
Her güne bir hayır: ‘‘Reddedilme terapisi’’ sosyal yaralarımızı sarabilir mi?
Ergenlikte garip büyüyen suratlarımızdan sonra 20’lerde coşkuyla geliyor garip büyüyen karakterlerimiz. İkinci ergenlik dedikleri bir dönem bu. Uzmanlara göre sosyal anksiyetenin yüzeye çıkmaya başladığı, yeni insanlarla tanışmanın zorlaştığı, hayır denmesine dayanamadığımız anlardan oluşuyor 20’ler. Çocukken düşmek hayatın bir parçasıyken 20’lerinde artık düşmemeyi, düzgün konuşmayı öğrenmiş olmanın gerektiğinin baskısını yaşadık, yaşıyoruz. İşte burada çözüm uzmanlardan geliyor “reddedilme terapisi”. Reddedilerek ‘‘hayır’’ cevabına alıştığımız bu terapinin dünyaları kurtarmadığından emin olsak da beynimize dayanılmaz bir hafiflik verdiğinden bahsediliyor. Sosyal anksiyetelerini aşmak için “hayır”ı cevap olarak almaktan utanmayanların terapisine, utanmazlığa ve cesarete dadanıyoruz.
Her şey 2012’de Jia Jiang’ın bir yabancıya gidip 100 dolar ödünç alıp alamayacağını sorması ve hayır cevabını almasıyla başladı. Cevabın “hayır” olacağından çok yüksek ihtimal emin olduğu bu sorudan daha iddialılarını sorabilmek için güzel bir hedefti. Bundan sonra birkaç kere daha bu süreci devam ettireceği “reddedilme terapisi”ni kullanıyordu. Kanadalı girişimci Jason Comely tarafından ortaya atılan bu fikir yabancılardan alakasız ricalarda bulunulmasından geçiyor. Böylece kişiler yavaş yavaş reddedilmeye karşı bir dirayet kazanıyor. Biraz cesaret, biraz vurdumduymazlık, biraz da cazibeyle olmayacak bir şey değil aslında. Fakat burada denenen bir ikna çabası da değil; tam tersi, cevabı açıkça hayır olan soruları, yine de durmadan çekinmeden sormak bunun hedefi.
Araştırmalara göre sosyal anksiyete vakalarının yüzde 90’ı 23 yaşından sonra çıkıyormuş. Türkiye’de yapılan araştırmalara göre ise bir diğer adı sosyal fobi olan bu hastalık üniversite öğrencilerinin yüzde 24’ünde saptanmış. Andan zevk alabilmenin stresi, sosyal medyaya konulacak fotoğraflar, yeterince sevilebilir olma ihtiyacının karşılanması, kendini sorgulama ve karşılaştırma… Her şey kafada konuşmaya başlayınca belki de en yakın tuvalete kaçıyor bir nefes alıyoruz.
Jason Comely’nin sunduğu bu terapi yöntemiyle aslında tanımadığımız insanların yanında kendimize verilebilecek korkunç tepkilerin ihtimalini hediye ediyoruz. Belki de “en kötüsünü” ve “en abartısını” görmemize sebep oluyor ve bizi sıradan hayat olaylarında en kötüsünün ne kadar kötü olabileceğini ve bu durumun ondan daha kötü olamayacağını hatırlatıyor. Bu terapi öncelikle bir kart oyunu olarak başlamış, yani aynı ‘‘doğruluk ve cesaret’’ oyununun cesaret kısmı gibi (belki de küçükken kendimize fark etmeden yapıyorduk). 2016’da bu oyunu denemesiyle birlikte patlayan TED Talk’uyla Jia Jang da deneyen taraftan oyuna popülarite kazandırıyor. Jia kendi reddedilme korkusunu aşmak için Google’da gezinirken “rejectiontherapy.com” ile karşılaşıyor. Oyun basit, 30 gün boyunca her gün kendini utandırabilecek bir ricada bulunuyor ve git gide kendini bu acıdan uzaklaştırıyor ve duyarsızlaştırıyorsun. Jia DNA’mızın bile bizi korkacağımız şeylerden nasıl uzaklaştırmaya yönelik kodlandığından bahsediyor.
