Kolektif travmalar, hikayeler: Godzilla ve nükleer bomba metaforu

Belki dizi dizi sıralanan Marvel filmleri kadar göz önünde olmasa da büyük bir efsane Godzilla. Bu büyük şehirleri yıkıp yıkan Avrupai adıyla Godzilla, kendi dilinde Gojira, 1954 tarihli siyah beyaz ilk prodüksiyonundan beri dur durak bilmeden tüm dünyaya korku salmaya devam ediyor. İzlerken düşünmeden edemiyoruz; ziyan oldu tüm hayatlar, o insan yapımı binalar… Koca koca tankların bile deviremediği Godzilla dünyanın en büyük imtihanlarından biri olurdu, eğer gerçek olsaydı.

Fakat gerçek olmadığını kim söyledi ki? Godzilla’nın yarattığı yıkımlardan çok daha büyüklerini yaşadı Japonya, 2. Dünya Savaşı sırasında. Godzilla tabii ki de 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’ya karşı yapılan ve büyük yıkım ve kayıplara sebep olan Nagasaki ve Hiroşima atom bombalarının travmatik kabusu gibi. Sinema ve edebiyat ise bazen aynı antik çağdakiler gibi efsaneler yaratabilir, bize bazı şeyleri tekrar yaşatabilir; tam da Godzilla’da olduğu gibi.

Godzilla x Kong: The New Empire filminin ufukta gözükmesini de fırsat bilerek dünyanın bitmek bilmeyen travmalarına, Japonya’nın kolektif hafızasına ve karşısındaki ‘‘Amerikan rüyası’’na, canavarlara ve kahramanlara dadanıyoruz.

King Kong Japan GIF - Find & Share on GIPHY

Godzilla nükleer travmanın efsanesi

1945 yılının 5 ve 6 Ağustos günlerinde peş peşe gelen bu bomba saldırıları sonucunda Japonya’nın Hiroşima kentinde yaşayan 350 bin kişiden 140 bini saldırılar sırasında yaşamını yitirdi ama ölümler süregelen radyasyonun etkisiyle çok daha büyüdü. Nagazaki’de de durum farklı değildi Fat Man (Şişman Adam) isimli plütonyum bomba 9 Ağustos 1945’te 40 bin kişinin ve daha sonra tahmini olarak 130 bin kişinin daha ölümüne sebep olmakla birlikte bu büyük yıkım 2. Dünya Savaşı’nın da sonuna yaklaşıldığının habercisi oldu. Japonya’nın kolektif tarihi bilincinin göbeğine oturuveren bu travmatik olaylar o kadar büyük ve şok edici hızda etkiler yarattı ki sadece Japon halkının değil tüm dünyanın yeni büyük bir tehditle karşı karşıya olduğu evrende yankılandı. Dünya savaşı sonrası ülkelerdeki durgunluğun, ekonomik krizlerin arasında travmatik sosyal bilinçler sanki aynı rüyayı tekrar tekrar görürken tabii ki de daha yani çiçekleri tomurcuk olmuş sinema ve televizyon dünyası ile çizgi romanlar da başka boyutlarda bu durumdan nemalandı. O kocaman gövdesi, kapkalın derisiyle yenilmezliği aynı atom bombalarının mücadele edilemez halini anlatırken Godzilla’nın çıkış noktası da bu bombadan çok da uzak bir analoji değil aslında. Sözü geçen bu dinozor görünümlü yaratık nükleer radyasyon sebebiyle uyanıp güçlenen bir sürüngen canavar olarak karşımıza çıkıyor.

Godzilla, bildiğiniz üzere hayali bir yaratık, hatta canavar. 1954 yılında, yazar yönetmen Ishiro Honda’nın Eiji Tsuburaya ve Tomoyuki Tanaka eşliğinde yarattığı bu canavar tamı tamına 33 Japon ve 5 Amerikan filmine, televizyon dizilerinden çizgi roman ve bilgisayar oyunlarına kadar birçok kurguya başrol veya konuk olmuş durumda. Birçok kişi farklı metaforlarla Godzilla’yı anarken bu yorumların büyük bir kısmı aynı kapıya çıkıyor. Japonya’nın ikinci dünya savaşında karşılaştığı iki büyük tehdit: Amerika Birleşik Devletleri ve nükleer bomba.

Japan Godzilla GIF - Find & Share on GIPHY

Japonya’da halka o travmatik günleri bir daha hatırlatan bu film iki yıl içerisinde (1956) Amerika’da da gösterilmeye başlıyor. Nükleer saldırıyla büyük yıkımlara sebep olup güç gösterisi yapan Amerika’da bu film çok daha komik ve yavan görülse de yine de beğeniyle karşılanıyor. Tabii ki de böyle görülmesinin arkasında yatan en büyük sebeplerden biri de Amerikan versiyonunda politik mesajın izleyiciler için silinerek Amerika’nın bombaları attığı faktörünün filmden çıkarılması.

