Everywhere at the End of Time albümü ve demansın altı evresi

Caz müziğinin çaldığı dans hollerinden gelen yankılı müzik sesleri… Son derece nostaljik… Türkiye’de belki de pek de aşina olmadığımız bir geçmişi anlatsa da yıllar boyu izlediğimiz filmler veya aile büyüklerimizin müzik zevki bize birşeyler hatırlatabilir. The Caretaker’in Everywhere at the End of Time albümü de tam olarak hatırlamak üzerine. Eskilerden gelen bir kafa karışıklığı… Altı saat süren bir hatırlamanın anısı…

Everywhere at the End of Time, demansın müzikal bir tanımı ve bir deneyim aktarımı. Altı ayrı albümün bir araya gelmesinden oluşan bu proje bir empati eseri olarak çıkıyor karşımıza. Aslında bilinç içinde neyin yaşandığını hiçbir zaman bilemeyecek olsak da dinleyicisine en azından bir fikir sunmaya çalışıyor. Sanatçı Leyland James Kirby, nam-ı diğer The Caretaker demansın altı safhadan oluşan bir yörüngesini çiziyor.

Elektronik müzik sanatçısı Leyland James Kirby, kendi adıyla müzik yapmış olmasının yanında The Stranger ve The Caretaker gibi mahlaslar altında da müzikal üretimlerine devam etmişti. Müzikal alemde en çok bilinen adı da tabii, 1999’dan beri kullandığı The Caretaker.

The Caretaker ile hafızanın evreleri arasında

The Caretaker isimli girişiminden çıkan parçaların ortak özelliği, 1930’ların ballroom pop şarkılarının manipüle edilmiş sesleriyle yaratılmış olmaları. Aslında ballroom, hauntology ve sampledelia türleriyle tanımlayabileceğimiz müziğinin çıkış noktası ise Stanley Kubrick’in kült filmi The Shining’in sonlarında karşımıza çıkan o lanetli balo sahnesi olmuş.

Gelelim altı buçuk saatlik Everywhere at the End of Time eserine… The Caretaker bu projesine 2016’da başlamış olsa da safhaları bitirip projeyi tamamlaması 2019’u bulmuş. Kirby bu albümü tanımlarken Alzheimer hastalığını da, insan ömrünün kontrol dışı uzamasıyla zamane jenerasyonunun en dişli hastalığı ilan ediyor ve müziğinin “persona”sını tam da bu hastalığın üzerine kuruyor.

Birinci evre

Bir hafıza ürünü olan derleme müzikler birinci evreden itibaren ardı ardına gelirken anılar da bir rüya gibi geçip gidiyor. Aslında ilk safhada, kayıplar ve karışıklıkları deneyimlememiz bekleniyor. Ara sıra gelen kopuk döngüler, kesikler, bize birşeylerin başladığına dair ipuçları verirken bazı şeylerin sahiden yanlış gittiğini ise daha ileriki safhalarda anlayabiliyoruz. Sanatçı aslında bunları özellikle sonraki safhalara taşıyor; birinci safhadaki minik hafıza kayıpları, günlük hayatta yaşanan déjà vu’ler ve heyecanla bir şey anlatırken bir anda düşünce akışımızın kopuvermesinden pek de farklı olmuyor.

İkinci evre

İkinci safhaya geçildiğinde kişisel farkındalık başlasa da aynı anda gelen reddediş bu farkındalığı hâlâ rahatlıkla örtebilir kapasitede oluyor. Kesintiler masum ve bireysel olurken, süreci olabildiğince devam ettirmeye çalışıyor.

Üçüncü evre

Üçüncü safhaya geldiğimizde rüya gibi gelip geçen hafızanın çok daha gri ve karmaşık olduğunu, yer yer rahatsız edildiğini duyuyoruz. Müziğin ortasında rahatlıkla fark edilebilir aritmik çizilmeler ve tonların birbirine girişi yıllarca döndürülmüş bir plağın tekrardan oynatıldığı hissini uyandırıyor. Hâlâ anlamlandırmaya devam edebildiğimiz sample’ların dışında bize tutunabileceğimiz “fiziksel” bir metafor ikram ediyor. Bu plak çizikleri ve karmaşa tökezleyip geri kalktığımız bir evrede olduğumuzu gösteriyor. Artık unuttuğumuzu anladığımız ve anlayabileceğimiz son evredeyiz.

