
Gülşen ve nefret dolu cümlelere akan tüm ”ama”lar
Sene 1996. Dönemin genç kuşağı malum televizyonlar, gazeteler, basılı dergiler üzerinden bağlanıyor dış dünyaya. İnternet var da, günlük hayatımızda yok. Haliyle televizyonda dönen klipler, yeni şarkıları dinlemek, genç müzisyenleri keşfetmek için muhteşem bir fırsat. Kral TV altın çağına girmiş, Kanal D’de Çılgın Bediş yeni yeni dönmeye başlamış. Zappingde zirve yaptığımız bir dönemde bir VJ, Gülşen adlı gencecik bir müzisyenin klibini anons ediyor: ”Gülşen ve ilginç pijamasıyla salındığı klibi Be Adam…” Klip gerçekten çok matrak: Gülşen, Avrupa Yakası’ndan sonra ”Gaffur pijaması” adını alacak çizgili pijamalarıyla camdan sevgilisinin yolunu gözlüyor. Arada döke saça süt içiyor. Yanık olduğunuz birisiyle karşılaştığınızda en son görünmek isteyeceğiniz hal yani ama belli ki onun umrunda değil. Sadece sevdiği adama nasıl gözükeceğini değil, dünya aleme kendini gösterdiği bu ilk klibinde de nasıl bir algı yaratacağını hiç umursamıyor. Herkesin en şıkıdım halleriyle döktürdüğü Kral TV’de o pijamasıyla salınıyor, lastiği gevşek pijama altını çekeliyor… Kimin ne dediğini, ne düşündüğünü umursamayan; ne istiyorsa o olan bir kadın, beni böyle kabul edin mesajını ta ilk günden veren bir kadın… Giydiği pijama da olsa, ışıklar altında ihtişamı ve seksapeli daha da pekişen bir sahne kıyafeti de olsa Gülşen cephesinde değişen bir şey yok yani anlayacağınız.
Bu coğrafya ise kimseye istediği gibi olma hakkını tanımıyor biliyorsunuz ki. Hem istediğiniz gibi olacaksınız hem mutlu olacaksınız hem de sizi aşağı çekmeye çalışan herkese karşı kafa tutacaksınız… Gülşen’in günlerdir, haftalardır ve hatta aylar, yıllardır herkese ilginç gelip okları üzerine çekmesindeki en büyük sebeplerden biri de bu. Yani ne giydiğinden ziyade onu giyerkenki mutluluğu, kendine olan özgüveni can sıkıcı bir hale geliyor onu eleştirenlerde… Eleştiriler de hep erilliğin en dibinden çıkıp geliyor: Anneliği ve eşi üzerinden kozunu oynayanlar bir tarafta, don-külotla sahneye çıkıyorlar diyenler diğer tarafta… Tabii yıllardır başkalarının hayatlarına dair atıp tuttuklarıyla prim yapan dedikodu programları, yorumcular ve sosyal medya hesapları da bu mevzunun tam orta yerinde bu gündemden kendilerine pay çıkarma peşindeler. Söylediklerinin nereye gideceği pek önemli değil tabii onlar için. Layklar, reytingler veya şakşaklar ön plandayken…
Hatta içlerinden biri İzzet Yıldızhan’ın toksik erkekliğini patlattığı bu ”don-külot” yorumunu bizzat alıp süslü cümlelerle tekrarlamıştı, sanki moda eleştirisi yapıyorcasına. ”Kusursuz fiziğiyle eşleştirdiği klas seksapelini her daim destekleyen biri oldum. AMA…” Bunun akıllara getirdiği bir internet meme’i var; sözde kendini ”aydın” ya ”vicdanlı” diye tanımlayarak hak hukuk göz ettiklerini iddia edenlerin içindeki faşizmi, kadın düşmanlığını, transfobiyi, ırkçılığı döktüğü o an.
O ”ama” ile birlikte dökülen nefretin oluk oluk aktığını ve ne kadar tehlikeli olduğunu on yıllardır görüyoruz bu memlekette. Neyse ki bu ‘ama’nın açtığı oluğu Gülşen ince ince döşediği cümleleriyle kapatıyor. Hem de ”Merhaba ben Gülşen” diye başlayan bir mütevazılık ve dünyayı sallayan bir öfke ile. Son sözü de yine o söylesin: ”Çünkü yaşam bu zihniyetler kadar küçük değil. Yaşam kocaman ve yaşamak çok güzel.”