
Geleneksel Arap müziğini yepyeni formüllerle güncelleyen bir isim: Hello Psychaleppo
Geleneksel Arap müziğine bu coğrafyada aşina olsak da Hello Psychaleppo sayesinde bu müziğin çok farklı bir versiyonuyla tanışıyoruz: Electro-Tarab.
Suriyeli müzisyen Samer Saem Eldahr’ın müzikal ve görsel projesi olan Hello Psychaleppo geleneksel ile yeniyi çok farklı bir formülle birleştirerek yepyeni bir türe imza atıyor, elektronik müziğin sınırlarını Arap müziğinden seslerle daha da genişletiyor. Hem sıradaki planları arasında, o meşhur deyimle, ‘dans pistlerini fethetmek’ de var.
Underground müziğin farklı coğrafyalardan özgün seslerini bir araya getiren Babylon Underground serisinin ilk konuklarından biri olan Hello Psychaleppo ile yaratım süreçlerini ve müziğini oluşturan formülleri konuştuk.
Geleneksel müziği modern sesler eşliğinde yeniden yorumluyorsun ve kendine has bir tür yaratıyorsun. Electro-Tarab’ı şekillendirirken en çok nelerden etkilendin ve ilham aldın? Bize biraz müzikal geçmişinden bahsedebilir misin?
12 yaşımda henüz Halep’teyken Arap müziğine dair kapsamlı dersler almıştım. Ayrıca aynı zamanda klavye derslerine de devam ediyordum. Zamanla kendi kendime gitar çalmayı öğrendim. Bir süre sonra, bazı yerli gruplarla birlikte sahne almaya başladım. Klasik rock parçaları çalardık genelde. Bazen kendimize ait, orijinal şarkılarımız da olurdu. Sadece gitarda veya klavyede değil, vokallerde de olduğum pek çok konserde çaldım Halep’te.
Elektronik müzik ise benim için bir yan uğraşıydı diyebilirim. Çoğu arkadaşım gibi bilgisayar oyunlarına sarmaktansa evde kendi kendime müzik programlarıyla uğraşmayı tercih ediyordum. Aklıma gelen müzikal fikirleri uygulamanın tek yoluydu çünkü bir taraftan da bu.
Halep’te doğup büyüdüm; Arap müziği söz konusu olduğunda çok köklü geleneklere sahip bir yer burası. Elektronik müzik ve yeni müzik teknolojileri de hem bu gelenekleri farklı şekillerde keşfetmek hem de kendi müziğimi geliştirmek için harika fırsatlar sunuyordu benim için. Günümüzde bile devam ediyorum bu keşiflere. Electro-Tarab da böyle ortaya çıktı.
Diskografine baktığımızda pek çok farklı türü bir arada görebiliyoruz. Hip hop, dub ve hatta techno… Sence bu sesler ne şekilde birbirlerini tamamlıyor? Bunları harmanlarken nasıl bir yöntem izliyorsun?
Kendime esas aldığım tür, Tarab. Benim için öncelikli olan o. Electro-Tarab’ın kökleri buna dayanıyor çünkü. Tarab bir durumu, bir hali anlatır, Salsa veya Samba gibi anlık değildir. Klasik bir Tarab parçasının içinde de pek çok farklı ritim ve ses bir arada bulunur. Çok katmanlıdır anlayacağınız. Ben Electro-Tarab’ı da kafamda böyle kurguluyorum. Kendinizi sınırsızca ifade edebileceğiniz bir tür. Belli türlere ve stillere uymaya çalışmaktansa, hiçbir engellemeye veya sınırlara takılmadan sadece parçanın vereceği hislere odaklanabilmek çok önemli bence. Tüm bu farklı bileşenleri bir araya getiren ise Arap müziğine has ritimler, geçişler ve melodiler elbette.
O yüzden diyebilirim ki Electro-Tarab, klasik Tarab’ın doğal ilerleyişinin bir parçası. Aynı yöntemler kullanılıyor ikisinde de ama farklı enstrümanlar ve ses teknolojileri söz konusu.
Albümlerinin görsel çalışmaları da sana ait. Müzik ve görseller birbirlerini nasıl tamamlıyor senin zihninde?
Halep Üniversitesi’nde, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum ve resim bölümünden, soyut ekspresyonizm dalında uzmanlaşarak mezun oldum. Sanat her zaman hayatımın büyük bir parçası oldu ve onu yaptığım müziğe de taşıdım. Müziğim için görsel bir kimlik oluşturmak, müziğin kendisi kadar önemli benim için. Şarkılar üzerinde çalışırken zihnimde oluşan görüntüleri kağıda dökmek hep çok kolay oldu benim için. Ama önce şarkıları tamamlıyorum, sonrasında görselleri oluşturmaya geçiyorum. Bu esnada hangi teknikleri kullanacağıma ya da nereden başlayacağıma da çoktan karar vermiş oluyorum zaten. Kısacası tüm görselleri tamamlayabilmek için sadece birkaç deneme yapmaya ve bolca zamana ihtiyacım var.
Konserlerde kullandığım görseller için ise müziğimle birlikte hareket edecek üç boyutlu çalışmalar yapıyorum. Görseller, şarkıların ritimlerine göre hareket ediyor, bu da daha performansın daha dinamik olmasını sağlıyor. Hem çalarken bir taraftan da görseller nasıl ilerliyor diye düşünmek zorunda kalmıyorum böylece ve sadece müziğe odaklanabiliyorum.
Halep’te doğup büyüdüm, Beyrut’ta eğitimine devam ettim. Şu anda da ABD’de yaşıyorsun. Şu ara bunu çok sorar olduk ama, Türkiye’de çok sık kullandığımız bir laf var, ‘Coğrafya kaderdir’ diye. Sence senin bu yolculuğun kişiliğini ve müziğini nasıl etkiledi?
Bu taşınmaların sebepleri çok farklı olsa da, tüm bu ülkelerde ve şehirlerde yaşama imkanı yakalayabilmek gerçekten harikaydı benim için. Halep çok öğretici bir şehir ve oradayken yeni bir şeyler yaratabilme konusunda zihnim çok açıktı. Lübnan’da ise kendimi ifade edebilmemi sağlayacak tüm imkanlar vardı. ABD de müzikal anlamda perspektifimi genişletti; farklı müzik sahnelerimi keşfetmemi ve müzik endüstrisine dair daha çok fikir edinmemi sağladı. Gerçekten müthiş bir yolculuk oldu benim için.
Son albümün Toyour’u 2017 yılında yayınladın. Son zamanlarda yeni kayıtlar üzerinde çalışıyor musun?
Toyour yayınlandığından bu yana yeni single’lar ve remiksler üzerinde çalışıyorum. 2020 baharında yayınlanacak yeni EP’mi tamamlamakla uğraşıyorum şu sıralar. Pek çok farklı bileşenleri olan bir EP olacak bu; nostalji, eğlence, dans bir arada. Arap müziğinin estetiğini dans pistlerine de taşıyacağım.
Peki İstanbul’dan sonra sırada ne var senin için?
Minnesota’ya ailemin yanına gideceğim. Amsterdam ve Beyrut’taki konserlerden sonraki son durağım İstanbul’du.