Müzikteki erkek egemen seslerden bir kaçış: Kadınlarla Jam

Kolektif olarak bir şeyler üretme ihtiyacı belli ki insanlığın kendisi kadar eski. Bir arada olmanın insanı her anlamda daha güçlü kıldığı ortada. Zamanla kadın-erkek ikili cinsiyetin arasına sıkışmış olan bu kolektif deneyimler ise ayrımcılık, içselleştirilmiş seksizm, mizojini ve haliyle erkek egemenliğiyle içerisinde bazı hiyerarşiler ve dolayısıyla devamında da kimi önyargılarla insana insan olarak bakmanın önüne hep bir sis perdesi çekmiş. Bu sis perdesi olanı olduğu gibi kabul etmenin önüne geçmiş; insanı da olduğu gibi değil, ‘‘olması gerektiği’’ gibi kabul ettirmiş, tüm kıyamet de buradan kopmuş açıkçası.

Kadınlarla Jam ise bu sis perdesiyle mücadele eden kadınlara yer açmak için yola çıkan bol müzikli, arkadaşlı, dayanışmalı bir topluluk oluvermiş. Aylık düzenlenmesi planlanan jam session’larda sahne ve söz kadınınken, kadınlar eril müzik camiasına ait söylemlerin dışında müziklerine ve kendilerine güç katıyorlar. 2020 yılında pandemi daha bebekken, dostluklarla büyümeye başlamış bu topluluk. Özü sözü jam’lemek, hatta kadınlarla jam’lemek olan Kadınlarla Jam ekibiyle birlikte müziğin etrafında şekillenen bir röportaj için buluştuk. Okumaya başlamadan önce enstrümanınızı, mikrofonunuzu veya tarağınızı elinize almayı unutmayın, çünkü yazıyı okuduktan sonra coşkuyla aralarına katılma ihtiyacı duyacaksınız.

En başa dönelim: Yollarınız nasıl kesişti de Kadınlarla Jam’i yapmaya karar verdiniz?

Damla: Ben Damla, tekstil mühendisiyim, aynı zamanda müzikle ilgileniyorum. (‘‘Artık profesyonel diyelim’’ diyerek gülüşürler.) İlk olarak Bilinç ile ikimiz tanıştık, arkadaşımız aracılığıyla. Hatta bir kitabevinde hiç birbirimizi tanımadığımız halde müzik yaptık. Sonrasında bir gün bira içerken karşılaştık, “Müzik yapalım, biz bu müziği yayalım… Neden bir organizasyon düzenlemiyoruz?” derken ayaküstü böyle bir karar verdik.

Bilinç: Ben de Bilinç, çevirmenim, bir konsoloslukta tam zamanlı memurum. Birlikte müzik yapalım istiyoruz; Damla’yla zaten ilk tanışmamız da böyle müzik yaparak olmuştu, yine buluşalım başkalarını da dahil edelim diye konuşurken “Acaba jam mi yapsak?” dedik çünkü biz de aslında tam olarak böyle tanıştık.

Sizi buluşturan gerçekten de müzik ve jam olmuş. Peki insanlarla bir araya gelip bir anda müzik yapmaya başlamak sizin için ne ifade ediyor?

Damla: Ben gitar çalıyorum normalde. Tek başına çalmak ile başka müzisyenlerle çalmak arasında inanılmaz bir fark var. Kendi çaldığın enstrüman bile daha keyifli oluyor. Öte yandan erkeklerle de çaldığım zamanlar oldu. Oradaki “mansplaining”i, erkek hegemonyasının getirdiği o düşünceleri hem o anda hem de müzikte hissediyorsun. Erkeklerle çaldığım anlar ile kadınlarla çaldıklarım arasında fark vardı. Hepimiz bunları deneyimlediğimiz için sonrasında “biz bunu kadınlar olarak yapalım, kendimizi de özgürce geliştiririz” diyerek ilerliyoruz. Çünkü bir taraftan özgüvenimiz de çok düşük aslında. Sahne deneyimi yaşayacak yeterli alanımız yok.

