
Kırmızı halı raporu: 76. Venedik Film Festivali’nden kimler (ne giyerek) geçti?
76. Venedik Film Festivali, sona (ve ödüllerin dağıtılacağı geceye) doğru yaklaşıyor. Sezonun ses getiren filmleri festival kapsamında prömiyerlerini yaparken kırmızı halıda şöyle boylu boyuna serilmeye başladı. Tabii, Venedik’te bir de afili tekne pozları da var… Bize göre Cannes’dan sonraki en klas kırmızı halıya dadanmadan edemezdik elbette.
Fakat iki bölüm halinde…
Festivalde oyuncuların kırmızı halı görünümleri kadar tekneyle yanaşırkenki kılık kıyafetleri de yoğun ilgi görüyor. Tabii bunu bilen oyuncularımız da tekneye özel stiller yaratıyor. Haliyle 11 gün süren bu devasa festivalde yüzlerce ‘look’ fotoğraflanıyor. Fotoğraflanıyor fotoğraflanmasına da, hepsini aynı yazıya sığdıramıyoruz. Bu yazıda ise 28 Ağustos – 2 Eylül arasındaki ilk 6 günlük süreci gün gün inceleyeceğiz.
GÜN 1
Venedik’e bu yıl ilk misafirler kanatlarıyla indiler. Victoria’s Secret meleklerinden Candice Swanepeol ve Martha Hunt festivale ilk varanlar arasındaydı.
Meleklerden Candice Hanım benim için iyi ve dengeli görünürken Martha Hunt’ı (soldaki) ise bir tık şey buldum…
“Şey” dedim çünkü tam olarak ne eksik veya nasıl olmalıydı bulamadım. Aklıma tek gelen fikir ise pantolonu biraz daha daraltıp kısaltarak cigarette hale getirmek oldu. Fakat açıkçası hâlâ pek emin değilim. Bir karışıklık var ama…
Bunun yanında, aynı akşamki filminin galasından önce Fransız aktris Juliette Binoche da öğle saatlerinde şehrin semalarında gözüktü.
Ben açıkçası bu Fransız divasının rahat saç modelini kendisine çok yakıştırdım. Elbiseye gelecek olursak; iki konu beni biraz rahatsız etti: Birincisi, fazlasıyla renkli geçen akşamüstü etkinliğinde siyah tercih etmesi, ikincisi de elbisenin kesimi… Tabii ki “Abi dikememişler!” diyerek devasa moda evlerini teknik beceri yönüyle eleştirecek yüzsüzlükte değilim. Fakat elbise, kumaşından dolayı poz vermeye uygun değil. Sadece bu fotoğrafta değil bir çoğunda elbise pek hoş durmuyor…
Bu arada, festivalin ilk kırmızı halısı olan La Vérité filminin galasına ise yine önce meleklerimiz geldi.
Elsa Hosk ve Candice Swanepeol gece için Etro marka elbiseler seçerken, Martha Hunt ise tasarımcı tercihini Alberta Ferretti’den yana kullanmış.
Açıkçası Elsa ve Candice için şunu söyleyebilirim: Kırmızı halı yaratıcılığına uygun elbiseler mi? Bence hayır. Çok güzel taşımışlar mı? Kesinlikle evet. Peki yeni moda akımlarına uyuyorlar mı? EVET! Fazla genç ve dinamik duruyorlar. Sonuç olarak Etro bizden iki adet evet alarak yoluna devam ediyor…
Martha Hunt ise elbisesini gayet iyi taşıyor. Bunun yanında bu tip mayo yapılı ve tül etekli elbiseler artık yavaş yavaş yürürlükten kalkarken bir örneğini tercih etmesi beni yine düşündürüyor. Sanki biraz taşıma yeteneğine mi güvenilmiş ne…
Modellerimizi takiben kırmızı halıya Iman Shuts, Valentino elbisesiyle giriş yapıyor. Lakin açıkçası pek etkili olamıyor. Yahu bu Valentino elbiselerin ömrü ilk çıktığı defilede ve ardından da geçtiğimiz MET Gala ile tükenmedi mi? Evet, elbise çok eski değil, fakat hızlı tüketildi ki konu kırmızı halıyken bence buna dikkat edilmeliydi.
Assolistler en son geldi elbette. Galanın sahipleri Juliette Binoche ve Catherine Deneuve kırmızı halıya tüm ihtişamlarıyla iniş yaptılar. Binoche yeni filminin galası için Armani bir elbise tercih ederken Deneuve ise Jean-Paul Gaultier bir yelek elbise giymişti.