Dördüncü evre

Dördüncü safhada artık kendini farkında olma durumundan uzaklaşmış ve hafızanın bir ürününü tek başına karşımıza çıkarma şansımızın en düşük olduğu ana geçiş yapıyoruz. Artık her şey gri ve yaşadıklarımız birbirine girmiş, anılar bir zaman çizgisi üzerinde değil, her şey hep şimdi ve geçmiş zamanda.

Bu zamandan sonra öz farkındalık dediğimiz kendi benliğimizi oluşturduğumuz dayanak noktamızın yok olduğunu görüyoruz. Zihnimizi önceden ne kadar yönetebiliyorduk, orası muamma ama şu anda hafızamızda olup bitenler ve ön planda neyin olacağına karar vermemize bir imkan yok gibi görünüyor. Her şey tam anlamıyla filtresiz ve ön planda, sanki bütün hayatımızı aynı anda yaşıyormuşuz gibi. Bu kafa karışıklıkları süregelirken dördüncü bölümün üçüncü kısmında kısa bir sakinleşme tecrübe ediyoruz. Yaşadığımız kaosun içinde beyin bile ne yapacağını şaşırıp bir süreliğine bilinci rahat bırakıyor.

Evreler ilerledikçe safhalardaki parça süreleri de git gide daha uzun ve bulanık hale geliyor ve bu esnada beşinci evreye geçiyoruz. Sesler bir, iki ve üçüncü safhalarda hâlâ neye benzediğini biraz daha anlayabileceğimiz durumda iken dört ve sonrasında git gide drone ve atmosferik müziğe kayıyor.

Beşinci evre

Beşinci evre ise dördüncü evredeki kafa karışıklıklarının korkuya dönüştüğü ve anlamsız endişelerin hafızaları daha da bulandırdığı evre olarak karşımıza çıkıyor. Beşinci bölümün üçüncü kısmı, “Synapse Retrogenesis”, bir karadelik gibi bütün hafızayı geriye çekiyor, elden hiçbir şey gelmezken hatıralardan kalanlar sonsuzlukta kaybolmaya başlıyor ve bunun sonucunda kendimizi beşinci bölümün son kısmı, “Sudden time regression into isolation”a (ani zaman gerilemesi sonucunda izolasyon) götürüyor.

Altıncı evre (ve perde kapanır)

Altıncı ve son bölüm hiçbir tanım olmadan karşımıza sunuluyor, zaten bu raddede ne müzik ne beyin ne de demans kendini tanımlayabilecek bir halde olduğundan kendi kendime “Zaten neresini tanımlayabilirdi ki?” demiş bulunuyorum. Altıncı bölümün görselinin mavi bantlarla çevrelenmiş bir mukavva parçası olması da durumu açıkça anlatıyor. Aslında doğduğumuz yere geri dönmüşüz, en azından kimi filozoflara göre. Bu bölümün ilk kısmının adında da söylediği gibi unuttuğunuzu bile unutuyorsunuz. Burada duyduğumuz sesler atmosferik drone’dan noise’a kayarken kendinizi burada karanlıkta buluyorsunuz.

Altıncı bölümün boşluğu ilk deneyimlediğimiz dakikalardan oldukça farklı. Her şey bitmese de düşüşün bittiği yere varıyoruz, sanki heterojen bir yapının sonunda tamamen homojenleştiği andayız ve tüm renklerin birleşip beyaz olması gibi bir boşluğun içine giriyoruz. Bu durum, kendimizi bilmemek ve kendimizi hayatımız boyunca tanımladığımız hiçbir şey olmamak, bizi o anki dünyadan sadece kendi bilincimizce yok ediyor ama başkalarının hayatında ve bilincinde var olmaya devam ediyoruz. Artık başka hafızalardaki ve başkalarının anılarındaki değişken varlığımızdan başka bir şeyimiz kalmıyor.

Altıncı safhanın son bölümünde ise bireyin yaşamı sona eriyor ama müzik devam ediyor. Geride bize kalan bir cenaze müziği oluyor ve en sonunda son bölümün adında da geçtiği gibi dünyadaki varlığımız siliniyor. Sadece sessizlikle baş başa kalıyoruz ve boşluk var olamayacak kadar büyüyor, tam anlamıyla yok oluyor.

 

Everywhere at the End of Time albümü Everywhere at the End of Time albümü  Everywhere at the End of Time albümü