Aslında ben bir de ‘‘kadınlarla jam’’ ne demek diye soracaktım ama cevabını almış oldum. Yani belli ki “jam yapalım” fikri sonrasında “kadınlarla jam yapalım’’a evrilmiş, bir tür ihtiyaç gibi…

Bilinç: Hepimiz aslında politik insanlarız. Bunun kadınlarla olmasının nedeni de politikti. Neden erkek hegemonyasına karşı bir şeyler söylemek istiyoruz? Çünkü kadınlarla kendimizi daha rahat hissediyoruz. Popüler bir şeyler yapmak istiyoruz sahnede olmak özgüven isteyen bir şey ama özgüven sahibi değiliz, çünkü o alan bize şimdiye kadar açılmamış. Erkek egemen çünkü her şey ve biz “Başlarız sizin egemenliğinize, biz kendi egemenliğimizi kendimiz kuracağız” dedik. Politik arka planda bu yatıyordu.

Şebnem: Bir arkadaşımın benimle paylaşmasıyla ilk jam session’a katıldım ben de. Eğitim için gittiğim Paris’ten daha yeni dönmüştüm. Paris’te de çokça jam session’a katılma deneyimi yaşamış, çeşitli sahneler görmüştüm; o yüzden Türkiye’de, hem de kadınlarla jam session olduğunu görünce merak edip katıldım. İlk etkinliklerinde tam da sahneye artık kimsenin çıkmadığı bir ana denk gelmiştim, çantamla geldim ve direkt sahnede buldum kendimi. Çünkü o sınırı aşmak zor olabiliyor, ben başka jam’lerden gördüğüm için hemen katıldım. Ukulelemi getirmiştim yanımda, bir şarkı söyledim, başkasına flütle eşlik ettim, başka bir arkadaşıma backvocal yaptım. Sonrasında doğal olarak gelişti her şey, ben de zaten bu fikri benimseyerek gelmiştim. Bir gruba, topluluğa dahil olduğunu hissetmek çok güzel. Müzik ve kadın kesişiminde benzer şeyleri yaşamış farklı insanlar var ve bu ihtiyacın gerçekten var olduğunu görüyor insan.

‘’Kadınlarla Jam sayesinde kendimize yeni bir çember açıyoruz. Dışında olduğun bir şeye girmek için çabalaman gerekmiyor. Olduğun yerde, olduğun şekilde her neysen kendin de bir şeyi yaratabiliyorsun.’’ – Şebnem

Her jam’de aranıza birileri daha katılıyor ve bu oluşturma sürecine dahil oluyor. Bu şekilde de bir ekibe dönüşüyorsunuz. Ekip dinamiklerinizde neler belirleyici peki? Planlama ve karar süreçleri nasıl ilerliyor?

Bilinç: İnisiyatifi alan bayrağı elinde tutuyor ama diğerleri de ona destek olmak için çaba sarf ediyor. Her etkinlikte farklı biri bayrağı eline alıyor mesela; biraz daha dengeli ilerlemeye çalışıyoruz.

Şebnem: Benim de pazarlama, sosyal medya gibi alanlarda çalışma deneyimim oldu. İçerik tasarım araçlarını, Instagram’ı kullanmayı biraz biliyorum; bu becerilerimle de katkım olsun istedim. Zaten bu devirde işin en önemli kısmı, mekan bulmak dışında, etkinlikleri duyurmak oluyor. Onu da sanırım zamanla oturtacağız.

Damla: Bazen açık mikrofona da döndüğümüz oluyor. Çünkü kimse ne yapacağını bilemiyor. biz de deneyimledikçe, kendi enstrümanlarımızı geliştirdikçe öğreniyoruz aslında. Zamanla bence çok daha oturacak. Son etkinliğimizi açık mikrofon diye belirttik, çünkü yaptığımız şey zamanla açık mikrofona kaydı, jam’den ziyade.

Aslında herkes ne çalacağına önden çalışıyor gibi, öyle mi?