Juliette Binoche’a elbisesi çok yakışmış. Yani kolları bir tık daha dar olabilirdi ama ben havasını ve ıslak saç modeli ile uyumunu sevdim.
Fransız kraliçemiz Catherine Deneuve’ün elbisesi ise de gayet iyi ama beni memnun etmedi. Çünkü Catherine uzun süredir JPG giyiyor ve açıkçası ben ne elbiseler gördüm bu ortaklığın eseri olan. O yüzden bu elbise diğerlerinin yanında benim gözümde biraz sönük kaldı.
GÜN 2
İkinci güne ise Scarlett Johansson’ın karaya ayak basmasıyla başladık.
Biraz sıradan bir kıyafet seçimi, evet. Üst kısımdaki mavi renk Scarlett’e çok yakışmış. Fakat pantolon… Scarlett Johansson o kadar da ince biri değil. Bu nedenle pantolon olması gereken (daha doğrusu hayal edilen) şekilde durmadığı gibi vücut şeklini de bozmuş. Ayakkabılara ise hiç girmeyelim. Açıkçası şunu kabul edebilirim; Eğer doğru bir ayakkabı seçilseydi, özellikle de pantolonun paça boyuna göre, o zaman belki bu kombine onay verebilirdim.
Öğlene doğru ise bir yakışıklı, beyaz teknesiyle yanaştı kıyıya…
Yeni filmi Ad Astra ile birlikte festivale katılan Brad Pitt gayet rahat ve uygun bir kıyafetle kanallar şehrine vardı. Kendisini açık renk, dar bir takım ve yakası açık beyaz keten bir gömlekle hayal ediyoruz fakat böyle de olmuş mu? Çok da iyi olmuş.
Akşam ilk galamız ise Marriage Story’e aitti.
Kırmızı halıda Celine tasarımı, resmen Jessica Rabbit anı yaşatan bir kırmızı elbiseyle arz-ı endam eden Johansson bu elbiseyle “İLK OLMAMIŞ KİŞİ” unvanını almaya hak kazandı. Çünkü şuna inanıyorum ki eğer bir akım, elbise veya look tekrarlanmak isteniyorsa üzerinde bir farklılık yapılması da zorunlu. Yani biz bu straplez, kırmızı parlak elbiseyi kaç kez gördük… Bunun yanında farklı olan hiçbir yanı da yok. Ayrıca çok ciddi bir şekilde aksesuar eksiği olan bu görünümde makyaj da Scarlett’ciğimizin göz şekline hiç uymamış. Resmen hiç görmediğimiz bir yüzünü görüyoruz…
Halıya ikinci olarak katılanlar ise yine bizim meleklerimiz… Elsa Hosk aynı sistemle üçte iki evetle uğurlandığı bir gala geçirirken Candice ise bize hayal kırıklığının âlâsını yaşatıyor.
Yahu bu gömlek elbise artık günlük hayatlarımızda bile demode sayılırken bu güzeller güzeli modelin neden kırmızı halı için bu görünümü seçtiğini aklım almıyor.
İkinci günün starı ise Molly Sims oldu. Kendisi Marriage Story’nin galasına Zuhair Murad tasarımı, tamamen dengeli ve vücuduna uygun bir elbiseyle katıldı. Üstelik saç modelini ve aksesuar dağılımını da gayet uygun seçti. Evet, bu model elbiseyi çok gördük ama hem çok çeşidi olduğu için hem de geri kalan tüm detaylarına yüksek puan verdiğimiz için, bunu mevzu bahis bile etmiyorum.
Sıra Ad Astra’nın galasına geldiğinde ise tabii ki de en çok göz alan baş rol oyuncumuz Brad Pitt oluyor. Beyefendi güzel bir smokin giyiyor ve çok da güzel taşıyor. Yani “Pantolon biraz geniş mi?” diye düşünmeden edemesek de kadraj hatasıdır diyerek, ota çöpe takılmadan üçüncü güne geçiyoruz.
GÜN 3
Üçüncü günümüzün sabahına iki güzel kombinle uyanıyoruz. Hem de ikisi de birbirinden farklı.
Seberg filminin yıldızları Kristen Stewart ve Zazie Beetz resmen el ele tutuşup Venedik’e renk katmaya gelmişler. Kristen o kadar hoş gözüküyor ki resmen “İşte bu Scarlett Johannson’un hayali” dedirtti bana. Bunun yanında Zazie ise elbisesinin şıklığını modern topuklu terlikler ve MÜKEMMEL saç modeli ile oldukça iyi tamamlamış.
