
Şan şöhretin içine doğanlar ve ‘ünlü’ olmayı hak edenler: Sosyal medyayı saran nepotizm tartışmaları
Ne hayallerle yaşıyoruz şu hayatta… Ama malum işte çoğu zaman da hayaller Paris, gerçekler Eminönü… O hayaller uğruna bir ömür boyu çalışılmış olsa da. Ezhel’in dediği gibi “tırnaklarıyla kazıyarak” bir yerlere gelindiği iddiası bazı kişiler için geçerli değil. Daha doğrusu sahip oldukları imkanlar o kadarını da gerektirmeyebiliyor: Ünlü ya da nüfuz sahibi hısım akrabaları onların önüne daha bebeklikten kırmızı halıyı sermiş oluyor çünkü. Evet, nepotizm gerçeğinden, hayatta 1-0 önde olmaktan bahsediyoruz.
Nepotizm kavramına gerek politik sebeplerle gerek birtakım skandallarla aşina olmuş olabilirsiniz. Biraz daha benimseyebilmeniz için buyurun sizinle bir tanımını paylaşalım: “Nepotizm, akraba kayırma veya insan kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık.” Hollywood’un upuzun tarihinin bir nevi meritokrasi ile anılmasının sebebi olan nepo bebekler ise şu ara epey gündemde; ‘başarılarıyla’ sorguya çekiliyorlar. TikTok bile hangi nepo bebek alkışı hak ediyor, hangisi hazıra konuyor diye tartışarak adaleti sağlamaya çalışıyor. Zoë Kravitz, Angelina Jolie, Nicolas Cage ve daha birçok isim sayabiliriz aslında. (Nicolas Cage gerçi tam da bunun önüne geçmek için Coppola soyadını kullanmayı bırakmış olabilir ama bu yine de sinema kariyerine sıfırdan başladığı anlamına gelmiyor.) Şu ara bir de Stranger Things ile kalbimizde kurduğu tahtı güçlendiren Maya Hawke, neredeyse daha doğar doğmaz Karl Lagerfeld’in ilham perisi haline gelen Lily-Rose Depp ve Euphoria’nın Lexi’si Maude Apatow var gündemde. Anaları babaları sinema ve müzik tarihine geçmiş isimler… Evet, üstlerinde şiddetli baskılar oluşturulan nepo bebeklere ve doğuştan gelen şöhretin meşruluğuna Pierre Bourdieu’nün teorileri ve hak arayışlarıyla dadanıyoruz.
Aslında son zamanlarda konuşulmaya başlasa da çok da görmediğimiz bir durum değildi ünlü bebekler. Ünlü kişilerin şan şöhret arasında büyüyen çocukları da o ışığı bir tattı mı, geri dönmesi pek de kolay olmuyordu belki de. Ya da çok basit bir usta çırak ilişkisi bile olabilir bu. Büyürken etrafında ne görürsen ileride de hep o tatları ararsın ya, şimdi kimse Johnny Depp’in kızının devlet memuru olmasını da beklemiyordu herhalde. Sosyal medyayla hayatlarını çok daha hızlı ve açıkça görebildiğimiz ünlü isimlerin soyağacını takip etmek de eskisi kadar zor olmuyor elbette. Çaba harcamadan, doğuştan sahip olunan şaşalı hayatlar kimsenin suçu olmadığı gibi aynı zamanda zenginliğin de biriktiğinin bir göstergesiyken, elinde olan türlü ayrıcalıklar ve fırsatlar silsilesinden olabildiğince faydalanmak da büyük bir lütuf. Kimine göre ise büyük bir stres kaynağı bile olabilir. Her şey elindeyken, mevcut olan ve kimsede olmayanı kullanarak başarı elde etmeye çalışmak, ailenin başarısının, isminin de önüne geçmek de pek kolay değildi tabii ki. Fakat dediğimiz gibi, bahsettiğimiz yeni bir hikaye değil, Lumière Kardeşlerin siyah-beyaz ekrana yansıttığı ilk filmde bebekleri oynuyordu mesela. Yeni şeyler denerken geçirilen vakitler uzun uzadıya sürerken başka türlü çocuklarına nasıl vakit ayıracaklardı zaten?