Damla: Evet ama zaten jam session da öyle başlamış. 1920’lerde Amerika’da, siyahilerin sahne aldığı barlarda herkes çalacağı müziği çok iyi biliyor. Çünkü plakları ezberleyip müzik aletlerini geliştirdikleri için, 100 tane şarkı varsa mesela, trompetçisinden kontrbasçısına kadar hepsi o 100 şarkıyı çalmayı öğrenmiş oluyor zaman içerisinde. Bilinen şarkıları kendi içlerinde sololarla süsleyerek müzik içinde yarışıyorlar. Belki zamanla biz de oturturuz. Rock, bossa nova, caz ya da türkü… Bir bakmışız Hey Onbeşli’yi çalarken belki aradan ben girerim ve bir caz melodisi çalarım. Ama sonuçta o Hey Onbeşli’yi bilmek lazım, jam session’ın biraz da olayı o. Birbirimizi daha çok tanımalıyız ve bu da zamanla olacak bir şey. Kadınları bir arada görmek çok güzel bir his. Onların mutluluğunu da görüyorsun.

Şebnem: Bilinç’in de dediği gibi yaptığımız her şeyde kolektif olmaya çalışıyoruz. Herkesin gönülden de yapmak istediği bir şey olmasının da etkisiyle en zor şeyleri bile bir şekilde kotarabiliyoruz. Öte yandan jam session biraz daha caz olarak anlaşılan bir etkinlik türü ve ‘‘jam session’’ dememizin doğruluğunu sorguladık. Fakat sonra düşündük ki, jam’in tanımını da genişletebiliriz. Zaten “Bu jam değil… Pop söylüyorlar” demek biraz erkil bir söylemmiş gibi geliyor bana bir yandan da. Biri çıkıp Hande Yener söyledikten hemen sonra diğeri I’ve Got You Under my Skin de söyleyebilir çünkü amaç kadın kadına bir araya gelmek ve jam’lemek. Profesyonel müzik yapan ya da eline gitarı yeni almış; çalan herkesin rahat hissedebileceği bir ortam yaratabilirsek ne güzel. Zamanla sahne idaremizi de geliştirmeyi düşünüyoruz, bazen boş kalıyor bazen de sahne süreleri çok uzayabiliyor. O yüzden bir moderatörümüzün olmasına karar verdik.

Damla: Buna benzer bir olay gerçekten ikinci jam session’da başımıza geldi. Caz atölyesinden tanıdığımız bir kadın ve bir erkek, iki caz müzisyeni katıldı. İkisi birden çalmak istediler ve sonra dediler ki “bu jam değil, çünkü pop müzik çalıyor, biz çalalım.” Bunun üzerine biz de “etkinlik herkese açık, sahne kadınların” dediğimiz zaman bunun jam session’a aykırı bir şey olduğunu kendilerinin caz çalacaklarını söylediler bize. Her şey sahnede bitmiyormuş, organizasyon da başka bir şeymiş ve onu da biz zamanla öğreniyoruz.

Topluluk hissiyatı sizin için önemli bir konu ve yaptığınız şey bir yandan oldukça biricik. Sizin için böyle bir toplulukta olmak, sahnede olan ile sahnede olmayanların ikili hiyerarşisinin bile yok olmasının sizce nasıl bir anlamı var?

Bilinç: Dayanışma hissi veriyor. Olmasını istediğimiz de tam olarak öyle bir şey. Sahnedekiler ve onları dinleyenlerin bir olması. Hepimiz aynıyız, hepimiz aynı yerden, aynı kültürden geliyoruz. Olmasını istediğimiz şey o ve bu oluyorsa başarıyoruz demektir.

Damla: Bu aynı zamanda dinleyicilere “Ben de yapabilirim” hissiyatını aktarıyor. Zaten müzikte yanlış çalmak diye bir şey yok, sadece beğenmeyebilirsin. Kulağına hoş gelmeyebilir, ritim kaçar… Bunların yorumları yapılabilir ama yanlış yapmak diye bir şey yok.