Fakat…
Keşke ikisi de sabahki şıklıklarını akşam gerçekleşen film galasında da gösterebilselerdi.
Kristen’ın giydiği Chanel elbise gayet güzel olsa da oyuncunun kişiliği ve tarzı ile asla uymuyor. Bu da kesinlikle bu look’taki en rahatsız edici şey.
Bunun yanında Zazie’nin elbisesi ise kısmen daha uygun dururken aksesuar eksikliğinden sınıfta kalıyor. Ayrıca öğlenki etkinlikte makyajsız yüzünün güzelliğini gördükten sonra bu kadar koyu bir makyaja da olur veremiyorum. Fakat bekleyin Zazie geri dönecek…
Kısmen biraz daha rahat geçen üçüncü günün ardından deli dolu dördüncü güne İtalya’nın divası ile başlıyoruz. Yalnız dikkat, kendisi kıyafet değiştirmeyi oldukça seviyor…
GÜN 4
Monica Bellucci 2002’de Vincent Cassel ile çektiği Irréversible filminin özel gösterimi için öğle saatlerinde Venedik’e ayak basıyor.
Normalde bu festivalin gündüz etkinliklerinde siyah giyilmesini sevmediğimi söylemiştim. Fakat Monica Bellucci bununla da yakıyor. Hem Dior siyah elbisesi hem de transparan gömlekli takımı çok da güzel duruyor. Zaten galiba dünya üzerinde bu saç modelinin daha fazla yakıştığı kimse yok… Lakin o ayakkabılar da ne. Neyse bu konuya girmiyorum.
Akşamki gösterime kadar bir de Dolce & Gabbana tasarımı resmen İtalya fışkıran bir elbise de giyiyor Monica Ablamız.
Hava karardığında ise galalar için halılar seriliyor…
Gecenin ilk galası Joker’in. Galanın yıldızı da kesinlikle Zazie Beetz. (Ben size demiştim.)
Kendisi öncelikle makyaj yapmıyor ki bu da benim en sevdiğim özelliği. Üstündeki elbise ise Valentino olmasına rağmen gayet özgün duruyor. Yani düşünsem Valentino derim fakat henüz tüketilmediğine de eminim. Bunun yanında saç modeli ve kırmızı camlı gözlükleri ile de mükemmel bir hava yakalıyor. Daha ne olsun! Beyaz MiuMiu elbiseyi unuttum bile.
Zazie’nin yanında gecenin en çok konuşulan isimlerinden biri de Cate Blanchett oluyor. Elbette!
Kendisi geceye Armani marka bir tuvalet ile katılıyor. Açıkçası ben bu modeli kendisine yakıştırmadığım için pek beğenemedim. Kristen Stewart’takine benzer bir durum. Elbiseler fena değil ama kendilerini taşıyanların tarzına veya vücutlarına uymuyor.
Gecede ayrıca Irréversible’in özel gösterimi gerçekleşiyor ve burada konuşulan isim ise… Söylemeye gerek var mı?
Monica Bellucci diğer kıyafetleri taşıma yeteneğiyle kurtarmıştı ancak bazı elbiseler sıkıcıysa ne yaparsan yap kurtaramazsın. Dolce & Gabbana tasarımı bu elbisenin iki büyük sıkıntısı var: siyah astarı ve bu tarzın artık eskimiş olması. 2010’lu yıllarda artık bu tip elbiseler kırmızı halıda değil de Latin dans provalarında giyilmeli.
GÜN 5
Beşinci güne uyanırken de işte o geliyorrrrrrr…
God save the queen!
Meryl Streep Akdeniz sularından bir kurtarıcı melek gibi geliyor. Resmen her halinden asalet, denge ve sakinlik akıyor bu kadının yahu.
Günün ikinci stil bombası ise Penélope Cruz ile düşüyor.
Kendisi ilk olarak Chanel bir tulum ve ceketle Venedik sokaklarında fink atıyor. Ki bence yanlış ceket, yanlış ayakkabı, doğru tulum… (En hızlı yorum bu oldu galiba.)
Hemen ardındansa turkuaz rengi bir elbiseyle karşımıza çıkıyor. Elbisenin rengi Penélope Cruz için MÜKEMMEL! Lakin keşke elbise yarım kol, saçlar da toplu olsaydı…
Kırmızı halı saati gelince ise ilk seyrimize çıkan Meryl oluyor. Yeni filmi The Laundromat’ın galasına MÜKEMMEL bir Givenchy elbise ile katılıyor. Ve bu elbiseye en uygun ayakkabılarla… Daha ne denebilir ki…
Hemen sonrasında da sıra Wasp Network’te.