Sessiz sinema dünyasının ünlü Solax Studyo’sunda Magda Foy, nam-ı diğer “Solax Kid” ailesiyle birlikte bu stüdyoda rol alıyordu. Şimdilerde isimlerini çokça duyduğumuz Drew Barrymore gibi isimlerin de yaşımızın yetmeyeceği klasik dönem Hollywood döneminde ‘ataları’ rol almış aslında. Drew Barrymore’un büyükbabası yine sessiz sinema döneminden John Barrymore’muş. Euphoria’nın Lexi’sini canlandıran Maude Apatow ise annesinin ünlü oyuncu Leslie Mann, babasının da Freaks and Geeks, The Girls, Anchorman, The 40-Year-Old Virgin gibi (say say bitmez) yapımlara gerek yönetmenliğiyle gerekse de bir prodüktör olarak imza atan Judd Apatow olduğunu mümkün olduğunca saklamaya çalışırken çocukluğunda birçok filmde yer aldığını da görmeyeceğimizi zannetti herhalde.
Geçmişte belki de “ha o onun çocuğu muymuş” diyerek geçeceğimiz bağlantıları şimdiyse biraz daha düşünür olduk belki de. Ekonomik krizler, sosyal medyayla hayatların biraz daha önümüze serilişiyle birleşince, herkes durduğu sosyoekonomik tahtanın yerini biraz daha sorgular olmuş durumda. Haliyle “sen istersen her şeyi yaparsın”lar, “Just do it!”ler hayal ürünü olarak kalıyor kimilerine göre. Olduğumuz kişinin aslında içine doğduğumuz imkanlarla şekillendiğini yüzümüze çarpan bu nepo bebek oyuncular, şarkıcılar, Rotschild ailesi, kraliyetler hayatın kaymağını sıyırırken biz de bize sunulan büyük hayallere gerçekten de çok çalışarak ulaşabileceğimiz yanılgısıyla debeleniyoruz.
Burada ünlü sosyal bilimci, filozof Pierre Bourdieu’nün o ünlü teorisi geliyor aklımıza. Var olduğumuz kimlikler Bourdieu’ya göre üç sermayeden oluşuyor: ekonomik, kültürel ve sosyal sermaye. Bu sermayeleri tutturursak işte o zaman hayat denen besin piramidinin o incecik üst köşesindeyiz demektir. E, bu nepo bebeklerde ne oluyor o zaman? Oyuncusun diyelim, ailen de oralardan geliyor, e yılların Hollywood’cusu, paran var, oyuncusun zaten, kültür birikimin de var (biz öyle varsayalım 😊) yılların stüdyolarda geçmiş, o ünlü yönetmen senin çocukluğunu biliyor hatta. E daha ne lazım ki sana bu hayatta, öyle değil mi? Nepotizm bu evrede bir araç haline geliyor. Şöhret, para, sosyoekonomik seviye basamaklarını tırnaklarıyla kazıma hikayesini parçalara ayırıp yakıp yıkarken bir kesimi de hayal kırıklığına uğratıyor. Columbia Business School’da Profesör Shai Davidai’nin yaptığı araştırmaya göre Amerikalıların ekonomik başarıya bakış açıları biraz ilginç. Meritokrasiye olan inançları bilhassa pozitif, bir taraftan da özel bir yeteneğin, çalışkanlığın varsa, oldu bu iş. Davidai’nin çalışmalarına göre, ayrımcılığı en şiddetiyle yaşayan bireyler o basamakları çıkmanın ne kadar zor olduğunu en çok düşünenler oluyor.