Peki reddedilmek bize tam olarak neler hissettiriyor? Sosyal psikolog Naomi Eisenberger ve UCLA’den başka bir iş arkadaşı Matthew Lieberman bir araştırma yapıyor ve bu araştırmada katılımcılara karakterlerin birbirlerine top attığı bir bilgisayar oyunu oynattırılıyor. Fakat katılımcılar bu oyundaki diğer karakterlerin aslında onlara top atmamaya programlanmış botlar olduğundan habersizler… Bu esnada beyin görüntüleri alınan katılımcıların oyuna katıldıkları ve oyundan dışlandıkları anlarda nasıl hissettikleri de gözlemleniyor ve beynin fiziksel acı çektiğinde aktive olan kısımların dışlandıkları o anlarda da aktive olduğu keşfediliyor. Yani sosyal anksiyete diyerek geçmemek lazım. Zaten kim demiş beyinde yaşanan acının gerçek olmadığını? Her acı özünde beyinde yaşanmıyor mu? Özel olarak “reddedilme terapisi” olarak adlandırılan bu yöntemin aslında psikoloji literatüründe de bir yeri var. Sadece başka bir adla… Klinik psikolog Peter Tuerk bunun “maruz bırakma terapisi” altında adlandırılabileceğinden bahsediyor. Psikoloji biliminin kanıtlanmış en popüler yöntemlerinden biriyken bu terapinin yolu korkulan şeyin yaratılan daha güvenli ortamlarda uygulanmasından geçiyor. Bunun sonrasındaysa yavaş yavaş alışıyor ve duruma adapte oluyoruz.
2016’dan beri epeyce konuşulan bu terapi tam da modası geçmişken yeniden bir trend haline geliyor. Hayatta beğeni atmalar, binlerce kere olan görüntülenmelerle sosyal ilişkilerin hiç olmadığı kadar sayıya döküldüğü bir dönemdeyiz. TikTok’ta da tam olarak bu yüzden #rejectiontherapy’nin 85 milyonun üstünde izlenmesi var. Dazed bu durumu başka bir taraftan alıyor ve aslında kişisel gelişim adına üretilmiş bu durumun beğeniler ve izlenmeler için kullanmasının altını çiziyor. Sosyal medyanın sosyal fobiyle özdeşleştirildiği bu dönemde TikTok’tan reddedilme terapisi tüyoları öğrenmek gerçekten işimize yarar mı? Marie Claire’in İngiliz edisyonu yazarlarından Dionne Brighton reddedilme terapisini bir ay boyunca deneyerek tecrübelerini anlatıyor. TikTok’ta bir gün rastgele karşısına çıkan #rejectiontherapychallenge hashtag’i ile kadın takipçilerine yatak satan herhangi mağazaya gidip mekanda bulunan yataklardan birinde uyumaları için meydan okuyor. Terapinin faydalarını şu şekilde sayıyor:
- Artan öz farkındalık
- Dirayet
- Özgüven artışı
- Kişisel gelişim
- Sosyal fobiye karşı destek
Sorulan sorular (ya da ‘‘ricalar’’) buzlu bir içecek ısmarlamaktan para istemeye ve işte, bir mağazada tatlı bir uykuya dalmaya giderken Dionne bu süreçte çok şey öğrendiğini ifade ediyor. Kendisini yavaş yavaş motive ederken her geçen gün daha da cesurlaştığını hissetmiş. Yani sonuç şu ki rahatsızlığın içerisinde ne kadar kişisel gelişim olduğunu kendi gözleriyle deneyimlemiş ve korkacak pek de bir şeyinin olmadığını anlamış. TikTok’ta bir gün gezinirken rastgele reddedilme terapisi videolarıyla karşılaşan gençlerin çok farklı yönlerde hayatları değişmeye başlamış durumda. Kimisi flört hayatının daha iyiye gittiğini söylerken kimisi de kendini her konuda daha iyi hissettiğinden bahsediyor. Çünkü “utanmayanı utandıramazsın”; Nailing isimli podcast’te söylenen sözler bu çok da doğru. Utanmayı, dışlanmayı bir duygu olarak beyinlerinde işlemediklerini ve yaptıkları her hareketi özgüvenle taşıdıklarını söylüyor konuşmacılar. “Ne yaptıysam yaptım” tavrı ise kendin olmanın özgürlüğünü yaşatırken karakterimizi bir anksiyete topunun içine sararak gizlemiyor. Güzel, mutlu, cesur günlere!
@simply_sayo This week on @Nailing It Podcast, a lesson in shamelessness 😌💅🏾😂 #fyp #foryou #podcast #nailingitpodcast