Başrol oyuncularından Penélope Cruz beyaz renk Ralph & Russo bir elbise ile katılıyor. Açıkçası saçı, başı, önündeki işlemesiyle falan çok bakılası.
Rol arkadaşı Edgar Ramirez ise “Doğru smokin budur” dedirtiyor. Öyle ki Brad Pitt’ten sonra smokinin kesimine vurulmamak mümkün değil.
Üçüncü olarak, Sienna Miller önce kendini beğendiren, fakat üstünde düşününce “acaba” dedirten bir elbise ile karşımızda.
Elbiseye dikkatli bakınca kol modelinden dolayı oyuncunun kollarının çok kısa göründüğünü ve elbisenin aslında biraz uzun olduğunun farkına varıyorsunuz. Bunun yanında da saç ve makyajı gayet iyi, ayrıca sözümüz yok.
Beşinci günü böyle kapatıp altıncı geçerken ise ağır topların yerini yeni yıldızlar alıyor.
GÜN 6
Şehre bu sefer ilk varanlar The King filminin genç yıldızları Timothée Chalamet ve Lily-Rose Depp oluyor.
Vov.
İkisi de yaşlarına ve vücutlarına uygun kıyafetleri tercih etmişler. Ayrıca sade, düşünülmüş ve dinamik de görünüyorlar. Daha ne olsun…
Bu iki yeni genç yıldızımızın ardından genç papamız da kanallar şehrine varıyor.
Jude Law ses getiren dizisi “New Pope”un yeni sezon gösterimi için şehre gelmesine rağmen kırmızı halıyı pek sevmiyor galiba. Birçok ünlü gibi Jude Law’ın da ne yapmak istediğini anlıyorum. Fakat olmuş mu? No. Şunu da söyleyebilirim ki eğer içindeki fularını dışarı çıkarsa çok daha iyi gözükeceğine eminim. Ama zaten ben bu takımı direkt Jude Law’a yakıştırmadım, o da ayrı konu.
Üçüncü tekneden ise geçen yılın Oscar prensi Rami Malek ve sevgilisi Lucy Boynton iniyor.
Bu ikili de çok iyi. Özellikle de Lucy. Kollarındaki İtalyan işlemelerine ve elbiseye gayet uygun aksesuarlarına övgüler yağdırabiliriz. Bunun yanında Rami’nin de gömleği ve ayakkabılarına ayrı ayrı bakmamız gerek. Belki lacivert yerine gri pantolon daha iyi olabilir di. Belki… Böyle de hiç göze batmıyor.
Bu kadar dolu dolu giriş görüntülerinden sonra “Batarken güneş ardından tepelerin, elveda vakti gelir teletabilerin” diyoruz ve ilk etkinliğimiz New Pope’un galasına geçiyoruz.
Jude Law bu sefer de sabahki lacivert takımın siyahını giyerek katılıyor kırmızı halıya.
Açıkçası renkten mi bilinmez bir tık daha yakışmış gibi gözüküyor fakat Jude Law’u jilet gibi görme isteğimi de bastıramıyor açıkçası. Yahu Jude Law sinema aleminin en yakışıklı adamları arasında, neden salaş salaş giyineceğim diye bu kadar fire vermiş, anlamadım…
Neyse, onu biz böyle de çok yadırgamıyoruz.
New Pope’un ardından günü The King’in galasıyla bitiriyoruz. Ve yine gecenin starları Timothée ve Lily-Rose oluyor.
Timothée’nin Haider Ackermann imzalı takımı dört dörtlük. Farklı, yaşına uygun ve cool. Bu çocuk hep harika parçaları üzerinde taşıyor. Hep! Böyle bir yeni jönden de düz siyah smokin bekleyemeyiz, öyle değil mi?
Lily-Rose ise bir tık eski moda kalmış olsa da hakkını verelim, elbiseyi iyi taşıyor. Yani bu tip straplez ve boyundan fularlı elbiseler çok eskilerde kalmadı mı? Keşke biraz daha yeni ve modern birşeyler tercih etseydi. Ten rengiyle elbisenin uyumu ise… Fevkalade!
İŞTE İLK 6 GÜNÜN RAPORU!
Kaldı 5 gün…
Şimdiye kadarki favorilerimiz ise Meryl Streep ve Timothée Chalament.
Sırada bir de ödül töreni var.
Bakalım bu gözler başka neler görecek…