Şebnem: Benim içinse topluluğa dahil olma, dayanışma hissi var başlı başına ama bir yandan da amatörlerin de bir arada olması ve dinleyen insan ile sahnenin arasındaki sınırın da bulanıklaşması ve burada öznenin kadınlar olması beni heyecanlandırıyor.

‘’Hepimiz aslında politik insanlarız. Bunun kadınlarla olmasının nedeni de politikti. Neden erkek hegemonyasına karşı bir şeyler söylemek istiyoruz? Çünkü kadınlarla kendimizi daha rahat hissediyoruz.’’ – Bilinç

Yani aslında sadece erkek hegemonyasına değil de her türlü hegemonyaya meydan okuyorsunuz… 

Şebnem: Erkeklerle aynı ortamda müzik yaptığım deneyimlerimde asıl repertuarı oluşturan sanki hep onlarmış gibi hissediyorum. Her şeyi onlar taşıyor ve ben arkalarından geliyorum, dahil oluyorum gibi bir his oluştu bende ve böyle bir durumda benim sahneye çıkmam, istediğim şarkıyı söyleyebilmem, o an müziği yaratmada benim de önemli bir rolüm olduğu hissini veriyor.

Bilinç: Erkeklerle sahne alırken ben de onların kendi aralarındaki dayanışmanın dışında kaldığımı hissediyorum. Onlar kendi aralarında bir şeylere karar veriyorlar, senin eğer bir fikrin varsa da “hah, tamam ya tamam” deniyor ve asla dinlenmiyor. Orada kemikleşmiş erkek dayanışmasını görüyorsun ve sen muhtemelen tek kadınsın.

Damla: Öte yandan biz cinsiyeti de aşmak istiyoruz. Bizim dayanışmamız şu anda kadınlarla ve bu çok önemli. Kadınlarla jam olmasının bir sebebi var bizim için. Ama yolumuz uzun ve amacımız bir süre sonra cinsiyeti aşmak. ‘‘Kadınlarla Jam’’ diyoruz ama kesişimsel bir taraftan da yaklaşıyoruz. Çünkü bunun içerisine sınıfsal, etnik kimlikler de giriyor. Her session’ımızda enstrüman da sunmaya çalışıyoruz gelenlere; iki gitar, bir klavye. Böylece maddi zorluklardan ötürü enstrümanı olmayan biri de sahne alabilir. Ya da bir lubunyalar da jam’e katıldığında kendilerini daha rahat hissedebilirler. Bu kesişimselliği de üzerimizde taşıyoruz. Belki ileride bir fonumuz olursa, enstrümanlara erişimi olmayanlara enstrüman alabiliriz… Neden olmasın?

Şebnem: Bana jam session’ın kattıklarını düşünüyorum da… Geçen Damla ile Bahariye’de sokakta çaldık ve biz çalarken bir adam geldi. Amerikalıymış ama Türkiye’de yaşıyormuş, grubu varmış. Damla’ya grubunda gitar çalmasını teklif etti, sonra ben de flüt çaldığımı söyledim belki bir ara birlikte çalarız diye. Sonra Damla bana “Aman şimdi diğer grupta enstrüman çalanların hepsi de erkekmiş, şimdi erkeklerin arasında darlanırız, gerek yok mu acaba?” dedi. Bunu konuşurken fark ettik ki Kadınlarla Jam’den sonra artık bu tarz işlere ihtiyaç duymuyoruz. Şimdi mesela hiçbirimiz mansplaing’lerden sonra susup kalmayız (Damla’ya biri gelip ‘‘Çevrim akor bas’’ diyerek ‘‘akıl’’ vermişti bir keresinde) ağzının payını verebiliriz ve bu Kadınlarla Jam sayesinde oldu. Bunun için feminizmi çok iyi bilmene gerek yok, kadınlar ve jam’in kesişiminde bir kadının sahneden inip diğerinin çıktığını görmek yetiyor.

