Mars’ta hayat yoksa bir de az ilerisini deneyelim

Dünya yıllardır aynı hızda dönmesine rağmen biz niçin sürekli hızlanmanın peşindeyiz, anlayamıyorum.

Uzak ülkelere gidip bir daha dönmeme hayallerini pek kurmadım ama fırsatım olursa uzayı denerim. Markete giderken bile ceplerimi iki tur kontrol eden biri olarak zaten uzaya gitsem GIF’teki astronot ben olurdum muhtemelen. Fakat elbette ki bu durum gözümün yükseklerde olmasına engel değil.

Hakikaten dünya yıllardır aynı hızda dönmesine rağmen biz niçin sürekli hızlanmanın peşindeyiz, anlayamıyorum. Aslında bilemiyorum, belki de bana öyle geliyor. Belki de dünya yıllardan beri aslında hızlanmıştır, günler kısalmış ya da zaman süratlenmiştir ve her işinde aceleci olanlar da bunun farkına çok önce varanlardır. Ben varamadım. Bana kalırsa her gün hâlâ 24 saat ve günün belli aralıklarında sadece durmak istiyorum. Ama zeminde değil.

Şöyle yerden bi’ 15 metre kadar yükselsem kafi. Olan biteni oradan izlemek istiyorum. Dünyada aynı anda, birtakım insanlar gittikleri futbol maçında sahaya çakmak fırlatırken birtakım başka insanlar ise Mars’a hangi mekikle gidecekleri konusunda kararsız kalabiliyorsa, yani bu iki olay da aynı gezegende aynı canlı türü tarafından gerçekleştirilebiliyorsa, benim fikrimin de yakın gelecekte hayata geçmesi son derece mümkün. Tam bunu düşündüğüm anda, sevgili Dilan Bozyel’in objektifinden Multitap grubu için yaptığı çekim yardımıma yetişti.

Açtım ve çekimin tüm karelerine baktım. Kendimi o astronot kostümünün içinde hayal ettim. Çay içerken hayal ettim. Simit alırken, sahilde yürürken, inşaat seyrederken… Kostümlü ya da kostümsüz, istediğim şey yerden biraz havalanarak, kollarımı göğsümde birleştirip, sessiz sedasız bir şekilde, aceleyle yapılan her işe mahallenin esnafı gibi karışmak. “Huooop, hemşehrim” nidalarıyla konu komşuyu panikletmek, zebella gibi başlarının üstünde dikilmek, bazen de elimi gözlerime siper edip uzakta olan bitene dalmak… Gözünüzde WhatsApp’taki siyah takım elbiseli emoji gibi hayal edebilirsiniz.

walt-jabsco-emoji

Bazen sorun bendeymiş gibi düşünüyorum, hayata uyum sağlayamıyormuş gibi. Ama sonra, aslında bu hayatta bilinçli olarak pek de normal kalmak istemediğimi düşünüyorum. Herkesin yürümesi gerektiği söylenen çizginin üstünde birden durmak, zıplamak ya da terse yürümek istiyorum. O çizgide dümdüz ilerlersem manzara kaçacak gibi geliyor. Lost’un yazarı Damon Lindelof’a dizinin sonunun beğenilmemesi sorulduğunda verdiği cevaba hakkını teslim ediyorum, “Hangi sanat dalıyla uğraşırsanız uğraşın, eğer yola ‘herkesin takdirini kazanacak bir iş’ gayesiyle çıkıyorsanız, size garantisini verebileceğim tek şey ortaya boktan bir ürün çıkacağıdır.”

Arkama yaslanıyorum, çizginin üstünde yaptıklarımdan memnun olduğumu, uzaya gidersem mekiğin anahtarlarını içeride unutmanın bana keyif vereceğini düşünüyor ve rahatlıyorum.