‘‘Konuşulamayanlar’’ bir şekilde sembollerle, farklı duygular ve analojilerle aktarılacak hale gelebiliyor. Tekrar tekrar yaşanıyor ki bir daha yaşanmasın. Bir şekilde biri diğerine hatırladığını anlatabiliyor filmlerle, kurgu karakterlerle… Godzilla On My Mind isimli, Godzilla’nın kültürel etkisini anlatan kitabın yazarı Bill Tsutsui NBC’ye verdiği bir röportajda insanın hayal gücünün dışarıda gördükleri, tanık oldukları veya duyduklarıyla oluştuğundan bahsediyor. Godzilla da ilk çıktığından beri bir daha olmaması için bir hatırlatma gibi sürdürüyor kendisini. Büyük politik duruşuyla toplumun söyleyemediklerini dile getiriyor. Tsutsui, birçok Japon izleyici için filmi izlemenin rahatlatıcı ve onaylayıcı bir deneyim olduğunu söyledi. İnsanlar bir canavarın fiziksel formunun radyasyondan etkilendiğini görürken Japonya’nın yok edildiğine bir kez daha tanık oluyorlar. Sonu, acı tatlı olsa da insanlığın kötülüğe karşı zafer kazandığı umut dolu bir sonla karşılaşıyorlar.

Angry Japan GIF - Find & Share on GIPHY

Godzilla on yıllardır dünyada büyük etkiler yaratarak popüler kültürün bu kadar içine girmişken başka animeleri, dizi ve filmleri de etkilemediğini asla iddia edemeyiz. En başta nükleer korkunun sadece Japonya’yı değil dünyadaki tüm insanları sardığı gibi, Godzilla’nın da bu etkiyi başarılı bir şekilde anlatabilmesi medya dünyasında yeni tesirler oluşturuyor. Neon Genesis Evangelion’da Angel (melek) denen garip biyolojik/uzaylı karışımı varlıklarla savaşan robotlar, Attack On Titan’da insan yiyen, kentin duvarlarını yıkan devler (şimdi spoiler vermeyelim)… Hatta bu yapımların kadrolarının birlikte çalıştığı farklı seri örnekleri de görmek mümkün, 2016’da çıkan Shin Godzilla gibi.

2. Dünya Savaşı sonrası Superman ve Batman

Kolektif hafızada savaş yansımalarını gördüğümüz tek yer Japonya değildi ve savaş tabii ki de Amerika’da çok daha farklı bir açıdan ele alınıyordu: Savaştan dönmüş ve şimdiyse evde Büyük Buhranla karşılaşacak olan ve travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) yaşayan kocaman bir güruhun fantezileşmiş ”kurtarıcı kahraman” hikayesi Japonya’nın Godzilla’sına biraz kontrast oluşturarak bambaşka bir yerden konuyu ele alıyordu. Ve evet, bu anlatı hâlâ devam ediyor.

 - Find & Share on GIPHY

Superman, Batman gibi karakterler bu süper kahraman güruhunun ilk meyveleriyken anlattıkları hikayeler de çok daha savaş odaklı ve Avrupa-Amerikan dünyasının o dönemde odağında olan Nazi diktatörlüğü gibi tehditleri ele alıyordu. Amerika’nın Sovyet Rusya’yla güçlerini birleştirerek Nazi Almanya’sına saldırmasına daha iki yıl varken şu anki sahip olduğu ünün yakınından bile geçemeyecek kadar az popülaritesiyle Superman’in yaratıcıları Jerry Siegel ve Joe Shuster de aslında Yahudi göçmenlerin Amerikalı çocuklarıydı. Brüksel’deki Belçika Yahudi Müzesi’nde düzenlenen bir sergi, Superman, Batman ve Kaptan Amerika da dahil olmak üzere ABD’nin en tanınmış süper kahramanlarının Yahudi kökenlerinin izini sürüyor. Aynı Godzilla gibi, Superman de kolektif, jenerasyonel bir travmanın kağıda dökümü gibi. Bireysel yollarla defedilemeyecek bir gücün efsaneler yoluyla çok daha toplumsal halde sembolleştirilmesi, sanki rüyalarla mücadelesi gibi. Fakat yine de ilk hamlelerinde Siegel ve Shuster tam olarak ne oluşturduklarının farkında değiller hatta daha sonrasında, 1938 yılında Superman’in yayın haklarını sadece 130 dolara satıyorlar. Sonrasındaysa Warner kapılarına dayanmaları sayesinde ancak 70’lerde üstüne bir de emeklilik ödemesi alabiliyorlar.