Damla: Biz kendi alanımızı yaratıyoruz, erkek hegemonyasından kaçmak istiyoruz ama biz enstrümanlarımızı geliştirmek de istiyoruz bu arada ve bu konuda çaba da gösteriyoruz. Bu bizim yerimizde saydığımız anlamına gelmiyor, üzerine de her zaman koymaya çalışıyoruz fakat hedeflerimiz artık erkeklerin koydukları hedefler değil. Zaten müziğin çevresinde özgürleşmek istediğimiz için müzik aletlerimizi geliştiriyoruz. Bilgi demek güç demektir denir ya müzik aletinde de özgür hissetmek için müzik aletinde pratik yapman lazım, çalışman lazım. Biz kendimizi artık erkeklerle karşılaştırmıyoruz fakat bu yerimizde saydığımız anlamına da gelmiyor.

‘’Tek başına çalmak ile başka müzisyenlerle çalmak arasında inanılmaz bir fark var. Kendi çaldığın enstrüman bile daha keyifli oluyor. Öte yandan erkeklerle de çaldığım zamanlar oldu. Oradaki ‘mansplaining’i, erkek hegemonyasının getirdiği o düşünceleri hem o anda hem de müzikte hissediyorsun.’’ – Damla

Peki tam olarak değişen şey ne oluyor bu durumda?

Şebnem: Sanırım kendime olan güvenim, bir müzisyen olarak… Erkeklerin arasında da olsam biri bana “şunu şöyle çalma” bile dese ya hiç kendimi kötü hissetmeden ortamdan çekilirim ya da cevap verme hakkını görürüm kendimde.

Damla: Benim çok güçlü müzisyen arkadaşlarım var artık. Bir grup oluruz olmayız, bunun hiçbir önemi yok. Bir keresinde denedik olmadı, hiç önemli değil, bir şekilde bir araya gelir müzik yaparız. Çünkü artık kendimi çok güçlü hissediyorum. Müzikal anlamda da, duygusal olarak da…

Şebnem: Ben de kendi şarkılarımı yazmaya gayret ediyorum ve şunu fark ettim: Önceleri profesyonel bir şekilde müzik yapmak için bir çember varmış ve ben onun çok dışındaymışım ve bir şekilde onun içine girmeliyim gibi hissediyordum. Bir yandan da bu durumun çok eril bir şey olduğunu, belki de biraz erillikle çevriliyor olduğumu itiraf etmemiştim kendime ama Kadınlarla Jam sayesinde kendimize yeni bir çember açıyoruz. Dışında olduğun bir şeye girmek için çabalaman gerekmiyor. Olduğun yerde, olduğun şekilde her neysen kendin de bir şeyi yaratabiliyorsun. Benim için bu, kadınlarla bir şey yaratınca mümkün oldu.

Kadınlarla Jam’in şu anda kadınlara ne sunduğunu görebiliyoruz ama gelecekte nasıl bir yere doğru evriliyor sizce? Geleceğe dair nasıl planlarınız var?

Bilinç: Başka kadınlar bu etkinliği alsınlar ve yürüsünler istiyoruz. Bilinç olmasın artık; iki-üç yıl sonra ben burada olmayayım başkaları devam ettirsin. Bunun dışında, ben Kırklareli’nde ergenliğimi geçirdim. Eğer bir Kadınlarla Jam ekibi gelmiş olsaydı Kırklareli’ne müzik aşkımla, şu an yaşadığım hayattan bambaşka bir hayat yaşardım. İleride böyle bir şey yapabilirsek, müthiş olur. Bana çok şey kattı. Bir sürü insan tanıdım, yalnız olmadığımı hissediyorum.

Damla: Biz daha gelecek hakkında pek konuşamadık çünkü var olan tecrübesizliklerimizi düzeltmekle uğraşıyoruz. Ama yine de gelecekten bahsedecek olursak, bir fonumuz olsun, bu fonla müzik aleti alalım; ihtiyacı olana, çalmak isteyene verilir… Bir de şehirlerarasının yanında uluslararası olmak var hayallerimizde, planlarımızda.

Şebnem: Damla’nın fikirlerine katılıyorum, bu fon fikri benim içimde de var. Belki müziğin de ötesinde bir ağ kurulabilir.

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et