İşte bu esnada herkesin kafasına ayrı bir soru işareti düşüyor: “Adını yaşattığın o efsane isimlerin, paylaştığın soyadın ne kadar hakkını veriyorsun ki? Sen, bu kadar kaynağın varken, hak ettin mi bakalım şu geldiğin noktayı? Bizim yan komşunun kızı var, nasıl güzel şarkı söylüyor, çabalıyor çabalıyor, sendeki imkanlar onda olsa, oho… Seni 10’a katlardı.” Tüm bu sorgulamalar epey doğalken bir o kadar da yıpratıcı kimi oyunculara göre. Bu yüzden nepotizm bebekleri de halkın gözünde ikiye ayrılıyor; hak edenler ve hak etmeyenler… Sanki hayatta her şey adil dağıtılmış gibi… Sahiden, kim neyi nasıl ne kadar hak edebiliyor ki bu hayatta? Sırf bu yüzden ünlülük ismini değiştiren bir Nicolas Cage var şu dünyada. Nicolas Cage kariyerinin ta en başlarında, Ridgemont Lisesinde Hızlı Günler’in (Fast Times at Ridgemont High) oyuncu kadrosuna dahil olduğunda soyadını Cage olarak değiştirmişti.
Amcası, Francis Ford Coppola, The Godfather üçlemesinin yönetmeniyken tüm akrabaları da benzer başarılarla donatılmış sinema hanedanlığının birer parçası. Ulaşması gereken birçok çıta varken ismini değiştirivermesi muhtemelen gelecek tüm eleştirilere karşı kolay bir duvar ördü ve Nicolas’ı kendi kaderinin oluşturduğu kuyudan kurtardı. Ama yine de her ne kadar kendini ailesinin torpilinden uzak tutmaya çalışsa da imkan olarak kariyerinin başlangıcındaki diğer pek çok oyuncuya göre de önde olduğunu kabul etmek lazım. Bourdieu’nün dediklerini hatırlayalım…
Nicolas Cage’in aksine adını saklamayan diğer nepo bebeklerin çok büyük bir kısmını da bayıla bayıla izlemekteyiz. Bu hak edip etmeme davasında galip gelenler, toplum tarafından sevilmeye ve benimsenmeye devam ederken sahici birer “aferin” almayı bile başarabiliyorlar. Hatta TikTok’ta kimin hak edip kimin hak etmediğine dair videolar serisi bile var.
@nostalgia_soup In my humble opinion! Who else should make this list? #fyp #foryou #fpyシ #celebrity #nepotismbaby #nepostismbabies #trending #viral #viralvideo #trend
Davidai burada diyor ki ‘‘Mesela bu kayırılan isimlerden biri yeteneksiz ve çok tembel olmasına rağmen başarılı bir filmde oynasaydı onu eleştirmek çok kolay olurdu değil mi? Sorun şu ki, bu ‘kayırma bebekleri’ genellikle yeteneklidir. Bizim kafa karışıklığımızı yaratan da onların neden yetenekli ve ünlü olduklarını anlamaya çalışmakla başlıyor. Onlarla ilgili bir şey yüzünden mi, yoksa hayatta yol aldıkları hızlı şerit yüzünden mi? Bu karışıklığı sevmiyoruz.”
@georgelouisej I guess talent runs in the family #foryou #nepotismbaby #nepobaby #talkshow #celebrity #slay
Kuşaklar, jenerasyonlar, aile boyu ünlülük, zenginlik deyip durduk ama eşitsiz başlangıçların başka örnekleri de var. Sadece paranın konuştuğu… Bazen ünlü olmanda büyük bir katkı babanın çalıştığın plak şirketine yaptığı 300 bin dolarlık yatırımdır. Aynı Taylor Swift’in babasının yaptığı gibi. Ya da ailen 14 yaşında sendeki ışığı görüp, tası tarağı toplayıp Los Angeles’ta bir hayat sürdürmeni sağlamış olabilir. Aynı Ariana Grande’nin ailesinin yaptığı gibi. Hazırda olan yetenekleri pekiştirmek için atılmış adımlar gibi görebiliriz bunu ya da ayrıcalıklı ve paralı olanın öne geçtiği bir yarış da diyebiliriz.
Sosyal medyayla iç içe olan hayatlarımız dünyayı gözlerimizde küçülttü sağ olsun. Her şeyi daha net görebiliyoruz sanki; göremediğimizde de şöyle etraflıca bir araştırıp bir şekilde anlamaya çalışıyoruz. Bazı vaatler artık çok boş… Neyse ne yapalım, gerçeklerle yüzleşme vaktiymiş işte. Lorde’mizin de dediği gibi, “hiçbir zaman kraliyet üyesi olamayacağız”. Zaten kraliyet mi kaldı ki?