1941’de Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’na katılması da es geçilmiyor tabii ki Superman’in çizgi romanlarında. Yine de savaşa katılıp her şeyi bir çırpıda barışa çevirememesinin de sebebi anlatılıyor. Savaşa katılmak için doktor kontrolünden geçtiği “The Failure” (Başarısızlık) isimli bölümde göz tetkikinde yanlışlıkla x-ray bakışını kullandığından dolayı doktor tarafından “bir yarasa kadar kör” zannedilen Superman orduya alınmıyor. Tek bir el hareketiyle savaşı bitirecek kadar gücü olan bu uzaylı süper adamın bu zamanda savaşa neden dahil edilmediğini de anlamak pek de zor değil. Elbette bu savaşın sonucunda Superman yine kazanan taraf olacak, sayfalar bitecek yeni ufuklara yelken açılacaktı. Fakat dünyanın her yerinde savaş devam ederken bu senaryoyu yazmak ise okuyucuların ne moralini yükseltecek ne de zamanın konusuyla bağlantılı gidecekti. Fakat yine de Superman bu bölümle birlikte okuyucularına ne kadar “Amerikan” olduğunu en azından orduya katılmayı deneyerek gösterdi.

Angry Superman GIF - Find & Share on GIPHY

Superman’in başarılı çıkışından sonra toplum daha fazlasını arzularken savaş sonrası Amerika’nın askeri güç üstünlüğünü tüm dünyaya göstermesi ülke içerisinde maskülen sembollerle de kutlanmaya devam etti. Sally Rooney Lithub’taki yazısında bu süper kahraman furyasının 2001’den sonra sinemalarla geri dönüşünün de altını çiziyor. Marvel’dan DC’ye her yıl bir yenisi çıkan fiyakalı süper kahraman filmlerinin yanında Godzilla’nın Monsterverse’ü minicik bir ayarda kalıveriyor. Hayranları, sevenleri yine de çok, fakat Marvel ve DC fan’larıyla boy ölçüşebilir mi, emin olamıyoruz.

2001’den sonra çıkan bu film serileri de aslında Godzilla’nın nükleer bomba analojisinin yanında Amerika’nın 11 Eylül kabuslarına konu oluyor. Marvel’ın en büyük yapımlarından biri olan The Avengers, neden orada olduğu pek de bilinmeyen düşmanların bir anda New York’ta belirerek tüm şehri, büyük gökdelenleri yakıp yıkması ve Avengers’ların bununla mücadele etmesiyle sonuçlanıyor.

Godzilla büyük felaketlerin dersi niteliğinde korkuları çare bulmadan yaşatırken bir yandan yine 2. Dünya savaşıyla çıkan ve 11 Eylül’le tekrar hortlayan süper kahramanlarınsa Amerika’nın her şeye rağmen ne kadar müthiş olduğunun kanıtı niteliğinde izleniyor. Kötülerin “kötülük”ten iyilerin “iyilik”ten güç aldığı bu dünyada kimin neden iyi veya kötü olduğunun pek de altı çizilmiyor. En azından The Avengers için bunu söyleyebiliriz. Rooney, Avengers’ta iyi enerjinin nasıl sihirli bir taştan Nolan’ın Batman filminde ise “bilim” ve “teknoloji”den elde edildiğinden bahsediyor.

Black And White Batman GIF - Find & Share on GIPHY

Evet, toplumlar terör, savaş gibi unsurları bu görsel dünya aracılığıyla yine yeniden yaşamaya, bir rüyayı yorumlar gibi tüm bunlardan ders çıkarmaya çalışıyor. Eğer bu toplum Amerika’ysa alınan ders de Godzilla’nınkinden çok daha farklı oluyor: özümüzde iyi olan biz, her zaman efsaneyiz ve barışı bir şekilde getireceğiz. Yani Godzilla genel bir yıkımdan bahsederken süper kahramanların çıkış noktası ise çok daha batıcıl ve bireysel bir taraftan yaklaşıyor travmalara.

2. Dünya Savaşı hâlâ ve muhtemelen daima kendisinden söz ettirmeye devam edecek. Birçok ülkenin içine çekildiği, tüm dünyanın birçok savaş dersine üzücü bir şekilde tanık olduğu bu küresel travma hâlâ çözümlenmesi gereken birçok konu barındırıyor. Popüler kültür ürünlerinin ise uzunca bir süre değinip de konuşamadığı bu büyük anksiyete kendini insanlığın yüzyıllardır yaptığı şekillerde ortaya koyuyor: efsaneler, kurgular ve hikayelerle.

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et