiği sayılan bir romandan bahsediyoruz. Eh, 1984 tarihli uyarlamayla David Lynch’in başına gelenler de malum. Sahiden de o evreni bire bir beyaz perdeye taşımak epey riskli. Garip olan şu ki Denis Villeneuve Frank Herbert’in yazarak anlattığı tüm o görselliği son derece sadık kalarak -hatta belki de ileriye taşıyarak- aktarsa da hikayeyi ve haliyle de karakterleri duygularından koparmış, peş peşe sıralanan olaylar zinciri yaratmış. Romanın fanatikleri için kahredici bir şey tabii. Romanın fanatiği olmayanlar için ise olayları anlamak biraz zorlaşıyor… Hele ki sadakat ve ihanetin iç içe geçtiği, can yakan bu ilk bölüm için biraz sıkıntılı bir durum. Bene Geserit kim, Kwisatz Haderach ne diyene kadar bir bakmışız çöldeyiz! Neyse ki ekrandan fırlayacak gibi gelen çöl solucanları var da biraz havamızı buluyoruz. İkinci filmin işi zor.

Its Time Adventure GIF by Dune Movie - Find & Share on GIPHY

Bundan sonra kimileri için spoiler çıkabilir ama çok da değil.

Denis Villeneuve’ün Dune’u aylardır, hatta belki de yıllardır bizi meraklardan meraklara sürükledikten sonra sonunda vizyonda. HBO Max’te aynı anda gösterilmeye başlamasına rağmen gişede de 40.1 milyon dolarlık bir açılış yapması hem biraz bu bekleyişin getirdiği sabırsızlık yüzünden hem de filme dair gelen tüm havadislerin Dune fanatiklerini bile ikna edici güçte olmasından… Bir kere kitabı tek bir filme sığdırmak yerine hakkını verebilmek için iki filme böleceklerdi. Yani hikayeyi oradan buradan kırpıp içini boşaltmayacaklardı belli ki. Sonra bir de filmin yönetmenin Denis Villeneuve olması faktörü var tabii; yarattığı bilim-kurgu evrenlerinin ihtişamlı ama bir o kadar da ikna edici olduğunu biliyoruz, gördük bizzat. Başrol kadrosu da oldukça sağlam. Timothée Chalamet, Paul Atreides karakteri için azıcık büyük olsa da kitaptaki tasvirine epey yakın bir tip. Oscar Isaac, Rebecca Ferguson, Zendaya, Jason Momoa falan da öyle gibi. Ama yine de Dune, anlattığı hikayenin büyüklüğünü -henüz- taşıyamayan bir film. Hele ki ihanet, sadakat, korku, sevgi gibi coşkulu duyguların iç içe geçtiği, okuyanı yerden yere vuran bu ilk bölümde hiçbir şey hissedememek epey üzücü. Yani efektlerin peşinde biraz heyecanlanıyoruz tabii de… Kitabı ya da hikayeyi bilmeyenlerin takip etmesi ve anlaması zor bir anlatım olmuş. İyi ki iki filme bölmüşler; bir de tek filme sığdırmaya çalışsalar, iyice ucu kopacakmış demek ki.

Aslında bu noktada Denis Villeneuve’ün hiçbir suçu(!) yok; Dune da Yüzüklerin Efendisi gibi YÜCE bir eser. Frank Herbert’in yarattığı tüm karakterler katman katman önümüzde açılıyor, ta kitabın ilk sayfalarından itibaren. Karakterlerin kendi kafalarının içinde dönenleri bile anlatıyor bize yazar. Sonra da onların birbirleriyle olan ilişkilerine geçiyor. Çok bariz bir ihanet hikayesini (ta en baştan biliyoruz çünkü zavallı Leto’nun kaderini, gözümüzün önünde planlanıyor her şey) sayfa sayfa işleyerek anlatıyor bize. Evet, hikayenin özünde belki de asıl konu Leto’nun öldürülmesi değil de Paul’un kendini buluşu, çöllere hükmedişi, dağları delişi diyebiliriz belki de; belli ki Denis Villeneuve de öyle düşünmüş çünkü gerisini biraz boşvermiş gibi. Dr Yueh’i bile iki sahnede gördük; o sayfalar boyunca önümüze açılan kalbi kırık ihanet hikayesini, mentat Thufir Hawat’ın şüphelerini, Baron’un leş sinsiliğini, Baron’un mentatı Piter’ın Lady Jessica’yla kafayı bozmasını, Bene Geserit’lerin başı yani Reverend Mother’ın Lady Jessica’yla olan toksik ilişkisini falan filan hepsini es geçmiş Denis Villeneuve. Hatta ‘mentat’ nedir, onu bize anlatmadı bile. Bir-iki yerde göstermek için çabalamış ama çok da anlaşılmıyor… Tüm bunları ve bunların getirdiği duyguları hikayeden çıkarınca da geriye hissiz ve kuru olaylar zinciri kalıyor tabii. Coşkulu bir mizahı olmasa da karakterler arası diyaloglar veya yine karakterlerin zihinlerinden geçenler üzerinden tebessüm ettiren bir tarafı da var Dune’un. Film ise hiç bitmeyen gerilim müziğiyle yüzlerdeki tüm tebessümleri silip atmak için yola çıkmış gibi. Romanı abuk subuk yerlerden kırpmadan, olaylara sadık kalarak anlatmaya çalışırlarken bir duygular bütünü de yaratabilselerdi keşke belki de hem kitabın fanatikleri hem de izleyici için daha anlamlı olabilirdi.

Fight Mood GIF by Dune Movie - Find & Share on GIPHY

Paul’un gelişimi ve ‘yazgısı’ da yine kitabı bilmeyenler için biraz havada kalıyor. Bene Geserit’lerin kim olduğu tam olarak verilmediği için belki de. Sinsi cadılar gibi gösteriliyorlar. Eh bir noktada belki öyle ama… Elbette daha fazlası da var. Ayrıca Fremen’lerin arasında da yayılan o kehanetten de üç cümleyle falan bahsediyorlar. Paul’un ne denli büyük bir şeye dönüşeceğini tam idrak edemiyoruz tabii.

Run Running Sticker by Dune Movie for iOS & Android | GIPHY

Hikayenin seyrinin değiştiği yani Paul ve annesi Jessica’nın çöl yolculuklarının başladığı andan itibaren film biraz daha ikna edici oluyor sanki. Çölün o insanı yerle bir eden atmosferini, çaresizliği, sıcağı ve solucanları izleyeni bezdirecek, yer yer korkutacak, ‘düşman başına’ dedirtecek bir şekilde görselleştirmiş Denis Villeneuve. Karakterlerin, olayların ve duyguların yansıtılması konusunda bir uyarlama olarak yetersiz kalmış olsa da tasvirleri bu kadar güçlü olan bir eserin görsel anlatımını bu denli nokta atışı bir şekilde yapıyor olması, yine Dune’u bir uyarlama olarak oldukça iyi kılıyor. Atreides’lerin evi olan Caladan’ın karanlığından çıkıp çöle ayak basmalarından itibaren yakıcı bir renge bürünen ama bitmek bilmeyen kum fırtınaları derken yine de karanlıklardan kurtulamayan film Paul ve Jessica’yı Fremen’lerin yanına katıldıkları anda bırakıyor.

Happy Film GIF by Dune Movie - Find & Share on GIPHY

Aslında uyarlama hakkında son sözü söylemek için ikinci filmi de görmek gerekiyor. Malum bu daha başlangıç… Eğer ilk filmde anlatılanlar bu kadar havada kalmasaydı, paso kitapla kıyaslamaktan da vazgeçerdik bu arada. Gerçi çok da mümkün değil ama. Eğer kitaptan uzak durmaya çalışarak izlerseniz epey eğlenceli bir film aslında. Timothée var, Zendaya var; son yıllarda parlayan pek çok isim var işte. Xavier Bardem’ler de var. Heyecan var, coşku var, baş döndüren efektler de var. Takın 3D gözlüklerinizi, alın mısırlarınızı izleyin. Ve mümkünse sinema salonlarında gidin filme, sahiden büyük ekranda başka bir şeye bürünüyor film.